Risale-i Nur lugatinin şahidiydi
Bediüzzaman’la bir çok kere görüşen Kâmil Acar’ı rahmetle anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman’la bir çok kere görüşen Kâmil Acar’ı rahmetle anıyoruz. Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan Risale Haber okuyucuları için Kâmil Acar ağabeyi yazdı.
Van-Muradiye doğumlu olan merhum Kâmil Acar ağabeyimiz beş defa Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etmiştir. Ekseriya Abdullah Yeğin ağabeyle beraber gezdiğini gördüğümüz Kâmil ağabey, Risale-i Nur için “lûgat” hazırlanmasının, Üstadın emir ve izni ile gerçekleştiğinin üç şahidinden biridir. Diğerleri Hüsnü Bayram ve Reşid Övet’tir…
2001 yılının sıcak bir Temmuz gününde Abdullah Yeğin ve Kâmil Acar ağabeyler İzmir’e gelmişlerdi. Av. Gültekin Sarıgül de vardı. Beraberce Kemalpaşa Ormanlarına gittik. Orada hem Abdullah ağabeyden hem de Kâmil ağabeyden sorularıma karşılık uzun kayıtlarım oldu.
Abdullah ağabeye; “Yeni Lûgat’ı hazırlarken Üstad’dan izin aldınız mı?” diye sormuştum. Abdullah ağabey de yanında oturan Kâmil Acar’ı göstererek; “Bu sualin asıl muhatabı Kâmil efendidir, cevabı o versin” dedi. Ve rahmetli Kâmil ağabey meseleyi izah etti. 12 Temmuz 2007 tarihinde vefat eden bu kıymetli ağabeyimizin bahsi geçen “Lûgat” hatırası şöyledir:
LÛGAT YAZMAK RİSALE-İ NUR HİZMETİNE MÂNİ MİDİR?
Isparta’da bulunan Üstada bir ziyaret maksadıyla, Hacı Reşid (Övet) ile beraber Van’dan yola çıkıp, evvela Diyarbakır’a uğradık. Diyarbakır’dan iki su testisi getirmiştik Urfa medresesine. Urfa’da Abdullah Yeğin ağabey kalıyordu. Bana, “Annem hastaymış, mektup geldi, sen Üstada söyle bana müsaade eder mi, bayramda babamı ziyarete? Bir de, ben bir lûgat yazıyorum, Üstada mektupla sordum, Üstad cevap vermedi, acaba lûgat yazmak Risale-i Nur hizmetine mâni midir ondan mı cevap vermedi, bunu da soruver” dedi.
Abdullah ağabey benim getirdiğim testileri, “al bunları Üstad’a götür” dedi. “Üstad ne yapacak testiyi, ben senin için getirdim” dedimse de illâ “Üstad’a götür” dedi. Ben de “tamam, ama Abdullah ağabey gönderdi derim” dedim birini aldım.
Isparta’ya vardığımızda öğrendik ki Üstad Emirdağ’a gitmiş, biz de Emirdağ’a gittik. Hem arefe hem de o gün oranın pazarı, çok kalabalık. Kapıda Mehmed Çalışkan ağabey, “Üstad çok hasta, hem konuşamıyor hem de kimseyi kabul edemiyor” dedi. Biz böyle konuşurken baktım Hüsnü ağabey geldi, biraz konuştuk. Çalışkan ağabey, “Sen Hüsnü’yü Urfa’dan mı tanıyorsun?” dedi. “Evet” dedim. O da gitti Üstada söyledi. Üstad da “gelsinler” demiş. Girdik Üstad kıbleye doğru oturmuş, hakikaten hasta ve konuşamıyor. Elini öptüm, yanına oturdum, Hacı Reşid yanımda oturdu. Zübeyir ağabeye işaret etti, yanına oturttu. Biz Zübeyir ağabeye söylüyoruz, o Üstad’a söylüyor, Üstad söylüyor Zübeyir ağabey bize aktarıyor, anlayamıyoruz Üstad’ın ne söylediğini.
Biraz sonra Hüsnü’ye işaret etti. “Hüsnü” deyince Zübeyir ağabey kalktı gitti, Hüsnü geldi. Biraz da onunla konuştuk... Ben biraz karyolaya doğru, Üstad’a yanaştım, baktım Üstad da bana doğru yanaştı. Dedi, “Ben çok hastaydım, konuşamıyordum, siz geldiniz ben şifa buldum.” Dedim, “Allah ruhumu sana feda etsin biz neyiz ki.” Üstadla konuşmaya başladık. Dedim, “İki tane testi getirmiştim Abdullah ağabey birini sana gönderdi.” “İkisini niye getirmedin bana lüzumu vardı.” Dedim, “Onu da Abdullah ağabey zorla gönderdi, onu da getirmeyecektim.” Dedi, “Kaça aldın?” “70 kuruşa aldım” dedim. “Ben sana 75 kuruş vereceğim” dedi ve verdi.
ÖYLE BİR LÛGAT YAZSINLAR Kİ...
Dedim, “Abdullah ağabey Bir lûgat yazmak istiyor size bir mektup yazmış, siz mektuba cevap yazmamışsınız, acaba lûgat yazmak Risale-i Nur hizmetine mani midir ki cevap vermediniz? Abdullah ağabey Üstad’a soruver dedi.” Üstad, “Yok, öyle bir lûgat yazsınlar ki ilkokulda okuyan bir talebe ile üniversitede okuyan bir talebenin kelimeleri anlamakta bir farkı kalmasın, Kamus’tan ve Ather-i Kebir’den de istifade etsinler” dedi. O anda orada Hüsnü Bayram ağabey ve Hacı Reşid de vardı.