Risale-i Nur mealci zihniyeti ifşa ediyor mu?

Risale-i Nur mealci zihniyeti ifşa ediyor mu?

Bu belki de ateist, deist gibi inkârcılardan daha kalabalık ve daha tahripkâr bir zümre.

Abdülhamid Karagiyim-Vukufiyet

Risale-i Nur’un mesleği “nezihane ve nazikane ve kavl-i leyyin” iken, yeri geldiğinde celalli ve hatta tokatlayıcı bir üslup da kullanmıştır. Bu sert usûl ve üslup özellikle muannid maddiyunlara karşıdır. Müslümanlar arasında ise hep birleştirici ve okşayıcı bir üslup tercih edilmiştir. Bu tercih elbette “kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametli” olunmasını emreden Kur’anî emrin de bir gereğidir.

Fakat Müslümanlar içinde gözüken bir zümre var ki, onların fiilleri din ağacının köklerine, İslâm binasının kolonlarına zarar vermeye kadar gittiği için Risalelerde onlara karşı da gayet sert ve uyarıcı bir üslûbun tercih edildiğini görüyoruz. Mesela 27. Söz olan İçtihat Risalesi o tahripkar zümreye karşı yazılmıştır ve şu şekilde başlar:

Beş altı sene mukaddem, Arabî bir risalede, içtihada dair yazdığım bir mesele, iki kardeşimin arzularıyla, o meseleye dair haddinden tecavüz edenin haddini bildirmek için şu söz, o mesele-i içtihadiyeye dair yazıldı.

Aynı modernist ehl-i bid’aya karşı 26. Mektup ve 29. Mektup’un bazı kısımlarında da ciddi uyarı ve tokatlar vardır. Hatta 29. Mektup’un 1. Kısmı’nda, dinin zaruriyatını tahrip etmek isteyen o zümrenin iddiaları çürütüldükten sonra bahis şu şekilde bitirilir:

Elhasıl, Cehennem lüzumsuz değil, çok işler var ki bütün kuvvetiyle “Yaşasın Cehennem!” der. Cennet dahi ucuz değildir, mühim fiyat ister.

Ben ise burada doğrudan değil dolaylı olarak mealci modernist ehl-i bid’aya işaret ettiğini düşündüğüm iki parçayı nazara sunacağım. Dikkatle bakılırsa, tam olarak onların zihniyet kodlarını ele veren metinler olduğu kanaatimi paylaşacağım. Kastımın mealin kendisine değil Kur’an yerine kendi meallerini esas alarak meal odaklı bir din algısı inşa etmeye çalışanlara olduğu anlaşılacaktır inşallah. Bismillah…

1) Ene bahsinden “mealci ene” teşhisi

Kur’an küllîdir. Yani ayetleri kuşatıcıdır. Zahiren bir ferde ya da bir olaya temas ederken aslında bütün fertlere ve asırlara da bir şekilde hitap eder.

Kur’an’dan tam ders alan tefsirler de böyledir. O asrın insanları için yazılmış görünürken, Kur’an’dan aldıkları ulviyet ve külliyet cihetiyle sonraki asırlara ve insanlara da hitap edebilmeyi başarırlar.

Bu hakikat nereden aklıma geldi? Sözler‘in Otuzuncu Söz’ünde, insanlık tarihi boyunca yaşanan büyük bir kırılma masaya yatırılır. Bu kırılmanın iki yüzü vardır: hak yolda giden ehl-i nübüvvet, dalâlet yolunda giden ehl-i felsefe. Ehl-i nübüvvet, peygamberlerin beşere talim ettiği yolu takip ederek kendilerine verilen ene cihazını ubudiyet yolunda kullanmayı seçmiştir. Her şeyden Sâni-i Zülcelâl’e giden yolu bulmuş, böylece yaratılış hikmetlerine uygun bir hayat yaşamışlardır. Ehl-i felsefe ise ene cihazına mânâ-yı ismî ile bakmıştır. Yani O’nu yücelten bir cihaz değil, nefislerini köpürten bir araç olarak eneyi kullanmışlardır. Bu ise tam mânâsıyla bir “emanete hıyanet” hâlidir.

Satırlar ilerlerken, yoldan çıkan ehl-i dalâletin zihniyeti için şöyle bir tesbit yapılır:

Meydan okur gibi Kadîr-i Mutlak’ı acz ile ittiham eder. Hatta Hâlık-ı Zülcelal’in evsafına müdahale eder. İşine gelmeyenleri ve nefs-i emmarenin firavunluğunun hoşuna gitmeyenleri ya red ya inkâr ya tahrif eder.

Bunlar kimlerdir desek, çoğumuzun aklına ilk etapta Hristiyan, Yahudi gibi sair muharref din mensupları veya ateist, deist, agnostik gibi tüm dinleri reddeden münkirler gelecektir. Ve muhtemelen düşüncemiz burada duracaktır. Hâlbuki başta dediğimiz gibi, Kur’an’dan tam ders alan tefsirler o kadar kuşatıcı oluyor ki, pek çok başka taifeleri de bir şekilde içine alıyor.

Şimdi Kur’an-ı Kerîm’in yolunu esas aldığını iddia eden mealci tayfayı düşünelim. Ayetlere ilmî usûlden bağımsız bir şekilde istedikleri gibi mânâ verebilmeleri, bu uğurda hadis-i şerifleri bile devreden çıkarmaları, ben beş yüz yıllık İslâm birikimini (hem teorik hem de pratik olarak) hiçe sayabilmeleri, tüm rahatını ve hayatını bu davaya feda etmiş din âlimlerini bir lahzada silebilmeleri gibi hususiyetlerini hatırlayalım. Yukarıda felsefe yolunda giden ehl-i dalalet için kullanılan ifadeler, aynıyla onların Kur’an’a muhatabiyetleri için de câri sayılamaz mı?

İşine gelmeyenleri ve nefs-i emmarenin firavunluğunun hoşuna gitmeyenleri ya red ya inkâr ya tahrif eder.

Zihniyetlerini ve eserlerini düşününce, onların da bu güruha rahatlıkla idhal edilebileceği kanaatindeyim. İkinci örneğe geçmek için meseleyi uzatmayarak, gerisini kârilerin feraset ve tefekkürüne havale ediyorum…

2) Mucizat-ı Kur’aniye Risalesi’nden “beşerî kelam” tenkidi

Yine doğrudan mealcilere dokunmuyor görünen, ancak yine onları da içine aldığını düşündüğüm bir metin de Mucizat-ı Kur’âniye Risalesi namlı Yirmi Beşinci Söz’de yer alıyor.

Yirmi Beşinci Söz’ün İkinci Şule’sinin Üçüncü Nur’u, Kur’ân-ı Hakîm’in diğer kelâmlarla neden kâbil-i kıyas olamayacağını açıklar. Bahiste ayetler üzerinden misallerle, ilahî kelâmın mu’cizevî yönü tahkik edilir. Buna karşılık beşerî kelâmların âcizlik derecesi ortaya koyulur. Ve en nihayetinde farazi bir temsil üzerinden beşer kelamının Kur’an kelâmıyla asla yarışamayacağı gözlere gösterilir.

İşte bahsin en sonunda yer alan bu temsil, kendi beşerî meallerini Kur’an’ın orjinal lafzının önüne koyan mealci zihniyetle de tam olarak örtüşüyor gibi durmaktadır. Konuyu irdelemeden önce metne bakalım:

Şimdi biri çıksa, Kur’an’ın getirdiği hakaikten bir kısmına kendi hevesince çocukça bir intizam verse, Kur’an’ın bazı âyâtına muaraza için nisbet etse “Kur’an’a yakın bir kelâm söyledim” dese öyle ahmakane bir sözdür ki mesela, taşları muhtelif cevahirden bir saray-ı muhteşemi yapan ve o taşların vaziyetinde umum sarayın nukuş-ı âliyesine bakan mizanlı nakışlar ile tezyin eden bir ustanın sanatıyla; o nukuş-ı âliyeden fehmi kāsır, o sarayın bütün cevahir ve ziynetlerinden bîbehre bir âdi adam, âdi hanelerin bir ustası, o saraya girip o kıymettar taşlardaki ulvi nakışları bozup çocukça hevesine göre âdi bir hanenin vaziyetine göre bir intizam, bir suret verse ve çocukların nazarına hoş görünecek bazı boncukları taksa, sonra “Bakınız, o sarayın ustasından daha ziyade maharet ve servetim var ve kıymettar ziynetlerim var” dese divanece bir hezeyan eden bir sahtekârın nisbet-i sanatı gibidir.

Burada ise öncelikli muhatap Müseylime-i Kezzab gibi Kur’an ile doğrudan muaraza eden münkirlerdir. Ancak “işarî mânâ” diyebileceğimiz bir açıyla baktığımızda, bu azgın güruhun hadis inkârcısı mealcilere de işaret ettiği görülecektir kanaatindeyim.

“Kur’an’a yakın bir kelam söyledim.” Kur’an ile muaraza eden münkirler, kendi uydurdukları kelamlar için bu iddiada bulunuyorlardı. Kur’an üzerinden yazdıkları mealleri ayn-ı Kur’an gibi görüp insanlara da bunu dayatanlar, benzer bir çukura düşmüş sayılmazlar mı?

Şunu hiç unutmamalı: Ayet-i kerimelerin orijinal lafızları bizzat Cenab-ı Hak tarafından yapılan “ilahî tercihler” iken, bir insanın onun üzerinden yaptığı meal o şahsın “beşerî tercihler”ini göstermektedir. Dolayısıyla meal yazmakla yetinmeyip, bir de kendi meallerini esas alarak bir din algısı oluşturmaya çalışanlar, aslında bizi ilahî bir dine değil beşerî bir ideolojiye davet ediyorlar demektir.

Kendilerini her ne kadar Kur’aniyyûn olarak tanımlasalar da, beşerî acizlikleri gereği Kur’an’a kendi müşevveş zihinleriyle muhatap olacak, ayetlere kendi sınırlı akıllarıyla cüz’i mânâlar vereceklerdir. “O saraya girip o kıymettar taşlardaki ulvi nakışları bozup çocukça hevesine göre” verdikleri mânâlar, elbette Kur’an okyanusunu kuşatmaktan çok uzak olacaktır.

Bir de bu pek çok eksik ve birçok çelişki barındıran mealler, Kur’an yerine ikame edilmeye çalışılırsa olay çok daha vahim bir hâle dönüşecektir. Mü’minlerin aslî kaynağıyla olan irtibatı zayıflayacak, münkirler ise bu beşer bozması kelâmda birçok çelişki bulup inatlarını ve saldırılarını artıracaktır.

Bahsettiklerimin abartılı olmadığını anlamak için internet üzerinde kısa bir tarama yapmak yeterlidir. Kur’an’a saldıran ateist grupların hemen hepsi ilahî kelâmın kendisi üzerinden değil, beşerî meallerindeki çelişkiler üzerinden saldırılarını gerçekleştiriyorlar. Allah her iki zümrenin şerlerinden de ehl-i imanı muhafaza eylesin.

3) Son söz

Ne yazık ki mealcilik fitnesi modernist ilâhiyat zümresi gibi cüz’i gruplara has kalmamış, eş-dost-akraba sohbetlerine sıçrayacak kadar külliyet kesbetmiştir. Artık hemen her dinî konuşmada hadislere dudak büken, İslam âlimlerine laf atan, çok net olan helal-haramlara dahi “Kur’an’da geçmiyor!” diye karşı çıkabilen şahıslara rastlanabiliyor.

Bu belki de ateist, deist gibi inkârcılardan daha kalabalık ve daha tahripkâr bir zümre. Çünkü içeriden görünenler, içeriyi çok daha rahat tahrip ederler. Rehavete kapılarak gardını almayan boksör çok ağır darbelere maruz kalacağı gibi, onlara karşı “Müslüman kardeşimiz” diye gösterilen rehavet maalesef birçok manevî darbelere, şüphelere ve kafa karışıklarına sebep olmaktadır.

Elbette her şeyde olduğu gibi bu grup hakkında da toptancılık yapamayız. İçlerinde bilinçli zındıklar, şuurlu fitneciler olacağı gibi iyi niyetli fakat aldanmış ehl-i iman da bulunabilmektedir. Bu ayrımı yaparak onlara en doğru ve en güzel üslupla muhatap olunmalıdır. Özellikle aldanmış ehl-i imana karşı bilgili ve şefkatli bir üslup kullanılırsa, ayılacakları ümid edilebilir. Ancak şuurlu fitneciler ise izzet ve celal tonunda bir mukabeleyi hak ediyor!

Şâfi isminin mutlaklığı gereği, dert varsa mutlaka devası da yaratılmıştır. Kur’an ve hadis gibi ana kaynaklarımızda olduğu gibi Risale-i Nur gibi hakikatli tefsirlerde de meseleye dair birçok cevap bulunmaktadır. Yeter ki okuyalım, görelim ve tatbik edelim…

Sözün özü: Kur’an, tefsirleri yoluyla da kendini korumaya devam ediyor.

"Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah muhsinlerle beraberdir." (Ankebut suresi, 29:69.)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum