Mustafa CAN
Risale-i Nurda fert ve ferdiyet
Yüce Allah’ın isimleri içinde öne çıkan en azam isimlerinden birisi “Ferd” ism-i azamıdır. İsm-i azamdır, çünkü Hz. Ali (ra) kendisine vird edindiği “Sekine” namındaki ism-i azamı saydığı münacatında “Ferd” ismi ile duasına başlar. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Hz. Ali’nin (ra) bu münacatından yola çıkarak İsm-i Azamı şerh ve izah ettiği ve kâinattaki tecellilerine dikkat çektiği ve bunlarla vahdaniyeti ispat ettiği 30. Lem’a ve Birinci Şua namındaki “İsm-i Azam Risalesi”nde “Ferd” ismini “Vâhid” ve “Ehad” isimlerini tazammun eden bir “İsm-i Azam” olarak kabul eder. (Lem’alar, 2005, s.893) Sözler isimli eserinde de Yüce Allah’ın “ehadiyet-i zatiyesi” “vahdet-i şahsiyesi” ve “ferdaniyeti” ile her şeye yakın olup her işi bizzat yaptığını ve her yerde hazır ve her şeye nazır olduğunu izah ve ispat eder. (Sözler, 2004, s. 314-320)
Yüce Allah’ın isimlerinin insandaki tecellisi ve “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız” (Mansur Ali Nâsıf, Tâc, 1:13; Gazali, İhya, 4:306) hadisinin gereği olarak konuyu ele alan Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bireyin, yani ferdin hür ve bağımsız olduğunu belirtir. Dinin amaçlarından birisinin de ferdin hürriyetini korumak olduğunu açıklar ve “Şeriat âleme gelmiş ki her nevi istibdadı ve baskıyı kaldırsın” (Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, Divan-ı Harb-i Örfî, s.121) cümlesi ile bunu özetler. Ama ne var ki, “Esmâ-i Hüsna” konusunda kitaplar ve şerhler yazanlar “Ferd” ismi peygamberimizin (sav) 99 “Esmâ-i Hüsnâ”sını saydığı hadisi içinde bulunmadığı için üzerinde durmamışlardır. (Buhari, Tevhid, 12; Müslim, Zikr, 5-6; Tirmizi, Daavat, 82; İbn-i Mâce, Dua, 10) Ancak peygamberimizden rivayet edilen “İsm-i Azam Duaları” içinde kabul etmişlerdir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri gerek peygamberimizin (sav) “İsm-i Azam” ile ilgili “Tesbihatta” geçen ve “Tercüman-ı İsm-i Azam” ve “Duay-ı İsm-i Azam” içinde bulunan ve Hz. Ali’nin (ra) devamlı bir virdi olan “Sekine” nam duasında “İsm-i Azam” olarak zikredilen “Ferd” ismine önem atfetmiş ve bu konuda 30 Lem’ada “İsm-i Ferdi” mükemmel bir şekilde şerh ve izah etmiştir.
Her şeyin “Esma-i ilâhinin tecellisi olduğu” ve “insanın bu esmaya tam bir ayine olmaya çalışması gerektiği” hakikatinden yola çıkan Bediüzzaman insanın “Ferd” ismine ayine olabilmesi ancak bireysel hürriyetini korumasıyla olacağını da “Hürriyet” konusunu ele alarak izah etmiştir. Bediüzzaman’ın “Hürriyet Rahmanın hediyesi ve imanın hassasıdır” (Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, 238) “İman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o derece parlar. İşte Asr-ı Saadet!” (Age, 239) buyurarak bunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman aynı noktadan hareketle Risale-i Nur Talebelerini ve bu talebelerin şahs-ı manevisini ve oluşturdukları kurum ve kuruluşları da “Ferid” makamında görür. “Risale-i Nuru Ferdiyet Makamının mazharı” olarak kabul eder ve hiçbir yere bağlı olmaması gerektiğini belirterek doğrudan Kur’âna ve peygamberine bağlı olarak hareket etmeleri gerektiğini açıkça ifade etmektedir. (Kastamonu Lâhikası, 2006, s.278)
Ferdin her şeyden önemli olduğunu belirten Bediüzzaman “Kur’ân-ı Mu’cizu’l-beyanın adalet-i hakikiyesi, bir ferdin hakkını cemaate feda etmez; ‘Hak haktır, küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz’ der.” (Kastamonu Lâhikası, 209) “Nur talebeleri yeryüzünde hâkimiyet mücadelesi veren hiçbir siyasi cereyana alet ve tabi olmaz” der. Bu bakımdan Risale-i Nur Talebeleri bireyler olarak “Ferd-i Ferit”tir. (Kastamonu Lâhikası, 21) Hiç kimseye ve hiçbir cereyana tabi ve alet olmadan Risale-i Nurun imani hakikatlerini tek başına müdafaa ve neşreder. Böylece Risale-i Nur talebelerinin şahs-ı manevisi içinde yerlerini alırlar.
Günümüz “Hürriyetler Asrında” imana ve Kur’âna tesirli bir şekilde hizmet ancak böyle olur. Yoksa bu zamanda hakim olan cereyanlara alet ve tabi olabilirler.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.