Misafir Kalem
Risale-i Nur'da Hakikat ve Ehl-i Hakikat kavramı
Risale-i Nur'da Hakikat ve Ehl-i Hakikat kavramı
Ortaçağda Kilise, dini yanlış anlamaktan ilim adamlarına karşı büyük bir mücadele veriyordu. Dolayısıyla hayat nehrinin önüne aşılmaz bir sed oluşmuştu. Ve 400 yıl devam eden kavgalardan sonra hayat nehri bu seddi yıktı. Yıkamadığı bir kaç yerde de onu kenara çektirdi. İşte laiklik bu kenara çektirme işinden başka bir şey değildir.
“Tabiatta boşluk olmaz” ilkesi gereği din, gündemden çıkınca toplumda dinin otoritesini almaya çalışan dört fikir akımı ortaya çıktı:
a) Materyalizm.. b) İspirtizm.. c) Naturalizm.. d) Bilimle dini, madde ile manayı, ruh ile bedeni bir gören ve onları birleştiren gerçekçiler veya gerçeği arayanlar. Bu yolda başarılı olmayanlar ise nihilist oldu.
Bilindiği gibi; 150-200 yıl boyunca Avrupa'da ortaya çıkan bütün akımlar şöyle veya böyle Osmanlı topraklarında bir yansıma buluyordu. Evet, bizde de bu dört akımın temsilcileri yüz elli yıldır var. 130 yıl önce, Osmanlı topraklarına giren materyalizme cevap vermeye çalışan Ahmed Midhad Efendi bu dört akımı Osmanlıca isimleriyle şöyle zikrediyor:
a) Maddiyun.. b) Ruhaniyyun.. c) Tabiiyyun.. d) Hakikiyyun.
Üstad Bediüzzaman gençliğinde özellikle İstanbul’a geldikten sonra bu akımlarla tanıştı. Ve hakikiyyun grubu içinde yerini aldı. Çünkü materyalizmde hiçbir değer kalmıyor. Ruhanilik hayattan ve ilimlerden kopukluk getiriyor. Tabiatçılık bir miktar bilimsel gitse de dini değerleri, ulûhiyeti ve ahireti inkâr ettiğinden sakat ve yarım yol olarak kalıyor.
Üstad Bediüzzaman, Kızıl Îcaz mantık kitabında şöyle özet, güzel, ontolojik bir izah veriyor:
“Eşyanın içyapısına mahiyet denilir. Çünkü bir şeyin içyapısı onun özünü oluşturduğundan, o şey için söylenilen o nedir? (ma hiye?) sorusuna verilen cevap, o şeyin özünü gösterdiğinden öze mahiyet denilmiştir. Hüviyet de bir şeyin dış görünüşü demektir. Çünkü kimdir o? (men hüve?) sorusuna onun dış görünüşü demek olan hüviyetiyle cevap verilir. Ve mahiyet artı hüviyet eşittir hakikat.”
İşte dinin özellikle İslamiyetin mucizeliği ve başarısı bu bütünlüktedir. Ve onun için Üstad Risalelerde binden fazla hakikat ve ehl-i hakikat tabirini kullanıyor. İlmi esas alan Mevlana gibi zatlara ehl-i hakikat derken, Kilise erbabına Ruhani Hiristiyanlar ismini veriyor. Hayat ve iman âlemindeki hakikatin tam tarifi şudur: Din ile ilim, ruh ile beden, dünya ile ahiret, zahir ile batın gerçekte birdirler. Farklılıklar, sadece nisbi, göreceli ve lokaldir.
Tahminime göre bugün Müslümanların ve Nur Cemaatinin en büyük sıkıntısı bu bütünlük ve birliği zihinlerinde, hayatlarında ve yayınlarında kuramayışlarıdır. Evet, eğer Müslümanlar, bu birliği öğrenip hayata hâkim kılmazlarsa Kilisenin başına gelenler, onların da başına gelir. Zaten Avrupa’nın biz Müslümanlara laikliği dayatmasının ve dinsizlik akımlarını desteklemesinin en birinci sebebi, bizim bu perişaniyetimizdir. Evet, beşer zulmeder, fakat kader adalet eder.
Çünkü biz İslamiyetin en temel vasfı olan birliği ve tevhidi yaşamıyoruz. Değerlerimizi sadece sloganlarda bırakıyoruz. Asr-ı Saadetin zihniyetinden ve hayat anlayışından koptuğumuz gibi; bu asrın modern bilimlerine de ayak uyduramıyoruz. Resmen Ortaçağın skolâstik anlayışlarını bu asrın aydın insanlarına dayatıyoruz.
İslamiyetin ikinci asrına kadar mahiyet, hüviyet ve hakikat deyimleri kullanılmıyordu. Yunan Felsefesi Arapçaya tercüme edildikten sonra bu tabirler İslamlaştırıldı. Bu kelimelerin yerine zahir, batın, tevhid veya hakk deyimleri vardı. Bazen de islam ve hanif kelimeleri bu bütünlük ve birlik manasında kullanılıyordu. Ki, sırat-ı müstakim ve tevhid manasında olan bu çizginin diğer iki ucu ise, zahiri ve şeriatı esas alan Yahudilik ile ruhu ve özü esas alan Hıristiyanlık idi.
Üstad birçok yerde “Hakikati bulamayanlar, sofestai ve abesiyyun (absürtçüler) fırkasına dâhil olmak zorunda kalacaklarını” söylüyor. Nitekim bu çağımızda dindarların da aşırı derecede dünyacı olmalarının sebebi, samimiyetsizlik veya hıyanet değildir. Hayatın, ilimlerin ve bütün varlığın ruhu ve bilinci olan bu canlı birlik hakikatini bilemeyişleri veya onu yaşamayı beceremeyişleridir.
Cenab-ı Hak, hepimizi ehl-i hakikat yapsın. Âmin
BS
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.