Baki ÇİMİÇ
Risale-i Nur’dan Müsbet Avrupa’ya Bakış–2
Avrupa ve batıdan neye müşteri olduğumuzu bilmeliyiz. Müşteri olduklarımız esasta ve özde bizim malımızdır. Malımıza sahip çıkacağız ve onu geri alıp istimal edeceğiz. Amma ecnebilerde müşteri olmadığımız günah ve kötülükler ise malumdur. Onlar zaten büyük hatalar yapılarak içimizde epey müşteri bulmuştur. Onlara tekrar müşteri olmak ise ahmaklık olur. Bediüzzaman buna da şöyle işaret etmektedir. “Ecnebiyede terakkiyât-ı medeniyyeye yardım edecek -fünun ve sanayi gibi- maalmemnuniye alacağız. Amma medeniyetin zünub ve mesavisi(günah ve kötülükleri)olarak bazı âdât ve ahlâk-ı seyyiyeki…(Eski Said Eserleri,2009,s:174)” onları almayacağız.
Avrupa’nın güzelliklerinin tahsil edilmesinin zorluğundan dolayı, kolay taklit edilen günahlarını ve kötülüklerini aldığımız için kadınlaşmış erkek ve erkekleşmiş kadın durumuna düştüğümüzü de beyan eden Bediüzzaman;”Biz ise aldığımız vakit sû-i tâlî cihetiyle ve sû-i intihap tarikıyla müşkilü’t-tahsil mehasin-i medeniyeti terk edip, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünub-i medeniyeti kesbettiğimizden, muhannes gibi, yani erkekleşmiş kadın gibi oluruz. Kadın erkek gibi giyinse maskara olur. Erkek kadın gibi süslense muhannesliktir, yakışmaz. Mert ve âlihimmet, zîbüziverle müzahref cilveli hanım gibi olmamalı.(Eski Said Eserleri,2009,s:174)” tespitlerinde de bulunur.
Avrupa hem yeraltı zenginlikleri olarak hem de iklim ve nüfus bakımından mehasin-i medeniyete ulaşmakta çok avantajlı bir kıtadır. O nedenle de;”Avrupa’dan mehasin-i medeniyetin iktibasına muhtacız...( Eski Said Eserleri,2009,s:42) “Çünkü mehasin-i medeniyet umum akvamın ve medeniyetlerin fikirlerinin ve çalışmalarının neticesidir. Ortak aklın ürünüdür.
“İlim Çin’de de olsa talep ediniz. Zira ilim öğrenmek her müslümana farzdır.” ( Beyhaki)” diyen bir dinin mensupları olarak; “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lazımdır ki; Onlar Avrupa'dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber adat-ı milliyeyi muhafaza ettiler. (Eski Said Eserleri,2009,s:175) “ diyen Bediüzzaman ne kadar güzel bir benzetme ile meseleyi izah etmektedir. Mehasin-i Medeniyeyi alırken adat-ı milliyeyi muhafaza etmek ve kesb-i medeniyette Japonlara benzemek. Çünkü Üstad Japonları” müteharrî-i hakikat” olarak görmektedir.” Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyette neşvünema bulduğu için, iki cihetle sarılmak zaruridir.( Eski Said Eserleri,2009,s:175)” diye ifade eden Bediüzzaman milli âdetlerimizin İslamiyetle ortaya çıktığını söylemektedir. Onun için de İslâmiyetten elimizi gevşetmeden mehasin-i medeniyeti iktibas etmek durumundayız.
Bediüzzaman medeniyetin mehasini ile mesavisini de nazara veriyor ve şöyle diyor. “Medeniyetin mehasiniyle beraber mesavisi (kötülükleri) de terakki edip garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyetin muharribi (yıkıcısı) ve bâr-ı giranı(ağır yükü),sefahat ve havaic-i gayr-ı zarurîde(zorunlu olmayan ihtiyaçlarda) israfat ve maişetteki müsavatsızlıktır.( Eski Said Eserleri,2009,s:42)” Burada çok dikkat çekici bir tespit var. Medeniyetin en fenası ve yıkıcı tahribini yapan fiiller sefahat, israfat ve adaletsiz geçim dağılımı. İşte sefih medeniyet bu cihetlerle beşeriyete çok fena tahribatlar yapmış ve yapmaya da devam etmektedir. Ancak mehasin-i medeniye; hakkaniyet, adalet ve kanunda inhisar-ı kuvvet prensipleri ile inşallah medeniyet-i hakikiye tezahür ederek sefih medeniyetin tahribatını tamir ederek insanlığa sulh-u umumiyi yaşatacağından ümitvarız.
Medeniyetin iyiliklerini kötülüklerinden ayırıcı temyiz edici bir hâkim gerektiğini de şu cümlelerden anlıyoruz. Medeniyetin iyilikleri ile beraber kötülüklerinin de içimize sokulmaması için bize temyiz edici (ayırıcı) hâkim bir kanun, bir prensip gerekir. ”Mehasinle beraber seyyiat da medeniyetimiz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-u hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin. ( Eski Said Eserleri,2009,s:42 )” Elbette bu temyiz edici hâkim vazifesini Kur’an ve sünnet-i Resulullah(asm)’ın bu asrımızda manevi bir dersi ve tefsiri olan Risale-i Nurlar yapabilir ve yapmalıdır.
Mehasin-i medeniyetin iktibasında ve istimalinde çok endişe edilecek bir durum yoktur. Çünkü”Avrupa ve Amerika'dan getirilen hakikatler yine İslam’ın malı olan fen ve sanatı tevhid nuru ile yoğurarak hayata geçirmeliyiz.(Tarihçe-i Hayat-s:140) “ Bediüzzaman bunun da ölçüsünü vermiş, fen ve sanatın tevhid nuru ile yoğrularak marifetullah miracları olarak alıp kullanmamızı söylemiştir. Çünkü her bir fen Allah’ın isimlerine istinad etmekte ve esma tecillisi olarak nur-u tevhidi göstermektedir.
Bediüzzaman hem ümit hem de denge insanıdır. İstikbale ait İslam’ın taliini müjdelemekte ve bunun yolunu da Şeriat-ı Garra’nın terbiyesi ile olacağını söylemektedir. “Asaya'nın bahtını, İslamiyetin taliini açacak yalnız meşrutiyet ve hürriyettir. Fakat Şeriat-ı Garra'nın terbiyesinde kalmak şartıyla.(Muhakemat-s:47)” demektedir.
Bütün bunlarla beraber medeniyetteki güzelliklerin daha mükemmel olarak İslamiyet’te var olduğu bir hakikattir. Bu manada Bediüzzaman şu ifadelerde bulunur.” Acaba istikbale karşı ehl-i iman ve İslâm için böyle maddî ve mânevî terakkiyata vesile ve kuvvetli, sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi istikbal saadetine yol açıldığı halde, nasıl meyus olup ye'se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i mâneviyesini de kırıyorsunuz? Ve ye’is ve ümitsizlikle zannediyorsunuz ki, "Dünya herkese ve ecnebilere terakki dünyasıdır. Fakat, yalnız biçare ehl-i İslâm için tedennî dünyası oldu" diye pek yanlış bir hatâya düşüyorsunuz.
Mâdem meylülistikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş. Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşaallah.( Eski Said Eserleri,2009,s:337)”
Medeniyetteki bütün güzelliklerin; ya açık bir şekilde emredilerek ve ya o güzelliğe taraftarlık göstererek veyahutta onu yasaklamamak suretiyle, bunların veya bunlardan daha güzelinin İslamda mevcut olduğu görülecektir.
Bediüzzaman ecnebilere karşı tavır ve duruşumuzun da ölçüsünü vermekte ve onlara bakışımızı şöyle ifade etmektedir.”Ecnebilere düşman nazarı ile değil, belki saadetimizi ve i'lay-ı kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar ettiklerinden dost ve hadim nazarı ile bakacağız. (Eski Said Eserleri,2009,s:92)” Burada şu noktalar önemlidir.
Birincisi, ecnebilere düşman nazarı ile bakmayacağız. Çünkü” Hemde düşmanlarımız onlar(ecnebiler) değil, cehalet, zaruret, itilaftır.( Eski Said Eserleri,2009,s:91 )”
İkincisi, bizim saadetimizi ve i'lay-ı kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar etmeleri.
Üçüncüsü, onlara dost ve hizmetkâr nazarı ile bakılması.
Bu manada Hutbe-i Şamiye’deki şu kısımda çok manidardır.” Hem de düşmanlarımız onlar değil; asıl bizi bu kadar düşürüp i'lâ-yı kelimetullaha mâni olan ve cehalet neticesi olan muhalefet-i şeriattır. Ve zaruret ve onun semeresi olan su-i ahlâk ve harekettir ve ihtilâf ve onun mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki, ittihadımız bu üç insafsız düşmana hücumdur.
Amma ecnebîlerin vahşî oldukları kurun-u vustada, İslâmiyet vahşete karşı husumet ve taassuba mecbur olduğu halde adalet ve itidalini muhafaza etmiş. Hiçbir vakit engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette ecnebîler medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan husumet ve taassup zâil olmuştur. Zira din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyeti, mahbup ve ulvî olduğunu, evâmirine imtisalen ef'al ve ahlâk ile göstermekledir. İcbar ve husumet, vahşîlerin vahşetine karşıdır.( Eski Said Eserleri,Reddü’l Evham,2009,s:72)”
Son sözler yine asrın Bediisinden; “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur'âniye ve imaniye olacak. (Eski Said Eserleri,Hutbe-i Şamiye,2009,s:326)
Ey Cami-i Emevîdeki kardeşlerim ve yarım asır sonraki âlem-i İslâm camiindeki ihvanlarım! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki, istikbalin kıt'alarında hakikî ve mânevî hâkim olacak ve beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur'ân'a tâbi olur, ittifak eder.( Eski Said Eserleri, Hutbe-i Şamiye,2009,s:334)
"Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!"( Eski Said Eserleri, Sünuhat,2009,s:495)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.