Risale-i Nur’u Kur’an’ı okumak için okuyoruz

Risale-i Nur’u Kur’an’ı okumak için okuyoruz

Metin Karabaşoğlu, Cemil Tokpınar ve Senai Demirci Bediüzzaman programında konuştu

Ömer Çelebi’nin haberi:

RİSALEHABER-Nur İlim ve Eğitim Vakfı Bediüzzaman Said Nursi’yi anma program düzenledi. Bağcılar Sancaktepe Kültür Merkezi’nde düzenlenen program Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Daha sonra panel konuşmalarına geçildi.

BEDİÜZZAMAN’IN SUNDUĞU EN ÖNEMLİ İMKÂN İMAN İLE İSLAM’İYETİ BULUŞTURMASIDIR

Panelde konuşan Metin Karabaşoğlu şunları söyledi:
“Bediüzzaman’ın iman mücadelesinde sadece esma-i hüsnaya dair ortaya koyduğu derin tefekkür başlı başına bir programı hatta bir sempozyumu hak ediyor. Benim kendi hayatım itibari ile 1979’da on beş yaşındayken Risale-i Nur okumaya karar verdiğimden bugüne otuz dört sene geçmiş ve bu zaman aralığında okumuşuz ve okumaya devam ediyoruz ama Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da koyduğu o geniş tefekkürü sadece insan bazı odalarını dolaşabildiğini düşünüyor.  Bu çerçevede Bediüzzaman’ın iman mücadelesi noktasında bize sunduğu en önemli imkânlardan birinin iman ile İslamiyet’i buluşturmak olmuştur. Bununla birlikte imanın insan hayatında başlayan ama hiç bitmeyen bir yolculuk olduğunu göstermiştir.”

KAPKARANLIK BİR ORTAMDA KUR’AN’IN TEFSİRİ OLAN RİSALE-İ NUR ORTAYA ÇIKIYOR

Tahribatların had safhada olduğu, gençleri dinsizleştirmenin toplantılarının yapıldığı bir dönemde Bediüzzaman Hazretleri’nin Barla’da 1926’nın baharında önce Haşir Risalesini yazdığını böylece iman hizmeti başlatıldığını söyleyen Cemil Tokpınar;  “Risale-i Nurların çıktığı şartları dikkate alırsak benzer şartların cahiliye döneminde olduğunu görürüz. Kapkaranlık bir ortamda Kur’an nuru çıkıyor. Kapkaranlık bir ortamda Kur’anın bir tefsiri olan Risale-i Nur ortaya çıkıyor. Bediüzzaman Hazretleri’nin gerek Türkiye’deki gerekse İslam dünyasındaki çağdaş önderlerden ayıran en büyük fark İman vurgusu, iman önceliği, iman üzerine muhteşem bir tefekkür programı inşa etmesidir. Bediüzzaman Hazretleri’nin manevi makamını ne zaman anlayacağız? Ahirette anlayacağız. Biz seni biliyor zannediyorduk, biz seni tanıyoruz zannediyorduk, biz hizmet ediyorduk zannediyorduk. İnşallah bu değişimimiz çok da bir hayıflanma suretin olmasın, inşallah burada da bunun hakkını verebilelim” şeklinde konuştu.

DEVLET SAİD NURSİ’DEN İTİBAR KAZANIR, SAİD-İ NURSİ DEVLETTEN DEĞİL

Risale-i Nur’u okumak Risale-i Nur için değildir diyen Senai Demirci ise; “Biz Risale-i Nur’u Kur’an’ı okumak için okuyoruz, Kur’an’la tanışmak için okuyoruz. Risale-i Nur’u Risale-i Nur okumaya bırakırsak Risale’ye haksızlık ederiz Kur’an’ın tercümanı olduğu cihetle” dedi. Demirci konuşmasını şöyle sürdürdü:  “Üstad bizi Kur’an’laştırma çabası içerisinde, mücadelesinin özünde bu var. Risale-i Nur okuyan biri Kur’anı kalbinden, yüreğinden anlamaya başlar. Okursa onu fark eder. Üstadın bütün hayatında imanı itminan etmektir. Üstad eğer tefsir yazsaydı, böyle bir misyonu olmazdı. İşaratül İcaz’ı yirmi-otuz cilt yapsa devletin gözünde itibar kazanacaktı ki bu devletten itibar aramıyoruz Üstad’ımıza. Yani itibar falan istemiyorum devletten. Devlet Said Nursi’nin yüzünden itibar kazanır, Said Nursi devletten itibar kazanmaz. İtibarın kaynağı devlet değildir. Hiçbir zamanda olmadı. Hele bizim gibi Kemalizmle bulanmış içinde ırkçılığın, faşizmin derin izleri olan ve hâla üzerimizden atamadığımız bir devletin Said Nursi’ye itibar vermesi olmaz. Başında kim olursa olsun, devletin biçimi ve şekli sorunludur.”