Risaleyi sadeleştirme, seminer konusu oldu
Üniversite seminerlerinin bu haftaki konusu son günlerin en önemli gündemi Risale-i Nur’ların sadeleştirilmesi oldu
Mustafa Nacir'in haberi:
RİSALEHABER-Diyarbakır Kültür Merkezi’nde (DKM) gerçekleştirilen üniversite seminerlerinin bu haftaki konusu son günlerin en önemli gündemi Risale-i Nur’ların sadeleştirilmesi oldu.
Öğretim üyesi Osman Solmaz’ın sunduğu seminer özellikle üniversiteli gençler tarafından ilgiyle takip edildi.
Şimdiye kadar birçok kalem, ehl-i ilim ile başta Bediüzzaman'ın saff-ı evvel talebeleri olmak üzere sadeleştirmeyle ilgili görüş bildirip karşı çıkanların olduğunu belirten Solmaz; tercüme ve sadeleştirme kavramlarını anlattı.
Tercümenin başka dillere çevirme sadeleştirmenin ise basitleştirmek olduğunu ifade eden Solmaz, “Sadeleştirme taraftarı olanların dile getirdiği konuların başında sadeleştirmenin tercümeden farkının olmadığı ve bundan ötürü diğer dillere çevrilen Risale-i Nur’un sadeleştirmesinde de bir sıkıntı olmayacağı geliyor. Oysaki tercüme ve sadeleştirme birbirinden farklı iki dilsel eylemdir. Tercüme 'bir dildeki metnin başka bir dile aktarımını ve bunun sonucunda ortaya çıkan metni' ifade ederken, sadeleştirme ise 'bir metni aynı yazılı dilde yalınlaştırmak, basitleştirmek' anlamına gelir. Görüldüğü üzere tercümedeki zaruret sadeleştirmeyle kıyaslanamadığı gibi tercüme iki farklı dil arasında gerçekleştirilen bir eylem iken sadeleştirme aynı dilde yapılır. Tercümenin özellikle Risale-i Nur gibi orijinal dil ve üsluba sahip bir eser söz konusu olduğunda o eseri tam anlamıyla karşılayıp karşılamadığı tartışmaya açık bir meseledir” dedi.
RİSALE-İ NUR OKUMA YAZMASI OLMAYANLARIN DA İSTİFADESİNE AÇIK
İnsanlara önce Türkçe öğretip sonra Nurlarla tanıştırmaktan ziyade eserleri diğer dillere çevirerek farklı dilleri konuşan kişilere ulaştırmanın daha kolay ve nispeten az meşakkatli bir yol olacağını dile getiren Solmaz, "Risale-i Nurların çevirisini okuduğumuzda ana dilimiz olmadığı için bize etkisini kaybetmiş görünse de onu ilk kez okuyan diğer Müslümanların dahi 'Yeniden Müslüman oldum' demesi çevirilerin etkisinin ne denli güçlü olduğuna delildir" şeklinde konuştu.
Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nurlar hakkında beyan ettiği görüşleri aktaran Solmaz, “Her şeyden önce Risale-i Nurların müellifi, eserinin anlaşılmaması iddialarına ta o günden cevap vermiş ki Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde Nurların herkese hitap ettiği okuyanlarca bilinen bir husustur. Bediüzzaman’ın, Mektubat adlı eserinde 'Bütün bu risalelerde, bütün derin hakaik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor' diyerek Nurların sadece ilim ehli için değil aynı zamanda okuma yazması olmayanların da istifadesine açık bir eser olduğunu ilan eder” dedi.
Risale-i Nurların sair kitaplar gibi ilk okunuşta her okuyana açmama/açılmama durumunun geçmişte de mevcut olduğunu belirten Solmaz, Bediüzzaman’ın, Barla Lahikası’nda Ref’et ağabeye “Her risalede herkesin hissesi var; fakat herkes her şey'ini bilmek lâzım değildir” dediğini, yine Şualar adlı eserinde “Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir mes'elesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların hisseleri de var” sözünü aktardı. Solmaz, “Meyve bahçesine girip kendi elinin uzandığı meyvelere ulaşma imkânı varken adeta bahçedeki ağaçların dallarını kırıp bahçenin dışında alıcı arama çabasına gerek var mıdır?” sorusunu yöneltti.
BEDİÜZZAMAN, TALEBELERİNE DAHİ SADELEŞTİRME İZNİ VERMEDİ
Said Nursinin 1949’da Afyon hapsindeyken kendisine Gençlik Rehberi’ni sadeleştirmek için izin isteme hususunda mektup yazan Ahmet Kul gibi edip talebesinin bu isteğine dahi karşı çıktığına dikkat çeken Solmaz, yine eserlerin müellifi tarafından kendisine tanzim izni verilen Nur talebesi Hüsrev Altınbaşak’ın 1955’te Muhakemat’ı sadeleştirmesi üzerine Bediüzzaman’ın eserin neşrini durdurduğunu ve talebelerine “Siz hakem olun. Bakın şurada ben şu manayı kastetmiştim, fakat o, bakınız başka şekilde anlamış ve yazmıştır. O halde bu şekilde Muhakemat olarak neşri caiz midir?" diye sorduğunu söyledi.
1952 yılında Necip Fazıl’ın Risale-i Nurları sadeleştirerek dergisinde yayımlaması üzerine Bediüzzaman’ın talebelerini harekete geçirmiş olduğunu ve bu işe son verilmesini sağladığını vurgulayan Solmaz, Zübeyir Gündüzalp ağabeyin Necip Fazıl’a yazdığı 33 sayfalık mektubun birkısmını dinleyicilere sundu: “Şu ince noktayı siz gibi tasavvuf ehline arz ederiz ki; Risale-i Nur Bediüzzaman hazretlerinin irade ve ihtiyarı ile telif edilen bir eser değildir. Zaman zaman şedit ihtiyaç sıralarında ihtar-ı Rabbani ve ilham-ı İlahi ile yazdırılan Kur’an-ı Hakim’in yirminci asırdaki bir mucize-i maneviyesidir. Bu hüccetli ve aşikâr hakikate nazaran; allâme-i cihan bir müellif dahi, Risale-i Nur’un bir cümlesinde bile değişiklik yapmaya asla cesaret edemez.”
ADETA BUGÜNLERİN GELECEĞİNİ HİSSETMİŞÇESİNE
Solmaz, Bediüzzaman’ın kendisinin adeta bugünlerin geleceğini hissetmişçesine Risale-i Nur’daki ifadelere gerek üslup gerekse kelime açısından dokunulmasına karşı çıkarak Nurların yazılışındaki İlahi inayeti okuyucuların nazarına sunduğunu belirtti:
“Muntazam, güzel hakaik-ı Kur’aniyyenin mübarek kametlerine yakışacak mevzun, muntazam üslub libasları, kimsenin ihtiyar ve şuuruyla biçilmez ve kesilmez. Belki onların vücududur ki; öyle ister ve bir dest-i gaybîdir ki, o kamete göre keser, biçer, giydirir. Biz ise içinde bir tercüman, bir hizmetkârız.”
Seminerde, Bediüzzaman’ın, ehl-i ilme sadece şerh, izah ve tanzim için müsaade ettiğini ve bunun dışında kimsenin izinli olmadığını dile getiren Solmaz, bir eser üzerinde tasarruf edebilmek için eser sahibinden izin alınması gerektiğini belirtti. Solmaz, Bediüzzaman’ın dilsel zenginliği ve kuvvetli üslubuyla bambaşka bir eser haline gelen Nurların dili üzerinde yapılacak herhangi bir çalışmanın, sadece eserin okurken verdiği manevi lezzetin kaybolmasına değil aynı zamanda bahsi geçen manaların aynı şekilde aktarılamamasına sebep olacağını açıkladı.
SADELEŞTİRME NUR TALEBELERİNİN RİSALE-İ NURA DAHA SIKI SARILMASINA VESİLE OLACAK
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” diyen Ludwig Wittgenstein’ın görüşlerine yer veren Solmaz, sahip olduğumuz kelimelerle düşüncelerimiz arasındaki bağlantıya dikkat çekti. Sınırlı sözcüklerle konuşup yazışan insanların bir süre sonra düşünmek için diğer kelimelere ihtiyaç duymamasının bilinen bir husus olduğunu belirten Solmaz “Risale-i Nurlar’un güçlü üslubu bu zamanda en çok ihtiyaç duyduğumuz “tefekkür” eylemini gerçekleştirmeye zemin hazırlayarak birçok kelimeyle düşünülmesini sağlar. Aynı zamanda okuyucularına, ilk bakışta kavranamayan hususlardan ötürü birlikte daha çok vakit geçirip, fikirsel anlamda istifade etme ve bu esnada uhuvvet esasının gereklerini yerine getirmeye imkân verir” dedi.
Asrın her türlü tahribatını tamir etmekle yükümlü olan Risale-i Nur’un bizden önceki nesillerle en sağlam bağlantımız olan lisanımızı korumasının ve iman diline sahip oluşunun da önemine değinen Solmaz, bunu Risale-i Nur’ları sadeleştirmenin imkânsız olduğuna delil gösterdi. “Nasıl ki bir ilmi öğrenmek için o ilmin kavram ve terimlerini bilme şartı varsa uhrevi hayatların kurtarılmasına vesile olan külliyattaki kavramların öğrenilmesi gerekir” diyen Solmaz, “sonuç olarak sadeleştirmenin Risale-i Nur talebelerinin Nurlara daha sıkı sarılmalarına vesile olacağını düşünerek dua etmek ve daha fazla çalışmak gerekir. Asıl hizmetin Nurların bilmeyenlerin seviyesine indirmek değil de o insanları ve kendimizi Nurların seviyesine çıkarmak olduğunu unutmamak lazım” şeklinde konuştu.