Fatma Mebrure ŞENLER
Sade hayat mı, sünnete uymak mı?
14 yüzyıl önce Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) getirdiği İslam dini ile dünyanın seyrini değiştirdi. Her haliyle örnek oldu. Yaşayışı ve sadeliği herkesi etkiledi. Şimdi bakıyoruz Amerika’da sadelik diye bir akım çıkarıyorlar. Çoğu İslam’ı bilmeden, tanımadan sünnet-i seniyyeye uygun bir yaşam tarzı oluşturmuşlar. Adına “Sadelik” demişler.
Sadelik halkalarının ilkini Amerika’da Cecile Andrews, 1989’da 4 kişiyle kurdu. Bu halkalara katılan kişiler dış görünüşte “sadeliği” benimserken, iç dünyaları ve karakterleri yönüyle “zenginliği” istiyorlardı. İlk haftalar gündemlerinde şu konular yer almıştı:
- Kişisel tüketim anlayışlarını değiştirmek
- Gerçekten hoşlandığımız şeyleri keşfetmek
- Yoğun yaşam biçimini değiştirmek
- Daha sade yaşamak
Sadelik halkalarındaki üyeler birbirini kontrol edip, sade hayat tarzını ne ölçüde gerçekleştirdiklerini, gruba anlatıyorlardı. Mesleği sade yaşamayı engelleyen üyeler, halkadaki diğer arkadaşlarının yardımıyla daha uygun işler bulabiliyor. Hepsi ailelerine daha fazla zaman ayırmaya başladılar. Her gün alışverişe çıkmıyorlar, televizyon izlemiyorlardı. Haftalar geçtikçe televizyondan uzaklaşıyorlar, birbirleriyle bolca sohbet ediyorlardı.
Gönüllü sadeliğin ortaya çıkmasının belki en önemli sebebi tüketim harcamalarının ve bundan kaynaklanan borçlanmaların alabildiğine artmasıydı. Sade hayat gönüllülerinden Katherine Reuter “Satın alacağım her şeyin fiyatını marketlerde araştırırım. Alışveriş listesini yapıp, farklı markaların fiyatlarını inceleyip, toptan alışveriş yaparım. Aç karna alışverişe çıkmam, çünkü lüzumsuz şeylere harcama yapmak istemiyorum. Bu şekilde daha fazla para biriktiriyorum.”
Aynı zamanda insanlar kendi istekleriyle düştükleri tüketim esaretinden yine kendi istekleriyle kurtulmak istiyorlar. Mesela, belli bir bölgede yaşayan insanlar gönüllü olarak gıda maddelerini topluca alıyorlar. Böylelikle ihtiyaçlar hem en kaliteli ürünlerle giderilmiş hem de çok ucuz fiyatlarla temin etmiş oluyorlardı. Sade hayatı benimseyen kimselerin çok tavsiye ettiği şey, herkesin kendisine “Bana ne kadar yeter?” sorusunu yöneltebilmesi gerekmektedir. Sade hayata başlamak için ilk olarak kökleşmiş alışkanlıklarını sorgulayabilmek gerekiyor. Harcama yaptığımız alanları, zamanımızı yiyip bitiren meşguliyetler ve evimizdeki eşya fazlalığını...
Günümüz şartlarında her şey harcamak, borçlar, kredi kartı faizleri veya ödemeler üzerine kurulu. Vicki Robin “Ya paranı, ya canını” isimli kitapta, ekonominin hayatımız üzerinde ağır bir baskı kurduğunu anlatıyor. Masrafları azaltmak için özel otomobil yerine bisikletli veya toplu taşıma araçlarını tercih edebiliriz. Evimizi daha basit malzemelerden imal edilmiş eşyalarla süsleyebiliriz. Sade hayat gönüllüsü: March Burch “Bütün harcamalarımı televizyondaki reklamlara özenerek yapıyordum. Televizyonu kaldırınca fazla harcamalardan kurtuldum.”
Sadeleşmenin Yöntemi:
- Televizyonu belli günlerde, belli saatlerde seyredin. Veya tamamen kaldırın
- Alışverişe her gün değil, haftada bir gün çıkın.
- Kredi kartınızı iptal edin.
- Yoğun yaşamayı gerektiren meslekleri terk edip, sade hayata uygun meslekleri terk edip, sade hayata uygun bir iş seçin.
- Evinizdeki lüzumsuz eşyalardan kurtulun.
- Çevreyle barışık yaşamaya çalışın.
- Bilinçli harcama yapmayı alışkanlık edip, lüzumsuz hiçbir şeye harcama yapmamak
California’lıo Jimi Mekel, silah sanayinde çalışıyordu ve işinde önemli bir mevkie sahipti. Exxon Valdez Rafinesinin petrol atıklarının çevreye çok büyük zarar verdiğini öğrendiğinde henüz 30 yaşındaydı. Aşırı tüketimle çevre tahribatı arasında bağlantı konusunda araştırmalar yaptı ve işinden emekli oldu. Merkel’in bütün bu faaliyetlerinin hareket noktasını şu kısa ifadelerle anlatıyor: “İnsanların tüketim alışkanlıklarıyla global ısınma, savaşlar, türlerin yok olmasına ve sosyal adaletsizlikler arasında bağlantı var. Şu anda dünyamız hızla ekolojik çöküntüye doğru gidiyor. Bunun anlamı, kullandığımız her bir şeyin bir başka insanın tüketimin azalması veya bir canlı türünün yok olmasına yol açmıştır.”
Sadelik çemberiyle tanınan Cecile Andrews, sade hayatla çevre arasındaki ilişkiyi şöyle yorumlar: “Kullandığımız her bir plastik eşya, satın aldığımız her bir araba, dünya üzerindeki kaynakların kullanılmasıyla ortaya çıkar. Bu kaynaklardan alabildiğine yararlanmamıza rağmen, karaları, denizleri ve havayı kirletmeden geri kalmalıyız. Sadelik, bu konuda orta yolu takip eder. Tabiata ve çevreye daha fazla zaman ayırmayı, tabiatla bağlantılı bir hayat sürmeyi, tabiat dengesine saygılı ve bu dengeyi korumaya yönelik şekilde davranmayı öngörür.”
14 yüzyıl önceye asr-ı saadete gidersek, Peygamber Efendimizin yaşadığı hayattır sadelik. Efendimizin bir sünnettir sadelik. Sadelik dediğimiz meseleyi bu zamanda konuşmakta çok zor. Sünneti Muhammed’in hayatımızda olmamasından maddi ve manevi kriz yaşıyoruz. Bizim gibi mideyi ağzına kadar doldurup, sadelik ve sünnet-i seniyeden bahsetmek ne kadar uygun bilemiyorum.
Peygamber Efendimizin o mübarek hayatını göz önüne aldığımız zaman, o mübarek, o mutahhhar o manevi hayatını dünyamıza geçirmeye çalışmamız çok zor. Üzülerek söyleyelim böyle kutlu bir miras var ama bugün milletin durumunu gördüğümüz zaman, böyle bir sermayeye böyle bir karşılık mı olmalıydı. Sadelik dediğimiz meselenin bu modern zamanda konuşmakta çok zor. Şatafatın, gösterişin, ucbun, riyanın, israf ve lüksün artık herkeste yer almış durumda. Hayatımıza taşıyamayacağız şeylerin, konuşmanın da pek anlamı yok. Evlerimiz ortada efendimizin evine değil uymak, onun yanında malikane gibi kalır. Kaç tane babayiğit çıkabilir içimizde Peygamber efendimizin sade hayatına ve sünnetine uymaya çabalayan. Hayatlarımızda var olan şeylere dikkat ettiğimiz zaman Efendimizin hayatı ve yaşayışına kendi hayatımıza uydurmak veya benzemeye çalışmak mümkün değil.
Giyim kuşam meselesi de aynı. Efendimizin 23 yılda giydiği elbiselerin sayısı da meydanda, en fakirin evinde bile giyim kuşamın kat kat fazlası var. Ah! peygamberimiz nasıl yaşamış, ne yemiş diye uzunca konuşmanın anlamı yok. Çünkü birazdan yine onun hayatının bir kısmına bile uyamayacağız. Yeme içme meselesine gelse oda aynı karnımız tıka basa dolu iken bunun da konuşmanın anlamı pek yok. Ayşe anamıza bir gün 3 tabak yemek getirilmiş önüne bunu görünce ağlamaya başlamış, “Efendimiz hayatında böyle bir sofra görmedi. Evimizde 2,3 ay düzgün yemek pişmezdi” Efendimiz açlığından karnına iki tane taş bağlardı. Karnı doymuş bizlerin ah vah etmesinin de anlamı yok. Bunları bildiğimiz halde yaşayışımızda bir şeyleri yine değiştiremeyeceğiz. İnsani ilişkiler krizi yaşıyoruz. Bunun krizin en temel sebebi sadeliğe yani Peygamber efendimizin sünnetine uymamak ve Efendimizin hayatımızda olmamasındandır.
Efendimiz inanılmaz derecede sade doğal tabi saf bir hayatı vardı, bugün modern dünya bizi bırakmıyor. Senin özgüven içinde olman lazım insanlar arasında dik durman lazım, ayakların üzerinde durman lazım, insanların gözüne bakarak konuşman lazım, üstünlük ve başarıyı elde etmek için ne gerekiyorsa onu yapman lazım. Riyakârlık hepimizin elbisesi olmuş ama farkında değiliz. Dönüp bir filme alsak kendimizi şaşırtır bizi. Sade yaşayamazsın illa bir masken olacak, illa bir rol yapacaksın. Başarı, güç, zenginlik, şöhret put haline getirdiğimiz şeylerdir. Sadelik bir sünnettir. Sadelik gönderilen tüm peygamberlerin ortak sünnetidir. Sadelik Efendimizin yaşadığı ve yaşatmaya çalıştırdığı güzel bir sünnettir, hayat tarzıdır. Her zaman Hristiyanlar Müslümanların sadeliğine hayran olmuşlardır. Biz İslam’ın doğal halini sadelik üstünden aleme yansıtıldığını görüyoruz. Efendimiz hayatı boyunca inanılmaz derecede sade yaşadı. Mekke de insanların içinde yaşadı, ticaret yaptı, Evlendi çoluk çocuk sahibi oldu. İnsanların içindeydi. Hayatını saf ve duru yaşadı. Gösteriş yok, riyası yok, dünyevi hiçbir isteği yok. İnşallah bizlerde şatafatı, lüksü, hevayı, riyayı bırakıp sünnet-i seniyyeye uymaya çalışalım. Rabbim yardımcımız olsun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.