Said Nursi: Bayram, seni vermeyeceğim!
Merhum Bayram ağabeyimizi hasret ve dualarla anıyoruz…
Ömer Özcan’ın haberi:
Bediüzzaman Hazretlerinin en yakın talebe ve hizmetkârlarından Bayram Yüksel ağabey bundan tam ondört sene evvel bugün 19 Kasım 1997 tarihinde, bir hizmet seferinde iken geçirdiği trafik kazasında şehid olmuştur. Merhum Bayram ağabeyimizi hasret ve dualarla anıyoruz…
ÜSTADIMIZIN HİZMETİNE GİRİŞİ
Bayram Yüksel anlatıyor:
Üstad Hazretlerinin adını, faziletini, kerâmetlerini hep duyuyor kendisini görmeği çok arzu ediyordum, hatta Üstadımız rüyalarıma giriyor, mübarek simâsını rüyalarımda görüyordum. İlk defa Afyon Hapsinde 16 yaşımda iken gördüm Üstadımızı, hem de bütün mühim talebeleri ile beraber yakınında bulunmak nasip oldu. Afyon Hapishanesinde Zübeyir ağabey benimle çok ilgilendi. Hapisten sonra Üstad Emirdağ’da kalmaya başladı, orada Çalışkanlar Hânedanı Üstada sahip çıktılar. Ben de salı günleri -pazarın kurulduğu gündür- Emirdağ’a gelir, Üstadın evini temizler, yemeğini yapar giderdim.
1951’de askerliğim geldi ve o sıralarda “Kore Savaşı” çıktı. Benim kur’am da Kore’ye çıkmıştı. Üstada söylediğimde “Tam!.. Tamam! Ben de Kore’ye bir talebemi ya seni, ya Ceylan’ı göndermek istiyordum. İnkâr-ı Ulûhiyete karşı savaşmak lâzım” diyerek memnuniyetini bildirdi. Bana kendi Cevşenini vererek “yedi kat muşamba yaptır, hep yanında taşı, sıkıştığın zaman beni hatırla” diye tembih etti.
Kore’den döndüğümde köyde bir gece kaldım. Ertesi günü Emirdağ’a gittim. Emirdağ’a vardığımda Üstadım çok sevindi. ‘Seni ben vermeyeceğim’ dedi. Çalışkan Ağabeylere de ‘Yatak hazırlayın’ dedi. Çocukluk halleri işte, Üstadımı tam anlayamadığımdan, “Üstadım, ben gideceğim” dedim. Üstad, “Yok, ben seni vermeyeceğim” diyordu. Ben de, “Gideceğim, ben Kore’den geldim, annem beni bekliyor” diyordum. Üstad “Ben seni vermeyeceğim. Ben seni hizmetime alacağım” diyordu. Baktım Üstad bırakmıyor, “Üstadım gideyim, geleyim” dedim. Doğru köye gittim.
Ertesi günü Üstadımız köyün yakın bir yerinde bekliyormuş. Zübeyir Ağabey bizim evi bulmuş: ‘Üstad geldi, seni köyün yakınında bekliyor’ dedi. Üstada vardık, elini öptüm. Üstad bana Eşrep Edib’in basmış olduğu küçük Tarihçe-i Hayat’ı, küçük risalelerden ve yün boyun atkısı getirmiş, bana bunları teberrük etti. ‘Evlâdım, seni bekliyorum. Gel’ dedi. Ben de “Peki” dedim, fakat yine Üstadı anlayamadığımdan gidemedim.
Köye yakın bağımız vardı, oraya gitmiştim, mübarek Üstadımız, ikinci sefer köye yakın gelmiş, Zübeyir Ağabeyi göndermişti. Çocuklar bağa geldiler, ‘Hocaefendi seni bekliyor’ dediler. Koşarak köye geldim. Zübeyir Ağabey bekliyormuş. Üstadımızın yanına beraber gittik, ellerini öptüm. Üstadımız şefkatle ‘Evlâdım, ben seni bekliyordum, gel’ dedi. Ben, “Başüstüne Üstadım” dedim. Zübeyir Ağabey de, “Hemen gel, Üstad sana ehemmiyet veriyor. Bak herkes Üstadın yanında kalmak istiyor ama Üstad seni istiyor” dedi. Ertesi gün yatağımı yorganımı aldım, Emirdağ’a Üstadımızın yanına gittim. Üstadımız çok sevinmişti.
Üstadımızın evinin karşısında eski bir ev vardı. Altında keçe ve kepenek dokuyorlardı. Zübeyir Ağabeyle ikimiz orada kalmaya başladık. Zübeyir Ağabey benden bir ay evvel Emirdağ’a gelmişti. Benden bir ay sonra da Ceylân Ağabey askerden geldi, Üstadımız Ceylân Ağabeyi de yanına aldı.
Hâlbuki 1953’e kadar Üstadımız hiç kimseyi yanına bırakmazdı. Emirdağ’daki talebeleri ekmeğini, suyunu sırayla getirirler, akşam namazından evvel dışarıdan kapıyı kilitler, giderlerdi. Üstadımız da kapıyı arkadan sürgülerdi. Bir gün ilk defa bizlere ‘Akşam namazını burada kılın’ dedi. Birkaç gün sonra da, ‘Yatak, yorganlarınızı buraya getirin’ emretti ve yanıbaşındaki odayı göstererek, orada yatıp kalkabileceğimizi söyledi.
Zübeyir Ağabey, Ceylan Ağabey ve ben yanında kalmaya başlamıştık. Böylece yeni bir devre başlamıştı. Üstad 1953 senesinde “yanına kimseyi almama” kâidesini değiştirmişti.” (Ömer Özcan Ağabeyler Anlatıyor–1)