Said Nursi, Evrim Teorisini dört cümlede yerle bir etti
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur’da evrim teorisine nasıl cevap veriyor
RİSALEHABER
Yaratılışı reddeden evrim teorisinin merkezinde “tesadüf” var. Halbuki kainatta var olan varlıklar ve cereyen eden hadiseler en küçükten en büyüğüne akıl ve mantıkla incelendiğinde hiç birinde tesadüfün karışmasının mümkün olmadığı görülüyor. Her şeyde görülen ince hesap ve tasarım bir yaratıcıyı ispat ediyor.
Konu ile ilgili Risale-i Nur’un bir çok yerinde cevaplar yer alıyor. Sorularla İslamiyet sitesi Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’da evrim teorisine nasıl cevap verdiğini şöyle analiz ediyor:
Baştan sona kadar Risale-i Nurlar’ın hepsi iman hakikatlerinden; yani Allah’ın ve ahretin varlığından, Peygamberlerin ve onların getirdiği kitapların hak olduğundan, her şeyin Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğinden bahseder. Dolayısıyla bütün risaleler bir bakıma evrimcilere cevaptır.
Evrimcilerle ehl-i imanın evrim konusunda anlaşamadığı iki temel konu vardır:
1. Evrimciler bir yaratıcıyı kabul etmezler.
2. Evrimciler evrimi, canlıların birbirinden tesadüfen meydana geldiği şeklinde kabul ederler.
Şimdi bunları Risale-i Nur ışığında kısaca ele alalım:
1. Evrimciler bir yaratıcıyı kabul etmezler. Varlıkların meydana gelmesini sebeplere, tabiata ve tesadüfe vermektedirler. Bunun cevabı başta 23. Lem’a olmak üzere Ayet-ül Kübra’da ve Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde verilmiştir.
23. Lem’a’da bir varlığın, mesela bir karıncanın meydana gelebilmesi için dört ihtimal sayılır. Bu ihtimaller şunlardır:
a- Kendi kendine olmuştur,
b- Sebepler yapmıştır,
c- Tabiat yapmıştır,
d- Sonsuz İlim, irade ve kudret sahibi bir yaratıcının eseridir.
Bu ilk üç ihtimalin imkânsız olduğu gösterilirse, dördüncü ihtimal olan, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir Allah’ın eseri olduğu kabul edileceği belirtilir. Bu her bir ihtimal için de üçer misal verilir. Biz burada özet olarak bu maddeleri birkaç cümle ile ifade edeceğiz. Daha geniş bilgi Risalelerden elde edilebilir.
a- Kendi kendine olma
Bu karınca kendisi mevcut olacak ki kendisini yapsın. Kendisi mevcut olmayan bu karınca, kendisini yokluk âleminden nasıl bu varlık âlemine çıkaracaktır?
Bırakın karıncayı, siz kendinizi anne karnında bir hücreden başlayarak bebek haline kendiniz mi getirdiniz?
Böyle bir hurafe ve akıl dışı olan bir şey nasıl kabul edilir? Demek ki Allah’a inanmayan evrimciler böyle hurafe şeylere inanıyorlar.
b- Sebepler yapmış olabilir
Karıncayı meydana getiren sebepler; başta sodyum, potasyum, karbon, hidrojen ve oksijen gibi elementler, karıncanın annesi ve babası gibi varlıklar, hava, su ve güneş gibi cansızlardır.
Şimdi bunların hangisinde karıncayı elementlerden yapıp ondan sonra ona hayat verebilir?
Karıncada son derece ölçülü ve belirli elementler belirli oranlarda bir araya getirilmiş ve sonra ona hayat verilmiştir. Karıncayı bir tarafa bırakalım. İnsana gelelim. Mesela insanı bu sebeplerden annesi mi yaptı? Kulağını, gözünü ve ağzını yapıp yerine takıp sonra ona hayatı kim verdi? Hâlbuki anne akıllı ve şuurlu iken bunu yapamadığı halde karınca yumurtadaki yavruyu nasıl yapacak?
Böyle saçma bir inanış olabilir mi?
c- Bu karıncayı tabiat yapmış olabilir
Tabiat denen şey; canlı ve cansız varlıkların tamamıdır. Cansız varlıklar; hava, su, toprak, deniz ve güneş gibi varlıklardır. Karıncada hayat vardır, ağzına göre mide, mideye göre rızkını verebilecek ilim irade ve hayat sahibi birisi olması gerekir.
Bu cansız varlıklar bunlardan noksan oldukları için onların yapması imkânsızdır.
Canlı varlıklar da üçe ayrılır: Bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Bunların içerisinde en akıllı ve şuurlu olan insandır. Bu karıncayı yapsa yapsa insan yapabilir. Hâlbuki onun da yaptığı karınca ya plastikten veya kâğıttandır. Hayat sahibi bir karıncayı insanın yapması mümkün değildir.
d-O halde bu karıncayı sonsuz ilim, irade ve kudret sahip Allah’ın yaptığı anlaşılır. İlim, akıl, mantık ve fen bize bunu gösteriyor
2. Evrimciler evrimi, canlıların birbirinden tesadüfen meydana geldiği şeklinde kabul ederler.
Her bir canlı türü ayrı yaratılmıştır. Koyunlar koyun olarak, atlar da at olarak, tavuklar da tavuk olarak yaratılmıştır. İlim ve fen bunu söylemektedir.
Evrimcilerin, canlıların silsile halinde birbirinden meydana geldiği iddiasının ilmi bir dayanağı yoktur. Bediüzzaman da bunu İşarat’ül İ’caz adlı eserinde; “Her nevin (türün) bir adam babası vardır” sözü ile ifade etmiştir.
Tesadüfen bir canlının meydana gelmesinin imkânsızlığını ise, Otuzuncu Söz’ün Tahavvülat bahsinde açıklamıştır.
Tahavvülat-ı zerratı, yani zerrelerin (elementlerin) hal değiştirmesinin Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle olduğunu nazara verir. Evrimcilerin ve tabiat perestlerin ileri sürdüğü gibi tabiatın ve tesadüfün eseri olmadığını belirtir.
Elementler nasıl hal değiştirir?
Mesela hidrojen bir elementtir yanıcıdır. Oksijen de bir elementtir ve yakıcıdır. İkisi birleşince su meydana gelir. Böylece hidrojen ve oksijenin hali değişmiştir. Sodyum klorür (NaCl2) yemek tuzudur. Belirli bir hali ve etkisi vardır. Bu suya atıldığı zaman sodyum (Na++) ve klora (Cl--) ayrılır. Bu elementlerin reaksiyonu tuz reaksiyonundan farklıdır. Çünkü hem klorün ve hem de sodyumun reaksiyonu farklıdır.
İşte bütün bu tip elementlerin birleşmesi ve ayrılması Allah’ın eseridir. Tesadüfün değil. Bu konu İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübinin belirtildiği dip notta iyice açıklanmıştır. Orada İmam-ı Mübin şöyle tarif edilmektedir:
“İmam-ı Mübin, Kader-i İlahinin bir defteri, bir mecmua-i desatiridir (bir düsturlar mecmuasıdır). O desatirin imlası ile ve hükmü ile zerrat (elementler), vücud-u eşyadaki hidematına (hizmetine) ve harekâtına sevk edilir.
İmam-ı Mübin kader defteri se, Kitabı Mübin kudret defteridir.
Bunu bir halı misali ile daha iyi anlayabiliriz. Muhtelif desenleri bulunan bir halıyı dokumak istiyoruz. Onun programını önce bilgisayara yükleriz. İşte bu programa bir bakıma o halının kader defteri diyebiliriz. Halının dokunması bu program çerçevesinde olacaktır.
Kabul edin ki bu halı 1 m. eninde 100 m. boyunda, yani 100 m2 olsun. Bir topluluğun resmini de çekip 50. metreye yerleştirebiliriz. Bu halı saatte 1 metre dokuyorsa 100 metre kare halıyı yüz saatte dokuyacaktır. Biz 50 saat sonra bizim de içerisinde bulunduğumuz topluluğun halıda dokunacağını önceden bilebiliriz. Dokuma makinesinin de bilgisayara bağlı olduğunu kabul edin. Bir dokunuşla ve adeta bir “Ol” emri ile o halı dokunmaya başlayacaktır.
Halı ipliklerden, iplikler moleküllerden, molekül de atomlardan meydana gelmektedir. Bu yüz metre karelik halıda trilyonlarca atom vardır. Biz bir “Ol” emri ile bu kadar atoma verdiğimiz bir emirle saatlerce sonra dokunacak halı desenlerini dokuttuğumuz gibi, Allah’da atomlara verdiği emirle bahar halısı gibi yeryüzünü ve milyonlarca canlıyı atomlardan kader defterindeki düsturlara göre dokuyor.
Bilgisayardaki program halinin kader defteri, yani İmam-ı Mübin, dokunan halı da Kita-ı Mübindir.
Biz de bir asır önce kader defterinde idik. Şimdi o kader defterinin düsturlarına göre elementlerden yaratıldık. Yani şu anda kitab-ı Mübindeyiz. Tâbi aynı zamanda İmam-ı Mübinde, yani kader defterinde ve Allah’ın ilminde kayıtlıyız.
Bir süre sonra bu Kitab-ı Mübinden ölümle silineceğiz. Ama yine hem Allah’ın ilminde ve hem de Kader Defterinde, yani İmam-ı Mübinde kayıtlı olduğumuz için ahrette yeniden yaratılacağız.
Şimdi burada çok önemli teknik bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek isteriz. Bu dokuduğumuz halıda trilyonlarca atomun kullanılacağını biliyoruz. Bu atomların içerisinde program harici bir veya birkaç atomdan meydana gelmiş bir yapı bulunsa -ki biz ona virüs diyoruz- halının programını bozup onu işlemez hale getirebilir.
Burada şunu söylemek istiyoruz: Kâinatta her bir varlığın bir kader defteri tarzında dosyası vardır. O varlık bu dosyadaki düsturlara göre elementlerden yaratılır. Bu dosya haricinde bir atom dahi olsa o dosyayı işlemez hale getirebilir.
Demek ki kâinatta bir atomun dahi başıboş olmadığını, her bir atomun nerede ve ne zaman görev alacağı, dokunan halı örneğinde olduğu gibi, her bir varlığın kader defteri olan dosyasında kayıtlıdır. Bunu bize bugünün fenni söylüyor.
Evrimciler ne diyor? Onlar diyorlar ki; her bir varlık tesadüfen meydana gelmiştir. Hâlbuki fen bize diyor ki; bir atom dahi tesadüfen hareket edemez.
Şimdi her hangi bir kimse bu halının dokunmasında elementlerin gelişigüzel hareket ettiğini iddia edebilir mi?
Eğer öyle olsa halının dokunması nasıl mümkün olacaktır?
İşte Risale-i Nur baştan sonuna kadar kâinattaki her şeyin belirli bir plan ve programa göre yaratıldığını, bir atomun dahi tesadüfen hareket etmediğini bize bildiriyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.