Said Nursi, kendisini eleştiren din adamlarına nasıl karşılık verdi? Yeni Şafak yazarı anlattı
Yeni Şafak yazarı Mahmut Ay, Bediüzzaman Said Nursi'nin kendisine sataşan din adamlarına nasıl karşılık verdiğini anlattı
"Tevhid ittihadı gerektirir" başlıklı yazısında Müslümanların birliğinin önemine dikkat çeken Mahmut Ay, bir oluşumun cemaat veya fırka olduğunun ölçüsünü verdi.
"İslâmî bir cemaat ya da vakıf bünyesinde hizmet etmeye çalışan ya da bunlara dâhil olmak isteyen talebelerim ve dostlarıma acizâne tavsiyem şu olmuştur" diyen Ay, şunları yazdı:
BİR OLUŞUMUN “CEMAAT” MI “FIRKA” MI OLDUĞUNU ANLAMANIN YOLU ŞUDUR
"Bu cemaatin, ümmet tasavvuruna iyi bakın. Kendisini, ümmetin bir parçası olarak görüp görmediğini dikkatlice araştırın. Şayet güçlü bir ümmet tasavvuru yoksa, Müslümanların ittihadını dert edinmiyorsa, oraya girmeyin. Zira orası “cem eden bir cemaat” değil “tefrik eden bir fırka”dır. Bir oluşumun “cemaat” mı “fırka” mı olduğunu anlamanın yolu ise şudur: Şayet bu oluşumun lider kadrosu, yalnızca kendilerinin doğru yolda olduklarını; diğer İslâmî cemaatlerin -tamamının ya da ekseriyetinin- yanlış yolda olduğunu düşünüyorlarsa, orası bir “fırka”dır, oraya girmeyin; girmişseniz de bir an evvel çıkın. Zira oradan, Müslümanlara fayda değil zarar gelir. Eğer bir cemaat, kendisini ve istikamet sahibi diğer cemaatleri ümmet ağacının bir dalı, budağı, yaprağı ya da meyvesi gibi görüyorsa, orası faydalı bir ocaktır. O ocaktan faydalanın ve oraya hizmet edin."
"YAŞADIĞIMIZ TOPRAKLARDA GÜZEL NUMUNELERDEN BİRİ SAİD NURSİ"
İttihada dair Bediüzzaman Said Nursi örneği veren Mahmut Ay, Bediüzzaman'ın eserlerinin hiçbirinde, herhangi bir Müslümanı ya da İslâmî bir cemaati rencide edecek şekilde eleştirmediğini, kendi işine bakarak imana ve Kur’an’a hizmet etmenin derdinde olduğunu vurguladı.
Ay, yazısı şöyle sürdürdü:
"Yaşadığımız topraklar, bu konuda güzel numunelere şahitlik etmiştir. Bunlardan birini misal vermek isterim: Said Nursi. Müslümanların birliği konusunda hakikaten örnek bir duruş sergileyen Üstad Bediüzzaman, risâlelerinde “ittihad-ı İslâm” kavramına ve idealine sık sık atıf yapar.
Örneğin, “İslâm kahramanı” olarak nitelendirdiği Adnan Menderes’e yazdığı mektupta, İslâm’ın üç mühim ilkesini hatırlatır. Bunlardan üçüncüsü, İslâm kardeşliğidir. Onu şöyle açıklar: “Hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı dahildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir.” (Emirdağ Lâhikası II, 174-75).
Bediüzzaman, “Yeni Said dönemi”nde bu ilkesini tutarlı bir şekilde uygulamıştır. Bu dönemde yazdığı eserlerin hiçbirinde, herhangi bir Müslümanı ya da İslâmî bir cemaati rencide edecek şekilde eleştirmemiş, “müsbet hareket” adını verdiği düşüncesine uygun bir şekilde, kendisini eleştiren din adamlarına dahi pek cevap vermemiş, kendi işine bakarak imana ve Kur’an’a hizmet etmenin derdinde olmuştur.
Farklı görüş ve yönelişlere sahip İslâmî cemaatlere, -onlarla arasındaki görüş farklılığını muhafaza etmekle birlikte- kardeşçe bakabilmiştir. Meselâ; İhvân-ı Müslimîn hareketini “hakiki kardeş” olarak nitelendirmiştir. (Bk. age., 34). Hâlbuki bu nitelemenin yapıldığı eserde, Nur talebeleri ile İhvân-ı Müslimîn arasındaki altı farktan bahsedilmektedir (Bk. age., 168-170).
Hâsılı, madem tevhid ittihadı gerektirir; o halde ehl-i tevhid isek, ehl-i tevhidin ittihadı için azamî gayret sarf etmemiz icap eder. İtikaddaki tevhidimiz, bizi bütün ehl-i tevhid ile mümkün mertebe bir ve beraber olmaya sevk etmelidir.
Selâm olsun, ehl-i tevhidin ittihadına inanan muvahhidlere!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.