Said Nursi ordinaryüs profesör seviyesinde
Ankara Turgut Özal Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, İslam Dünya'sının batıdan sosyal medeniyet unsurlarını alırken, onlara Kur'an-ı Kerim'i vermesi gerektiğini söyledi
Risale-i Nur Enstitüsü ve Yeni Asya Antalya Temsilciliği tarafından düzenlenen 'İslam Toplumlarının Geleceği ve Dünya Barışı' konulu konferans Dedeman Otel'de düzenlendi. Programa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ahmet Battal, Bediüzzaman Said Nursi'nin Cumhuriyet döneminde hiçbir akademik kariyere sahip olmamasına rağmen Osmanlı Devleti'nin son döneminde ordinaryüs profesör seviyesinde bir bilim adamı olduğunu ifade etti. Said Nursi'nin, İslam dünyasının geleceğini ittihadı İslam kavramı üzerinde şekillendirdiğini ifade eden Battal, "Bugün Türkiye'de ve İslam ülkelerinde İslam birliği kavramın İslam'ın siyasi birliği coğrafi birliği şeklinde görülüyor. Ancak bunun aksine Bediüzzaman İslam'ın birliğinin siyasal bir kavram değil, her şeyden önce kalplerin birliği anlamında yorumlamıştır. Bütün insanların birbirleriyle kardeşliğini ortaya koymuştur." dedi.
"ÜSTADA GÖRE BATI, İKİ KAVRAMDIR"
Bazı İslamcı fikir adamlarının batından sadece teknik medeniyet unsurlarının alınması gerektiğini savunurken Said Nursi'nin, aynı zamanda sosyal medeniyet unsurlarının alınması gerektiğini savunduğunu ifade etti. "Bediüzzaman bir eserinde, batından devlet ülke yönetimi hususunda batıdan batılıların tecrübelerini almalıyız. Bu batıdan demokrasi ve insan hakkı dersi almak demektir." diyen Battal, ancak Said Nursi'nin 'Batıya neden muhtacız.' gibi bir kompleks içinde olmadığının altını çizdi. Said Nursi'nin batıyı tek kavram olarak görmediğini ifade eden Battal, "Batı tek kavram değildir. Üstada göre batı, iki kavramdır. Biri materyalizmi temsil eden ve insanı maddeden ibaret nefsin emri altındaki bir hayvana dönüştüren batı. Diğeri, insanı ulvi değerler etrafından koşturan yücelten vahiye istinat eden bir batıdır. Bu iki batı arasında bir fark vardır. İşte İslam dünyasının batıdan sosyal medeniyet unsurlarını alması gereklidir. Bu İslam dünyası için kötü bit taklit değil iyi bir ittifak başlangıcıdır. Bunun karşısında İslam dünyasının batıya vermesi gerek şey şudur, İslam dünyası vahiyinin sahih versiyonuna sahiptir. Kuran vahiyinin 4. versiyonudur. İlk çağların donanıma uygun olan ve virüs kapmış olan eski vahiy kuranla 4. versiyonla yenilenmiştir." diye konuştu.
Gazeteci-Yazar Mustafa Akyol da, ilk İslami terörün çıkışını anlattı. "Din terakkiye mani, fikri sadece Türkiye'de değil bütün İslam dünyasına etki eder." diyen Akyol, bunun en etkilisinin İran'da görüldüğünü söyledi. İran'da 1920'den sonra geleneksel hanedanlığın yerini şah hanedanlığına bıraktığını söyledi. Rıza Şah'ın ülkeyi çağdaşlaştırmak için Türkiye'yi örnek aldığını söyleyen Akyol, "Rıza Şah, 'Türkiye çok iyi. Bende Türkiye gibi yapayım.' der. Türkiye'ye gelir görür şapka devrimi beğenir. 'Ben bundan daha iyisini yaparım' der ülkesine döner. Müslüman kadınların sokakta dahi başını örtmesini yasaklar. Kadınlara zorla başını açtırır. Bunun üzerine ülkede çalkantı başlar. Fakat şah umursamaz. Protesto edenleri öldürtür. Bu şaha karşı da 1940'lı yıllarda 20. yüzyılın ilk İslamcı terör grubu çıkar." şeklinde konuştu.
Cihan