Said Nursî temsil dili kullanarak muhatabını özgürleştiriyor 

"Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam" diyen Said Nursî hiçbir istibdada boyun eğmediği gibi muhataplarının hürriyetini korumaya da son derece ehemmiyet vermiştir. Kur’an’ın metodu olan ‘akla kapı açıp ihtiyarı elden almamak’ yolunu takip etmiştir. Risale-i Nur vasıtası ile Kur’an hakikatlerini bize aktarırken kullandığı dil de muhatapları özgür bırakan bir dildir. Kur’an hakikatlerini kendi şahsî tecrübesi üzerinden baskıcı ve muhatabın aklını devre dışı bırakan bir üslub ile değil akılcı (rasyonel) bir dil ile anlatmıştır.

Dil; bir şeyi yekdiğerinde düşünme konusu hâline getiren şeydir. Îman hakikatleri ve başka âlemler gibi soyut olan, gözle görünmeyen alanlar hakkında serd-i kelam etmekte her zaman bir problemle karşı karşıya kalırız bu bütün dinlerde de böyledir. Görünmeyen hakkında konuşurken bu hep böyledir. Wittgenstain buna işaret etmek için “üzerine konuşulamayan konusunda susmalı” demiştir. 

Bilgi kaynakları vahye dayanan Şark dünyasında ise öyle bir dil kullanılıyor ki; ne söyleyen kişi söylediğini doğrulama imkanına sahiptir ne de biz söylenileni test etme imkanına sahibiz. Burada ‘dilin ahlâkiliği’ problemi ile karşı karşıya kalıyoruz. Muhatabın rasyonel sınırlarını zorlayan ve onu istibdad altına alan, aklını iptal eden bir dil kullandığımızda Allah ile kulu arasındaki bağı kesmek gibi büyük bir zulüm işlemiş oluyoruz. Allah ise kulunun özgür iradesi ile iman etmesini istiyor. Biz bir gizem üzerinden ve kendi şahsî tecrübemizi içeren tecrübe dili üzerinden îman hakikatlerini aktardığımız zaman muhatabın hürriyetini elinden almış oluyoruz.

Şamanizmin ve bütün mistik eğilimlerin temelinde de bu vardır. Ruhlar ile ve öbür dünya ile temasa geçilir ve bu temastan elde edilen ontolojik güç ile diğer insanları yönetmeye başlarlar. Yönetilen insanlar ise sorgulayamazlar çünkü burada sorgulanamaz bir alan vardır. Toplumsal ve hukuksal yapıyı kaosa çeviren bir durumdur bu. 

Said Nursî, kendi şahsî hayatında görünmeyen âlemlerle ilgili pek çok farklı haller yaşadığı halde bunları anlatmamıştır. ** Hususen îman hakikatlerinin izahında gizemli bir dil kullanmamıştır. Kendi şahsî makam ve tecrübesi üzerinden imanın isbatına değil, aklı devre dışı bırakmayan ve muhatapların eşit şekilde manayı anlamalarına imkan sağlayan temsil dili üzerinden anlatmıştır.

Said Nursî’nin bunu bilinçli bir tercih ile yaptığını 32. Söz’ün 2. Mevkıfında kendi izahından anlıyoruz. Kendisine kıyas-ı temsilî’yi çok istimal ettiği bunun ise mantık ilminde yakîn’e götüren bürhan-ı mantıkî’nin yerini tutmadığı, hem de bazen temsilâtı hikâyeler suretinde zikrettiği hikâyenin ise hayalî olduğu hakiki olmadığı sual edildiğinde kıyas-ı temsilî’nin hakikate götüren çok kuvvetli hem de bürhandan daha kuvvetli bir nev’i olduğunu izah eder. 

Said Nursî modern dünyada kurucu bir dil ortaya koymuştur, onun dili kurucu dildir bunun sebebi rasyonel, aklı devre dışı bırakmayan bir dil olan temsil dili kullanmasıdır. Elbette İslam geleneğinde temsil dili daha evvel de kullanılmıştır. Kelime olarak ‘bir şeyin aynını yapma, gösterme, aynada temessül etme’ manalarına gelen ‘mesel’ kökünden gelir temsil. Said Nursî, temsil dili ile bir insanın kendi aklı ve kalbi ile ihâta edemeyeceği, müşâhede edemeyeceği küllî hakikatleri bu göz ile gördüğümüz âlemde delilli, ispatlı bir şekilde izah ediyor. 

Temsil dilinin ne olduğunu anlamadan Risale-i Nur’a muhatap olamayız. Doğu geleneğindeki anlatım biçimleri içinde temsil dilinin nereye oturduğunu ve Said Nursî’nin neden bu dili kullandığını anlamak Risale-i Nur’a muhatap olabilmek için önemlidir. Temsilî dili anlamamak önümüzü görmemek gibidir. Bizim de konuşurken muhatabımızın aklî sınırları içinde konuşmamız gerekir. Böyle yapmakla muhatabımızın hukukunu korumuş oluruz. Yoksa bir istibdad ve hatta şantaj dili kullanmış oluruz.

Temsil, bir yaşanmışlık ifade eden ‘hikaye’den ve kurgusal olan ‘öykü’den farklıdır. Batı dünyası daha çok kurgusal olan öyküye ağırlık verir. Doğu geleneğinde ise hikaye vardır. Risale-i Nur’un “temsilî hikâyecik”leri sonlarındaki hakikatleri gösteren birer dürbün gibidirler. Bu hususiyetleriyle de ne hikayedirler ne de öykü. 

Said Nursî’yi modern dünyada “kurucu dil” haline getiren budur; îman gibi tamamen öznel olan, kalbî tecrübe ve deneyimlere dayanan soyut bir alanı rasyonel bir dil üzerinden sunmasıdır. 

* Öğretim Görevlisi İsmail Sübhandağı’nın konu ile çalışmalarından yararlanılarak yazılmıştır.

** Said Nursî’nin bir maksat için anlattığı birkaç rüyası ve ağabeylerin anlattıkları buna bir istisnâ teşkil etmekle beraber îman hakikatlerini rüya ve menkıbeler üzerinden anlatmamıştır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum