Said Nursi Türk, Kürt, Laz ve Çerkez'in ortak tasavvuru
Tuna, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün Bediüzzaman Said Nursi'nin soy ağacı çalışmasını eleştirdi
Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "ilmine birikimine beyefendiliğine saygı duyduğu"nu söylediği Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün Bediüzzaman Said Nursi'nin soy ağacı çalışmasını eleştirdi ve "Said Nursî kendisini bir nesebe nispet etmemişken sizin derdiniz ne efendim?" diye sordu.
"Said Nursî Türk'ün de Kürt'ün de Laz'ın da Çerkez'in de ortak tasavvurunun cismani hali değil mi?" diyen Tuna'nın yazısı şöyle:
Kürtlerin Kudüs'ü neresi?
Irak bağlamında Sünniler, Şiiler ve Kürtler şeklinde bir tasnif yapmışlardı da kan beynime sıçramıştı.
Sanki dersin Kürtler hâşâ Müslüman değil.
Sanki dersin Kürtlerin bir mezhebi yok.
Sanki dersin Kürtler (Fehmi Şinnavi'nin deyimiyle) 'İslam ümmetinin yetimleri' değil.
Hangi kimlikle tebarüz etmişlerse ona göre tanımlıyorlarmış.
Hayır, nasıl görmek istiyorlarsa ordan bakıyorlar!
Son zamanlarda Kürtleri İslam'ın, Müslümanlığın dışında tanımlama gayretleri söz konusu olmasaydı, belki mahut tasnife 'politik' der geçerdik.
Türklere din olarak Şamanizm'i gösteren ırkçı Türklerin 'ruh ikizi' kimi ırkçı Kürtler de, Kürtlere 'inanç dini' olarak Zerdüştlüğü göstermeye başladılar.
İlmine birikimine beyefendiliğine saygı duyduğumuz bir hocamız da böylesi bir 'fitne' ortamında tutmuş Bediüzzaman Said Nursî'yi Arap'a çıkarmış.
Said Nursî kendisini bir nesebe nispet etmemişken sizin derdiniz ne efendim?
Said Nursî Türk'ün de Kürt'ün de Laz'ın da Çerkez'in de ortak tasavvurunun cismani hali değil mi?
Biz (ıstılahı manada) 'millet' olarak en çok bu tasavvura muhtaç değil miyiz?
Ortak tasavvurumuzu oluşturan ilkeler, kavramlar, işaretler, semboller, ve hatta şehirler vardır.
Mesela Mekke…
Mesela Medine…
Mesela Kudüs…
Çakır Ruşen dünkü yazısında, 'Başbakan'ın Uludere/Roboski faciasını örtbas etme gayretlerinin 2012'de tam bir hayal kırıklığı yaratmış olduğu da muhakkaktır' diyor, 'Erdoğan'ın bu şaşırtıcı tutumu nedeniyle Roboski'nin, Ali Akel'in tabiriyle 'Kürtlerin Kudüsü' olduğu, özellikle dindar Kürtlerin zaten başlamış olan iktidar partisinden uzaklaşmasını hızlandırdığı da aşikârdır..'
Tamam, Roboski veya Uludere'nin sonuna kadar davacısı olalım.
Hiç unutmayalım, unutturmayalım.
Eyvallah.
Lakin 'Kürtlerin Kudüs'ü' de ne demek oluyor?
Bizim Ali Akel'in bilebildiğim kadarıyla böyle 'aforizmaları' yoktu. Yani, Çakır Ruşen'in pek beğendiği böyle cahili metaforlara tenezzül etmezdi.
Ne oldu?
Roboski 'Kürtlerin Kudüs'ü' de Türklerin Kudüs'ü neresi peki?
Hiç lafı uzatmayalım:
Kürt'ün, Türk'ün, Arap'ın, Acem'in (mana olarak da mekan olarak da) tek bir Kudüs'ü vardır.
İçinde Mescid-i Aksa'nın yer aldığı Kudüs'tür bu.
O Mescid-i Aksa ki, Kur'an-ı Kerim'de 'çevresini bereketlendirdiğimiz/mübarek kıldığımız' yer olarak geçer: 'Kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren onun (Allah'ın) şanı pek yücedir.' (İsra, 17/1)