Said Nursi'nin Barla'ya sürgün tarihini açıklayan belge

Said Nursi'nin Barla'ya sürgün tarihini açıklayan belge

"Şeyh Sait isyanıyla alakadar olmasından dolayı 48 kişi meyanında İstanbul vilayetinden Antalya tariki Burdur’a ve oradan da Isparta’ya gönderilip Eğridir kazasının Barla nahiyesinde ikamet etmek üzere..."

RİSALEHABER

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bundan tam 96 yıl önce 1 Mart 1927 tarihinde Barla’ya sürgün olarak gönderilmişti. Ömer Özcan, konu ile ilgili belgeyi ve şahidin sözlerini Risale Haber okuyucuları ile paylaştı.

İşte belgesi;

“Isparta vilayetinin 125 sayılı ve 16/5/1935 tarihli yazısı örneğidir:

“28/4/935 tarih ve 441 sayılı tahriratımıza ektir:

“Şark vilayetlerindeki Şeyh Sait isyanıyla alakadar olmasından dolayı 48 kişi meyanında İstanbul vilayetinden Antalya tariki Burdur’a ve oradan da Isparta’ya gönderilip 1 Mart 1927 tarih ve 81 numaralı tahriratla Eğridir kazasının Barla nahiyesinde ikamet etmek üzere gönderilen Said-i Kürdinin birkaç sene Barla’da münzevi ve dilsiz gibi bir hayat geçirdikten sonra hariçle temas etmeye başlamasına ve bazı siyasetçilerin de Barla’ya kadar gidip geldikleri anlaşılmasına binaen adı yeşil tarassut fişine konmuş ve durumu göz önüne alınmıştır.”

barla_yazi.jpg

Belgedeki yazı; “Said-i Kürdinin Barla’da kalmasının mahzurlu olacağı, Isparta vilayet merkezine alınması...” şeklinde devam etmektedir. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri 24 Temmuz 1934 tarihinde Isparta vilayet merkezine alınmıştır.

Belgedeki kasıtlı iki iddia için kısaca; 1) Said Nursi, Şeyh Said hadisesine ‘bu teşebbüsünüzden vazgeçiniz’ diye karşı çıkmıştır. 2) Said Nursi Barla’da iken, yanına siyasilerin geldiği iddiası doğru değildir. Belgelerle ve dönemin şahitlerinin ifadeleriyle bu iki iddia tamamen çürütülmüştür. Bugünün en inatçı Said Nursi hasımları bile bu iftiraları artık devam ettiremiyorlar, en azından ispat edemiyorlar.

BEDİÜZZAMAN’IN BARLA’YA İLK GELİŞİ

Said Nursi’nin Barla’ya ilk gelişine şahit olan Hüseyin Bülbül anlatıyor:

Üstad Barla’ya geldiği sene 14 yaşında idim. O zaman Barla’ya gelmek için yol yok tabi… Eğridir’den kayıkla (sahile) gelinir, oradan da Barla’ya ya merkeple gelinecek ya da atla. Üstad’ın yanında jandarmalar var tabi. Çobanoğlu diye birisi vardı o zaman. Çobanoğlu kayığı ile getiriyor; hava biraz bozuktu o zaman. Arazi (kır) bekçisi vardı, dayımın (Sıddık Süleyman) asker arkadaşıydı o. Kayığı görünce nazar-ı dikkatini celp ediyor. O saatlerde kayık gelmezdi Barla’ya, nadir gelirdi. Ağır hasta olursa, gelin geldiği zaman, gelin gittiği zaman öyle çalışırdı kayık. Bekçi kayık gelinceye kadar bekliyor.

İki jandarma ile Üstad çıkıyorlar, bekçiye selam veriyorlar. “Hoş geldin” diyor bekçi. Bekçiye “Sen nerelisin?” diyor Üstad. “Barla” diyor. “Barla’da misafirhane var mı?” diyor. “Var” diyor bekçi. Üstad buraya (Barla’ya) geldiğinde on üç tane (evlerde misafirler için ayrılan) oda vardı, bu on üç oda çalışıyordu. Misafir falan geldiğinde akşamları toplanıyorlar, sohbet ediyorlardı. Daha evvel otuz beş tane oda varmış bu ufak memlekette. Bazı ağalar Arabistan’dan hoca getirirlermiş cemaati çekmek için. Çok kuvvetli ağalar varmış burada. Arabistan’dan hoca geliyor, cebini dolduruyorlar, ertesi sene yine geliyorlar.

Üstad’ın misafir olması için, Muhacir Hafız Ahmet’in odasını tavsiye ediyorlar; buranın hocası olduğu için. Şu az ötede (Mus Mescidi’ne giderken solda) küçük bir evi vardı Muhacir Ahmet’in. O kendisi yaptı sonradan o odayı. Biz yaptığını biliriz. Bu odalar hep eskilerden, atalardan kalma…

BEKÇİ, ÜSTAD’I MUHACİR AHMET’E TESLİM EDİYOR

Jandarmalar ve bekçi, Üstad’ı alıp karakola gidiyorlar, evrakları veriyorlar. Karakolda “Hadi siz gidin, odada (misafirhanede) istirahat edin” diyor komutan Üstad’a. Burada jandarma karakolu vardı. Komutan bazen astsubay, bazen onbaşı olurdu.

Bekçi Üstad’ı odaya getiriyor, (Cami imamı) Muhacir Ahmet’e teslim ediyor. Orada bir gün kalıyor, iki gün kalıyor, rahat edemiyor. Çocukların ağladığını Üstad duyuyor, Üstad’ın okuduğu evrad evden duyuluyor. “Burada rahat edemeyeceğim ben, müstakil bir yer varsa…” diyor.

DÜNYANIN İLK DERSANE-İ NÛRİYESİ AÇILIYOR

Burası (çınar’ın altındaki ev) o zaman virane… Herkes, çoluk-çocuk gelip gidiyordu buraya… Burayı beğeniyor Üstad. Tabi etrafında ev de yok. Burada temizlik yapıyorlar… (Marangoz) Mustafa Çavuş (Güvenç) komşulardan eski ağaçlardan topladı, onlarla Üstad’a şöyle bir somya yapıverdi. Üstad oraya taşındı.

Üstad, Muhacir Ahmed'in odasından bizim -dayım Sıddık Süleyman’ın- Cennet Bahçesi’ni görüyor, içindeki çınarı görüyor. Çınarı görünce oraya gidiyor, üstündeki bağı görüyor. Oraya çıkıyor abdest alıyor, namaz kılıyor, epey okuyor...

Üstad yeni evin temizlik işlerinde çalışanlara: “Aşağıda, derede çınarın üstünde bağ var, onun sahibini bulsak” dedi. Dayım Sıddık Süleyman “bizim” dedi. Üstad: “Ben orada okudum, namaz kıldım, helal edin” dedi. “Helal olsun, her zaman buyurun” dedi dayım. O günden itibaren devamlı Üstad’ın işini, hizmetini yapardı dayım. Muhacir Ahmet de çamaşırını yıkar, yemeğini yapardı her zaman, parasıyla.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum