Said Nursi’nin tarikat hakkındaki görüşleri
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin tarikat hakkındaki değerlendirmesi nasıl? Nakşibendilikle ilişkisi nedir? Bu tarikat hakkında ne düşünüyor?
İbrahim Mert-RİSALEHABER
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, ehl-i sünnet dairesinde olan bütün tarikat, meslek ve meşreplerini sahiplenir ve onları müdafaa eder. Günümüzde bazı sapkın fırkaların tasavvufa olan hücumlarını ve saldırılarını; Üstad Bediüzzaman gayet ilmi ve mukni cevaplarla savunur. Nakşibendi Tarikatı, İslam aleminin en güzel ve parlak tarikatlarındandır.
ŞİRİN, NURANÎ, NEŞELİ, RUHANİ BİR HAKİKAT-İ KUDSİYE
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, tarikata dair yazdığı Telvihat-ı Tis'a adlı risalenin başında şöyle diyor:
"Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neşeli, ruhani bir hakikat-i kudsiye vardır ki, o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap, ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup )
Bediüzzaman, doğduğu ve yaşadığı çevre itibariyle tarikatların, özellikle Nakşîbendî tarikatının ve meşâyıhının etkilerinin yoğun olduğu bir bölgede yetişmiştir. Ders aldığı birçok şeyh efendi olmuştur.
"Nakşî şeyhi Muhammed Küfrevî, Siirt'in Küfre köyünde 1775'te dünyaya geldi. Genç Said henüz talebelik yıllarında, Muhammed Küfrevî'nin ilim ve irfanından feyiz aldı. Bediüzzaman ilim-iman yolundaki son dersini de Muhammed Küfrevî'den almıştı..." (Son Şahitler, Necmeddin Şahiner )
NAKŞİBENDİLER ZİKİR İLE ENANİYET MİKROBUNU ÖLDÜRMEKTE MUVAFFAK OLDU
Bediüzzaman, Nakşibendilerin zikrinin enaniyet mikrobunu öldürmekte muvaffak olduğunu söylemiştir:
"Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde, kalbin fethiyle, ene ve enâniyet mikrobunu öldürmeye ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmârenin başını kırmaya muvaffak olmuşlardır. Kezâlik, Kâdirîler de, zikr-i cehrî sayesinde tabiat tâğutlarını tarümâr etmişlerdir." (Mesnevi-i Nuriye, s. 89)
ŞAH-I NAKŞİBEND (R.A.) BU ZAMANDA OLSAYDILAR
Üstad Bediüzzaman Beşinci Mektup'ta, Nakşibendî Tarikatında iman hakikatlerine bağlanma ve dinin farzlarına uymanın temel esaslar olduğunu belirtir.
“Eğer Şeyh Abdülkadir Geylanî (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) ve İmam-ı Rabbanî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekâvet-i ebediyeye sebebiyet verir.” (Mektubat, Beşinci Mektup)
CEVŞEN VE EVRAD-I KUDSİYE-İ ŞAH-I NAKŞİBEND BENİ…
Bediüzzaman Hazretleri, Risalelerde Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin virdi olan Evrad-ı Kudsiyye'yi okuduğunu birçok defa söylemiştir.
"Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar" (Emirdağ Lahikası, s. 129)
TARİKAT ZAMANI DEĞİLDİR DEDİ Mİ?
Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur'un çok yerlerinde, Tarikat ve Tasavvufu kabul edip müdafaa etmiştir. Hiçbir zaman, Tarikat ve Tasavvufun aleyhinde söz söylememiştir.
Bediüzzaman, Tarikat ve Tasavvufun zatı ve özünü değil, sonradan içine girmiş bazı arıza ve hataları tenkit etmiştir. Ekseri tenkit ettiği hususlar, Tarikat ve Tasavvuf erbabının bazı aşırılık ve hatalarıdır. Üstad, bu hataları Telvihat-ı Tisa adlı risalesinde, sekiz varta şeklinde özetlemiştir.
Yine aynı Telvihat-ı Tisa adlı risalesinde, Tarikat ve Tasavvufun dokuz fayda ve güzelliğini sayarak, Tarikat ve Tasavvuf lehinde olduğunu ilan ediyor..
Bediüzzaman'ın, "zaman tarikat zamanı değildir" demesinden, tarikatı inkar ya da tahkir amacı yoktur. Zira Üstad, zamanın gereği ve ilcaatına göre meseleye bakıyor. Tarikat, ekseri olarak sağlam iman sahibi ve farzları ifa eden ehli takva Müslümanların velayet derecesine çıkmasını temin etmek için tasarlanmış manevi bir seyahattir. Bu yüzden Tarikatın en mühim şahı ve piri olan İmam Rabbani Hazretleri, "imanı tahkiki olmayan ve farzlarda kusuru olanlar tarikat seyahatinde gidemezler" diye hüküm vermiştir. Demek tarikatın mukaddemesi olan; sağlam iman ve farzların ifası olmasa, Tarikatta gitmek esaslı olmuyor.
Halbuki günümüzdeki insanların mutlak çoğunluğu, tahkiki iman sahibi değil ve farzları ifa edemiyor, hatta çoklarının imanı tehlikede. Böyle bir toplumsal yapıda öncelikli görev sağlam bir imanı vermek ve akabinde farzları ifa etmesini temin etmektir. Yoksa Allah’ın varlığından şüphe duyan adamlara, tarikat dersi vermek pek fayda vermez. Üstad, bu toplumsal gerçeği iyi okuduğu için, "zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır" diye hüküm veriyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.