Salahattin ALTUNDAĞ
Bilim, Akıl Ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–7
SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 7
(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)
Odadaki sessizlik, inançlı kişinin derin düşüncelere daldığını gösteriyordu. Agnostik, bir anlık bir tereddütle düşüncelerini paylaştıktan sonra, karşısındaki bu tepkisizliğin ağırlığını hissetti. Ateist ise, odanın diğer ucunda, yüzünde alaycı bir ifade ile bekliyordu.
Herkesin zihninde tek bir soru yankılanıyordu: "Şimdi ne olacak?"
İnançlı kişi, bir süre daha sessiz kaldı. Bu sessizlik, odanın havasını ağırlaştırdı; adeta bir fırtına öncesi sessizliği gibiydi. Sonunda, İnançlı Kişi başını kaldırdı ve odadaki diğer iki kişiye baktı. Bu bakış, derin bir kararlılığı yansıtıyordu.
İnançlı Kişi: "Arkadaşlar," dedi yavaşça, "Belki de en zor sorular, en basit cevaplarla çözülebilir. Belki de aradığımız cevaplar, düşündüğümüzden çok daha yakındır."
Agnostik, bir kez daha şaşırmıştı. İnançlı kişinin bu yaklaşımı, onu meraklandırmıştı. Acaba bu defa nasıl bir argüman sunacaktı? Ve bu yeni söylem, onun kararsızlığını çözebilecek miydi? Ateist ise, içten içe bu tartışmanın nereye varacağını merak ediyordu.
Şimdi sıra, herkesin aklındaki en büyük soruyu gündeme getirmekteydi:
"YA GERÇEKTEN BİR YARATICI VARSA?"
Odadaki hava, her geçen saniye daha da yoğunlaşıyordu. İnançlı Kişi, derin bir nefes aldı. İçinde taşıdığı huzur ve güvenle, odadaki gerilimi dağıtacak ve tartışmayı yeni bir boyuta taşıyacak kelimeleri seçerek konuşmaya karar verdi. Söylemek üzere olduğu şeylerin ağırlığını taşıyormuş gibi, dikkatlice kelimelerini seçmeye başladı.
İnançlı Kişi: Bak arkadaş, dikkat ettiysen ben bir yaratıcının varlığından söz ediyorum; Allah, Tanrı, İlah, God vs demiyorum. Herhangi bir dini de zikretmedim. Hatta dindar olman gerektiğini de ifade etmedim. Fakat akıl, mantık, bilim ve hatta hukuk gereği olarak bir “fail” yani “yaratıcı” olması gerektiğini ifade ediyorum. Sen, “gün gelecek bilim, başka bir açıklama yapacaktır veya bir faile ulaşılacaktır. O nedenle ben şimdilik ‘şüpheci’ durarak yani ‘bilinmezlik var’ diyerek kendimi emniyete alıyorum.” diyorsun. Elbette ki karar sana ait, kimsenin iradesine müdahale edilmez ama sonuçlarına da katlanılır.
“İnançsız insanlar da anlamlı, huzurlu ve mutlu hayatlar yaşayabilirler.” diyorsun. Elbette ki olabilir. Ben “sadece” inananlar böyle yaşayabilir demedim. Ama arada fark var. Ebedi bir kayıp riskini göze almadan anlamlı, huzurlu ve mutlu hayat yaşamaktan söz ediyorum. Dediğim gibi, insan verdiği kararlarla sonuca katlanacaktır. Benim inanmakla bir kaybım yok. Ama inanmamakla kayıp, izah edilmeyecek derecede olabilir.
“Hazret-i Ali ve Bediüzzaman Said Nursi'nin sunduğu argümanların temelde bir inanç sistemine dayandığını ve bu inanç sisteminin dışından bakıldığında ikna edici olmayabileceğini düşünüyorum. Ahiretin varlığı ya da yaratıcıya inanç, bilimsel olarak doğrulanmış şeyler değil.” diyorsun. Yani Hazret-i Ali (ra) ve Bediüzzaman Said Nursi'nin sunduğu bilgileri bilimsel bulmuyorsun:
- Birincisi, peşin hükümlerle bakmazsan, dini argümanlar da bilimsel verilerdir; yaratıcının varlığına dair fikir beyan etmektedirler ve bu fikirler akıl ve mantık bilimlerine dayandırılmaktadır. Fikri beyan edenlerin mensubiyetlerine bakarak reddetmek bilimsellik olmasa gerek.
- İkincisi, “Bilimsel olarak doğrulanmış şeyler değil” diyerek kendi fikrini beyan ediyorsun. Direkt kabul yapıyorsun. Bu da senin inanmamaya meyilli olduğunu, inanca soğuk hatta peşin hükümlü baktığını gösterir ki bu ne insaniyete, ne bilime, ne akla, ne vicdana, ne mantığa sığar.
“Varsayımlar üzerine kurulu bir inanç sistemine dayalı olasılık hesaplarını geçerli bulmuyorum.” diyorsun. Benim sana verdiğim cevap, senin şüpheciliğinin sonucu verilen bir çözümdür. Çünkü sen, ateiste de “ya öyle değilse” derken bana da “ya bir yaratıcının olmadığını ilerde bilim açıklarsa” diyorsun. Bunun bilimsel olarak çözümü,[1] varsayımlı cevap vermektir ki sana böyle cevap verildi.
Pascal’ın “ya varsa” felsefi argümanını ben de biliyorum. Bu bilgime rağmen bu argümanı, bilerek, İslami kaynaklardan ifade ettim. Çünkü Pascal bunu net bir şekilde yazmamıştır ve bu argüman, Pascal’dan yıllarca önce Hazret-i Ali’ye (ra) nispet edilerek günümüze kadar ifade edile gelmiştir.
“Pascal'ın Bahsi” dediğiniz "felsefi argüman" veya "düşünce", 17. yüzyıl Fransız filozofu, matematikçisi ve fizikçisi Blaise Pascal tarafından ortaya atılmış bir felsefi argümandır. “Pascal'ın Bahsi” düşüncesi, Blaise Pascal'ın ölümünden sonra 1670 yılında yayımlanan "Pensées (Düşünceler)” adlı eserinde yer almaktadır. "Pensées", Pascal'ın Hristiyan inancını savunduğu, çeşitli felsefi ve teolojik düşüncelerini bir araya getirdiği bir derlemedir. Yaratıcının varlığına inanmanın rasyonel bir seçim olduğunu savunur. Bu argüman, yaratıcının var olup olmadığını bilmediğimiz durumda, inanmanın potansiyel faydalarının inanmamanın potansiyel zararlarından çok daha büyük olduğu fikrine dayanır.
Pascal'ın Bahsi'nin Temel Mantığı şudur:
- Yaratıcının Var Olmaması Durumu:
- Eğer Yaratıcı yoksa ve bir kişi Yaratıcıya inanıyorsa, bu kişinin kaybı sınırlıdır (zaman, enerji, ibadet).
- Eğer Yaratıcı yoksa ve bir kişi Yaratıcıya inanmıyorsa, hiçbir şey kaybetmez.
- Yaratıcının Var Olması Durumu:
- Eğer Yaratıcı varsa ve bir kişi Yaratıcıya inanıyorsa, bu kişi sonsuz mutluluk ve cennetle ödüllendirilir.
- Eğer Yaratıcı varsa ve bir kişi Yaratıcıya inanmıyorsa, bu kişi sonsuz acı ve cehennemle cezalandırılır.
Yani Pascal'a göre, eğer yaratıcı varsa ve ona inanıyorsak, sonsuz bir ödül olan cennete gideriz. Eğer yaratıcı varsa ve inanmıyorsak, sonsuz bir ceza olan cehenneme gideriz. Eğer yaratıcı yoksa, inanıp inanmamamızın bir önemi yoktur, çünkü her iki durumda da kaybedeceğimiz veya kazanacağımız bir şey yoktur. Bu durumda, Pascal'a göre, inanmak en mantıklı seçimdir, çünkü potansiyel kazanç sonsuzdur ve potansiyel kayıp ise sınırlıdır (zaman, enerji, ibadet gibi).
Pascal'ın argümanı, tıpkı Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, matematiksel bir olasılık ve beklenti teorisi üzerinden değerlendirilir. Pascal, yaratıcıya inanmanın olası kazançlarının, inanmamanın olası kayıplarına göre çok daha büyük olduğunu savunur. Bu nedenle, rasyonel bir birey, olasılık ve kazanç hesaplarına göre yaratıcıya inanmayı seçmelidir.
"Pensées (Düşünceler)” eseri, Pascal'ın Hristiyan inancı ve felsefe üzerine aynı senin söylediğin gibi eleştirilmiştir. Pascal'ın Bahsi’nin, pragmatik[2] bir inanç önerdiği, yani “kişi inanmasa bile olası kazançlar için inanmayı seçmelidir” düşüncesinde olduğu, ancak inanç, genellikle içsel bir bağlılık ve samimiyet gerektirdiği ve bu nedenle, sadece bir bahis olarak inanç, gerçek bir iman olarak değerlendirilmeyeceği ifade edilmiştir.
Şüpheyi veya çelişkiyi ortaya atan inananlar değildir ki inananlar eleştiriliyor. Siz şüphede olduğunuz için bir çözüm yolu, emniyetli bir yol teklif edilmektedir. Olasılıkları, siz sunmaktasınız. Bu ihtimaller içerisinde, en selametli olan, size sunuluyor. Tıpkı Bediüzzaman’ın kayıkla karşıya geçmekten korkan arkadaşına çözüm yolu sunması gibi.
Elbette ki inançta samimi olmalı, ama şüphecilik gibi bir ikilemde kalana sunulacak en makul, en selametli, en bilimsel yöntem budur. Doktor sağlıklı bir insanı ameliyat etmiyor, karşısındakine hastalık teşhisi koyduğu için ameliyat masasına koyarak ona daha rahat bir hayat sunuyor. Bu yöntemin bilimsel olduğuna dair “bilimsel kaynakları” dipnotta verdim, istersen istifade edebilirsin.
Yaratıcının varlığına “ya varsa” varsayımıyla inanmanın “samimiyetsizlik” olduğunu söylüyorsunuz. Evet bu doğru olabilir. Ancak, ben asıl samimiyetsizliğin şüphede kalmakta olduğunu görüyorum. Çünkü eğer varlıklar doğal süreçler sonucunda var oluyorsa ve siz hâlâ şüphe içindeyseniz, bu durumda doğal süreçlerin gerçekliğine karşı bir samimiyetsizlik gösteriyorsunuz demektir. Aynı şekilde, eğer yaratıcı bir güç varsa ve siz ondan şüphe ediyorsanız, bu da ona karşı bir sadakatsizlik ve samimiyetsizlik sergilemek anlamına gelir.
İkilemde, şüphede olan kişinin, bir inançta kararlı olması ve cesaretle o şeyin neticelerini de kabul etmesi gerektiğine inanıyorum. Bu fikrimi bilim adamları da, matematik bilimi de, mantık bilimi de desteklemektedir.
Agnostiğin zihni karmakarışıktı. İnançlı kişinin anlattıkları, onu derinden etkilemişti. "Ya gerçekten bir yaratıcı varsa?" sorusu zihninde yankılanıyordu. Bu düşünce, onu hem heyecanlandırıyor hem de korkutuyordu. Yaratıcının varlığı, hayatına anlam katabilir, ona bir amaç ve yön verebilirdi. Ancak aynı zamanda, bu varlık karşısında sorumlu olduğu bir hayatın AĞIRLIĞI da onu ÜRKÜTÜYORDU.
"Peki ya yoksa?" sorusu da zihninin bir köşesinde yankılanıyordu. Eğer bir yaratıcı yoksa, hayatın anlamı neydi? Her şey sadece bir tesadüf müydü? Bu düşünce, onu bir boşluğa itiyor, varoluşunun anlamsızlığı karşısında çaresiz hissettiriyordu.
Agnostik, bu ikilem arasında sıkışıp kalmıştı. Bir yandan, inançlı kişinin anlattığı huzur ve anlam dolu yaşam onu çekiyor, diğer yandan ateistin savunduğu bilimsel ve rasyonel dünya görüşü de ona mantıklı geliyordu.
İç dünyasında sürekli bir savaş vardı. Mantığı ve duyguları arasında gidip geliyordu. İnanmak istiyor, ama kendisine göre, inancını destekleyecek yeterli kanıt bulamıyordu. Şüphe etmek istiyor, ama şüphenin onu sürüklediği boşluktan da korkuyordu.
Bu iç çatışma, agnostiğin düşüncelerini daha da derinleştirmesine neden oldu. Belki de bu belirsizlik, onun için bir çıkış noktası olabilirdi. Belki de kesin cevaplar aramak yerine, sorularla yaşamayı öğrenmeliydi. Belki de hayatın anlamını, kendi içinde, kendi deneyimlerinde aramalıydı.
Agnostik, bu düşüncelerle birlikte bir karar aldı. Artık kesin cevaplar aramaktan vazgeçecekti. Bunun yerine, her iki tarafın da argümanlarını açık bir zihinle dinleyecek, kendi içsel yolculuğunda ilerleyecek ve kendi gerçeğini bulacaktı. Kendisine göre, bu belirsizlik, onun için bir yük değil, bir fırsat olacaktı. Çünkü bu belirsizlik, onu düşünmeye, sorgulamaya ve keşfetmeye devam etmeye zorlayacaktı.
İnançlı kişi sözlerini bitirdiğinde, odada kısa bir sessizlik hüküm sürdü. Herkes, konuşmanın derinliklerinde kaybolmuş gibi görünüyordu. Her bir düşüncenin, her bir argümanın, zihinsel ve duygusal yansımaları vardı. Agnostik, düşünceli bir şekilde önündeki boş kâğıda bakıyordu. Söylemek istedikleri vardı, ama bu kadar yoğun bir tartışmanın ardından kelimeleri dikkatlice seçmek istiyordu.
Odanın atmosferi, inançlı kişinin söylediklerinin ağırlığıyla doluydu. Ancak bu ağırlık, tartışmanın bir sonuca ulaşmasını değil, daha derinlere inmesini sağlıyordu. Tartışmanın derinleştiği bu an, düşünceler arasındaki bağlantıları daha da belirgin hale getiriyor, her bir argümanın ardındaki mantığı ve inancı daha görünür kılıyordu. Agnostik, konuşmayı sürdürmek için hazır olduğunu hissettiğinde, başını kaldırarak diğer iki kişiye baktı ve sakin bir ses tonuyla sözlerine başladı:
Agnostik: İnançlı arkadaşın argümanlarına saygı duymakla birlikte, bu konuda bazı karşı görüşlerimi paylaşmak istiyorum:
Öncelikle, Pascal'ın Bahsi gibi argümanlar genellikle tek bir din veya inanç sistemi üzerinden yürütülür. Ancak dünya üzerinde birçok farklı inanç sistemi vardır. Bu nedenle, doğru inancı seçme konusunda belirsizlik söz konusu olabilir.
Pascal'ın Bahsi gibi olasılık hesapları, felsefi ve mantıksal argümanlar sunar, ancak bu argümanların ikna ediciliği kişiden kişiye değişir. İnanç, çoğu zaman derin kişisel deneyimlere ve duygusal bağlara dayanır. Bu tür olasılık hesaplarının samimiyetsiz inançlara yol açabileceği eleştirisi dikkate alınmalıdır. İnanç, sadece mantıksal bir bahis olarak görülmekten öte, samimi bir bağlılığı gerektirir.
Agnostisizmi eleştirmek yerine, her iki tarafın da belirli varsayımlara dayanarak hareket ettiğini kabul etmek gerekir. Bu varsayımlar üzerinden yürütülen tartışmalarda, daha dengeli ve karşılıklı anlayışı teşvik eden bir yaklaşım benimsemek faydalı olacaktır.
Agnostiğin bu sözleri, odadaki tartışmanın seyrini tamamen değiştirecek gibiydi. İnançlı adam, bu beklenmedik meydan okuma karşısında ne cevap verecekti? Şüphe ve inanç arasındaki bu ince çizgide, hangi taraf daha güçlü argümanlarla öne çıkacaktı? Sekizinci bölümde, bu soruların cevapları ve çok daha fazlası sizi bekliyor olacak...
DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)
AŞAĞIDA ÖZELLİKLE İNGİLİZCE VE BATILI YAZARLARIN ESERLERİNİ KAYNAK OLARAK KULLANMAYI TERCİH ETTİM. Bu tercihin sebebi, maalesef birçok kişide BATILI VE İNGİLİZCE KAYNAKLARA OLAN ÖNYARGILI BAĞLILIĞIN VARLIĞIDIR. Oysa Doğu kaynaklarında ve özellikle bize ait çalışmalarda, Batılı kaynakların hayranlık duyduğu eserler bulunmaktadır. Başta Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olmak üzere, İmam Gazali, Muhiddin-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve daha birçok değerli ismin eserleri bu durumu kanıtlamaktadır.
[1] Bir kimse bir konuda ikileme girdiğinde olasılık hesaplarıyla çözüm üretmek bilimsel bir yaklaşımdır. Olasılık hesapları, belirsizlik durumlarında karar vermek için kullanılan bilimsel ve matematiksel bir yöntemdir. Bu yaklaşım, özellikle “risk değerlendirmesi”, “karar teorisi”, “oyun teorisi” ve çeşitli mühendislik ve ekonomi alanlarında yaygın olarak kullanılır.
Olasılık Hesapları ve Bilimsel Yaklaşım:
- Belirsizlik ve Olasılık:
- Bilimsel yaklaşımlar, belirsizlik durumlarında olasılık hesaplarını kullanarak en iyi kararı vermeyi hedefler. Bu tür hesaplamalar, olayların olası sonuçlarını değerlendirir ve hangi sonucun daha yüksek bir olasılıkla gerçekleşeceğini belirlemeye çalışır.
- Örneğin, tıbbi bir karar verme sürecinde, bir tedavi yöntemi seçilirken olasılık hesapları kullanılarak hangi tedavinin en yüksek başarı olasılığına sahip olduğu belirlenir.
- Karar Teorisi:
- Karar teorisi, olasılık ve fayda hesaplamaları yoluyla en iyi kararı vermeye çalışan bir disiplindir. Bu teori, bir kişinin farklı seçenekler arasında seçim yaparken her seçeneğin sonuçlarını ve bu sonuçların olasılıklarını dikkate alarak rasyonel bir karar vermesini sağlar.
- İkilemde olan bir kişi, bu teoriyi kullanarak olası sonuçları analiz edebilir ve en rasyonel kararı verebilir.
- Bilimsel Metodoloji:
- Olasılık hesaplamaları, deneylerle desteklenebilecek hipotezler oluşturmak ve bu hipotezleri test etmek için kullanılır. Bilimsel deneyler ve gözlemler, bu hesaplamaların doğruluğunu test eder ve sonuçların olasılıklar ile uyumlu olup olmadığını belirler.
- Bir olasılık hesabı, gerçek dünyadaki gözlemlerle tutarlı olduğu sürece bilimsel bir yaklaşım olarak kabul edilir.
- Uygulamalar:
- Olasılık hesaplamaları, sigorta risklerinin belirlenmesinden hava durumu tahminlerine, sağlık risk analizlerinden finansal kararlar almaya kadar pek çok alanda bilimsel olarak kullanılır.
Olasılık hesapları, bilimsel bir yaklaşımın önemli bir parçasıdır ve belirsizlik durumlarında rasyonel kararlar vermek için etkili bir yöntemdir. İkilemde olan bir kişi için, olasılık hesaplamalarını kullanmak, bu kişiyi daha bilinçli ve mantıklı bir karara yönlendirir. Bu tür hesaplamalar, bilimsel yöntemlerin bir parçası olarak kabul edilir ve geniş bir yelpazede uygulanır.
Olasılık hesaplamalarının bilimsel bir yaklaşım olarak kabul edilmesini destekleyen birkaç yakın tarihli bilimsel kaynak önerebilirim. Bu kaynaklar, olasılık teorisinin ve karar teorisinin çeşitli alanlarda nasıl uygulandığını ve bilimsel bir yöntem olarak nasıl kullanıldığını açıklar. Aşağıda bazı önemli kaynaklar ve bu kaynaklara dair bilgiler bulabilirsiniz:
1. "Probability Theory: The Logic of Science (Olasılık Teorisi: Bilimin Mantığı)" by E.T. Jaynes (2003)
- Açıklama: Bu kitap, olasılık teorisinin bilimsel akıl yürütmede nasıl kullanıldığını derinlemesine incelemektedir. Jaynes, olasılık teorisinin bilimsel yöntemlerle nasıl entegre edilebileceğini ve karar verme süreçlerinde nasıl kullanılabileceğini açıklar.
- Önem: Olasılık hesaplamalarının bilimsel mantığın bir parçası olduğunu anlamak için temel bir kaynak olarak kullanılabilir.
2. "An Introduction to Decision Theory (Karar Teorisine Giriş)" by Martin Peterson (2009)
- Açıklama: Bu kitap, karar teorisinin temel kavramlarını ve bu teorinin olasılık hesaplamalarıyla nasıl ilişkili olduğunu açıklar. Kitap, karar verme süreçlerinde belirsizlik ve risk analizi konularını kapsar.
- Önem: Karar teorisinin ve olasılık hesaplarının nasıl bilimsel bir yöntem olarak kullanıldığını anlamak için kullanışlı bir kaynaktır.
3. "Risk Assessment and Decision Analysis with Bayesian Networks (Bayes Ağları ile Risk Değerlendirmesi ve Karar Analizi)" by Norman Fenton and Martin Neil (2012)
- Açıklama: Bu kitap, risk değerlendirme ve karar analizinde kullanılan olasılık hesaplamaları ve Bayesian ağlar gibi araçları tanıtır. Özellikle mühendislik ve sağlık gibi alanlarda nasıl uygulandığını açıklar.
- Önem: Olasılık hesaplarının bilimsel ve pratik uygulamalarını anlamak için yakın tarihli ve detaylı bir kaynaktır.
4. "The Foundations of Modern Probability (Modern Olasılığın Temelleri)" by Olav Kallenberg (2002)
- Açıklama: Bu kitap, modern olasılık teorisinin temellerini ve bu teorinin matematiksel altyapısını açıklar. Kallenberg, olasılık teorisinin bilimsel metodolojide nasıl kritik bir rol oynadığını inceler.
- Önem: Olasılık teorisinin bilimsel yöntemlerle nasıl ilişkili olduğunu anlamak için önemli bir kaynaktır.
5. "The Signal and the Noise: Why So Many Predictions Fail—But Some Don’t (Sinyal ve Gürültü: Neden Bu Kadar Çok Tahmin Başarısız Oluyor - Ama Bazıları Olmuyor)” by Nate Silver (2012)
- Açıklama: Bu kitap, olasılık ve istatistiklerin nasıl kullanıldığını ve doğru kararların verilmesinde nasıl yardımcı olabileceğini inceler. Özellikle ekonomi, politika, spor ve finans gibi alanlarda olasılık hesaplamalarının nasıl kullanıldığını açıklar.
- Önem: Olasılık hesaplarının gerçek dünya uygulamalarını anlamak için çağdaş bir kaynaktır.
6. "Rational Choice in an Uncertain World (Belirsiz Bir Dünyada Rasyonel Seçim)" by Reid Hastie and Robyn M. Dawes (2010)
- Açıklama: Bu kitap, belirsizlik durumlarında nasıl rasyonel seçimler yapılacağını ve olasılık hesaplarının bu süreçte nasıl yardımcı olabileceğini incelemektedir. Psikoloji ve ekonomi alanlarında uygulanabilirliği vurgulanır.
- Önem: Olasılık hesaplarının ve karar teorisinin bireysel ve toplumsal karar verme süreçlerindeki rolünü anlamak için faydalıdır.
Bu kaynaklar incelenerek, olasılık hesaplamalarının bilimsel bir yöntem olarak nasıl kullanıldığı ve bu hesaplamaların karar verme süreçlerindeki önemini anlaşılır ve bu konuda sağlam kanıtlar sunarlar. Bu kaynaklar hem teorik hem de pratik açıdan olasılık teorisi ve karar teorisinin önemini vurgulamaktadır.
[2] Pragmatik kelimesi, genel olarak faydacı veya yararcı anlamlarına gelir. Bir şeyin değerini, onunla birlikte ortaya çıkacak faydaya bakarak belirleme yaklaşımını ifade eder. Yani, pratik sonuçlara odaklanarak, teorik düşünceden ziyade eyleme ve uygulamaya yönelik bir tutumu tanımlar.
Türkçede pragmatik kelimesinin karşılıkları şunlar olabilir:
- Faydacı: Bir eylem veya durumun değerini, sağlayacağı faydaya göre ölçen kişi veya yaklaşım.
- Yararcı: Fayda sağlama amacı güden kişi veya yaklaşım.
- Uygulamacı: Teorik düşünceden ziyade uygulamaya ve eyleme önem veren kişi veya yaklaşım.
- Pratikçi: Pratik sonuçlara odaklanan ve teorik düşünceye fazla önem vermeyen kişi veya yaklaşım.
Pragmatizm: Pragmatik düşünce tarzını benimseyen felsefi akıma denir. Bu felsefeye göre, bir düşüncenin doğruluğu veya değeri, onun pratik sonuçlarına ve faydasına bağlıdır.
Örnek: "Şirket, yeni pazarlama stratejisinde daha pragmatik bir yaklaşım benimsedi ve sonuç olarak satışlarda büyük bir artış elde etti."
Bu örnekte, "pragmatik" kelimesi, şirketin teorik düşüncelerden ziyade pratik sonuçlara odaklanarak fayda sağlamaya yönelik bir yaklaşım benimsediğini ifade eder.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.