Ersin MİMAN
Salâten Tüncînâ (Münciye) hakkındaki iddiaya reddiye
Salâten Tüncînâ (veya Münciye) nâmı ile meşhûr olan ve yalnızca Nûr Talebelerinin değil, sâir ehl-i îmânın da farz namazlarından sonra okuduğu bu salavât ve duâ hakkında bir takım asılsız ve hatalı tesbitler yaparak yazı yayınlayan ve bu iddiâlarına Bedîüzzaman Said Nûrsi Hazretlerini de dâhil ederek yanlış isnâdda bulunan ‘’Semendel Yayınları”na bir reddiye ve Salâten Tüncînâ’yı okumayı bırakanlara da ehemmiyetli bir ikâzdır.
Semendel Yayınları (eski adıyla Tahşiye Yayınları) adı altında bir dizi faaliyetlerde bulunanların, internet sitelerinde yayınlamış oldukları “Salât-ı Münciye (Salâten Tüncînâ) okumak doğru mu?” adlı yazılarında zikrettikleri üzere, “bizler Semendel Yayınları mensupları olarak farz namazlarından sonra salât-ı münciye’nin (Tüncînâ) okunmasını mü’min kardeşlerimize tavsiye etmiyoruz” demelerini ve Bedîüzzaman Said Nûrsî Hazretlerinin de Salâten Tüncînâ’nın okunmasını doğru bulmadığını iddiâ eden ilânâtlarının asılsızlığını ve Risâle-i Nûr’ların ve müellifi Hazret-i Üstâd’ımızın da böylesi bir yalana âlet edilmesini izâh edeceğiz.
Ve bu tür iddiaları, te’vil ve beyânları sorgulamadan ve işin hakîkatini anlamadan, araştırmadan direkt kabûl etmemek ve her yazılana ve söylenene teslîm olmamak ve fitnelerin ve tahriblerin içine düşmemek ve delâllığını da yapmamak (paylaşmamak) lâzım geldiğini, bilhassa genç kardeşlerimizin âhiretlerinin menfaatine söylemeyi de elzem ve lâzım buluyorum. Zira, “biz de okumayacağız” tâbirleriyle sosyal medyada birbiri ardına paylaşımlar ve beğeniler yapıldığını müşâhede ediyoruz…
Semendel Yayınları olarak sitelerinde yayınlamış oldukları uyarı yazısını aynen aktarıyorum. Nazar-ı dikkatinizi celb etmek için bâzı satırları koyu renk yaptım.
“Ekseriyetle Risâle-i Nûr camiasına mensup olanların, farz namazlardan sonra okuduğu “Salât-ı Münciye” (Salâten tüncînâ duâsı) hakkında, Osmanlıca basılmış Lemeât’ın son kısmında dikkat çekici tesbitler yer alıyor. Latince nüshalarda görülmeyen bu kısımda Üstâd Bedîuzzamân Saíd Nursî Hazretleri, içinde edebe ve hikmete aykırı, nâz ve muhâli barındıran duá olamayacağını belirtiyor.
Latince basılmış kitaplardaki Lemeát, “Anglikan Kilisesine Cevâb” bölümü ile son buluyor. Halbuki 1337 (1921) tarihinde Evkáf-ı İslâmiyye Matbaasında basılan bu eserin son tarafında Latince nüshalardan farklı olarak bir buçuk sayfa daha bulunuyor. “Mebhas / Duá muhâl hem ma‘sıyyet olmamalı.” başlığı ile yer alan bölümde şu ifadeler dikkat çekiyor:
Salât-ı Münciye hakkındaki bölümün Osmanlıca metni şöyle:
دعا محال هم معصيت اولماملى
دعا قطعًا صميميسه قبول اولور، گهى عينًا گهى معنًا. فقط شرطِ طلب دأبِ أدب، دائم اولور لازم. أدب يوقسه نياز اولماز.
تهوّسكارى، نازوارى، عتابوارى دعا اولماز. محالى يا محالوارى، نظام و حكمته اويماز امورى ايستهمك اولماز.
نهايتلى أمرده بر نهايتسز عدد اولماز. بكۡا وير أقْصى الغاياتى تجاوزكارى بر نازدر،
نيازى بر دعا اولماز.
عددِ معلومات اللّٰه ويا مقدارِ مقدورات، دعا مقياسى قالديرماز.
مگر اولسه كنايت كثرته، او ده نيّت ايستر، هر دم نيّت بولونماز.
‘Duá muhâl hem ma‘sıyyet olmamalı.’ başlığı ile yer alan bölümde şu ifadeler dikkat çekiyor:
Duá kat‘an samîmiyse kabûl olur, gehî aynen gehî ma‘nen.
Fakat şart-ı taleb de’b-i edeb, dâim olur lâzım. Edeb yoksa niyâz olmaz.
Tehevvüskârî, nâzvârî, ıtâbvârî duá olmaz. Muhâlî ya muhâlvârî, nizâm ve hikmete uymaz umûru istemek olmaz.
Nihâyetli emirde bir nihâyetsiz aded olmaz. “Bana ver aksá’l-gáyâtı” tecâvüzkârî bir nâzdır, niyâzî bir duá olmaz.
Aded-i ma‘lûmati’llâh veya mikdâr-ı makdûrât, duá mikyâsı kaldırmaz.
Meğer olsa kinâyet kesrete, o da niyyet ister, her dem niyyet bulunmaz.
Bu ilmî açıklamalara göre, Semendel Yayınları olarak farz namazlardan sonra Salât‑ı Münciye'nin (Salâten tüncînâ) okunmasını mü'min kardeşlerimize tavsiye etmiyoruz.”
“Salât-ı Münciye (Salâten tüncînâ duâsı) hakkında, Osmanlıca basılmış Lemeât’ın son kısmında dikkat çekici tesbitler yer alıyor” diye zikrettikleri bu fevkâlâde yanlış isnâdı önce düzeltelim.
Güyâ Lemeât’ın son kısmında yer alan bir bahsin, sanki Salâten Tüncînâ için yazılmış olduğunu iddiâ eden veya öyle anlaşılmasına çalışan bu ifâdelerin hakîkat olmadığını ve hemen akabinde “Latince nüshalarda görülmeyen bu kısımda Üstâd Bedîuzzamân Saíd Nursî Hazretleri, içinde edebe ve hikmete aykırı, nâz ve muhâli barındıran duá olamayacağını belirtiyor” diye yazarak Hazret-i Üstâd’ın sanki Salâten Tüncînâ’yı kasdettiği izlenimi verilmek istendiğini görüyoruz.
Ne Lemeât’taki ilgili bahis Salâten Tüncînâ (Münciye) hakkındadır ve ne de Salâten Tüncînâ gözetilerek işâret edilmiştir. Hazret-i Üstâd’ın bu duâ ve salavât’ın okunmasını men etmeye çalışan bir niyeti ve bir teşebbüsü hiçbir zaman olmamıştır!
Zirâ, Bedîüzzaman Hazretlerinin Salâten Tüncînâ salavâtını farz namazlarından sonra mutlaka okuduğunu ve kendisinin yanında yetişen ve yaşayan has talebelerinin de şâhitliği ile berâber, bizzat kendilerinin de farz namazlarından sonra Salâten Tüncînâ okuyor olmaları ve Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen ve Ağabeylerin de iştirâkiyle yapılan Mevlîd’lere iştirâk eden nice âlim ve mütedeyyin ehl-i ilim de dahil olmak üzere tamâmının, Mevlîd’lerin âhirinde kılınan toplu namazlarda Salâten Tüncînâ’yı imamla birlikte okuduğunu da ayrıca hatırlatalım.
Ve çok dikkat ediniz ki,
İlk teksîr Delâilü’n-Nûr’da bu duâ hakkında Bedîüzzaman Hazretleri şöyle demiştir: “Meşhûr-u âlem ve gâyet mücerreb ve umûm aktabların mergûbu bir salavât-ı şerîfedir.”
Ve Bedîüzzaman Said Nûrsî Hazretlerinin bizzat kendisine yazdırdığı ve vefâtına kadar da yanında bulundurduğu Cevşen-i Kebîr nâmlı defterinden, Salâten Tüncînâ’nın bulunduğu sayfayı paylaşıyorum. Bedîüzzaman Hazretlerinin bu salavât hakkında yazdığı (kâtibe yazdırdığı) not’u da ‘kırmızı okla’ gösteriyorum.
Bedîüzzaman Said Nûrsî Hazretlerinin bizzat kendisi için yazdırdığı ve vefâtına kadar da yanından ayırmadığı Cevşen-i Kebîr defteridir.
İçindeki Evrâd-ı Kudsîye (Delâili’n-Nûr) nâmıyla olan kısımda, ilk salâvat-ı şerîf Salâten Tüncînâ (Münciye) olup, Hazret-i Üstâd’ın bu salavât-ı şerîfe hakkında bizzat yazdırdığı notta şu yazmaktadır:
“Meşhûr-u âlem ve gâyet mücerreb ve umûm aktabların mergûbu bir salavât-ı şerîfedir.”
(Yâni, âlemce meşhûr ve faydası çok kez tecrübe edilmiş ve kutub makamındaki büyük evliyalarca rağbet görmüş, kıymet verilmiş bir salavât-ı şerîfe’dir.)
Salâten Tüncînâ’nın devâmı Hazret-i Üstâd’ın bu defterinin arka sâhifesindedir. Bu defter, Hazret-i Üstâd’ın vefâtından sonra merhûm Mustafa Sungur Ağabey tarafından muhâfaza edilmiştir.
Bu delîllerden sonra, Risâle-i Nûr ve Bedîüzzaman Hazretleri üzerinden yapılan böyle bir iddiâyı tamâmen çürütüyoruz.
“Üstâd Bedîuzzamân Saíd Nursî Hazretleri, içinde edebe ve hikmete aykırı, nâz ve muhâli barındıran duá olamayacağını belirtiyor” diyerek Salâten Tüncînâ’yı bu mâhiyette ilân eden ifâdelerine de gelince;
Hâlihazırda Bedîüzzaman Hazretlerinin kendine yazdırdığı husûsi defterinde Salâten Tüncînâ’nın olması ve kendisinin farz namazlarından sonra okuyor olması zâten yeterli bir cevâb olduğu halde, bu cihetten de o yanlışları kardeşlerimizin nazarına arz etmek isterim.
Önce Lemeât içinde kaydedilmiş olan ilgili yeri kaydedelim:
“Duâ kat’ân samîmî ise, kabûl olur gehî aynen, gehî ma’nen. Fakat şart-ı taleb, de’b‑i edeb, dâim olur lâzım. Edeb yoksa niyâz olmaz.
Tehevvüskârî, nazvârî, itâb-vârî duâ olmaz. Muhâlî, ya muhâlvârî, nizâm ve hikmete uymaz umûru istemek olmaz.
Nihâyetli emirde bir nihâyetsiz aded olmaz. Bana ver aksa’l-gâyâtı, tecâvüzkârî bir nâzdır, niyâzî bir duâ olmaz.
Aded-i ma’lûmâtullah veya mikdâr-ı makdûrât, duâ mikyâsı kaldırmaz, meğer olsa kinâyet kesrete. O da niyet ister, her dem niyet bulunmaz.” (Lemeât)
Tekrardan hatırlatmakta fayda görüyorum, Bedîüzzaman Hazretleri, Lemeât’taki bu bahsi Salâten Tüncînâ için yazmamıştır, ona da işâret etmemiştir, yalnızca bu gurup bunu böyle göstermeye çalışmıştır. Hâlihazırda Lemeât için, “Risâle-i Nûr Şâkirdleri’ne küçük bir Mesnevî ve îmânî bir dîvândır” denir. Birbirinden farklı kısa bâhislerden müteşekkil bir kitapçıktır. Ayrıca mânâ itibâriyle de Salâten Tüncînâ’ya bakmadığı açıkça görülebilir. Burada zikredilen husûslar ile, Salâten Tüncînâ’nın mânâsını ve mâhiyetini böyle görmek çok yanlış ve hatalı bir teşebbüstür.
Salâten Tüncînâ (Münciye) salavâtını hatırlayalım ve meâlini de yazalım:
Meâlen: "Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun Ehl-i beytine öyle bir salât ve rahmet eyle ki; onunla bizi her türlü âfetlerden, korkulardan ve belâlardan kurtar. Onunla bütün ihtiyaçlarımızı gider, bizleri her türlü günahlardan bu salâvat hürmetine temizle, bizi katındaki derecelerin en üstüne yücelt ve bizi hayatta ve âhirette bütün hayırlı gâyelerin en ilerisine kadar ulaştır, ey duâlara cevâb veren Allah’ım. Âmin. Ezelden ebede her türlü hamd, şükür âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsûstur.“
Böyle makbûl bir duâ ve salavâtı, edebe ve hikmete aykırı bulmak veya göstermek acip bir idrâksizlik göstergesidir, ayrıca ehl-i Sünnet’in büyüklerinin ve ma’nevî önderlerinin duâ ve niyâzlarından hiçbirini bilmemek ve onların tazarru ve niyâzlarından bihaber olmak ve onlar hakkında hiç bir ma’lûmat sâhibi olmadığını da göstermek demektir. Bilhassa çok yerlerde zikredildiği üzere, Delâil-i Hayrat mecmûasında en fazîletli, meşhûr ve mûteber olan toplam yüz yirmi sekiz salavât-ı şerîfe içinde Salât-ı Münciye’de (Salâten Tüncînâ) yerini almıştır.
Ehl-i Sünnet’in ittifâk ettiği bir salavât üzerinde ihtilâf etmek, ancak kendini ve ilmini pek yüksekte görmenin bir mahsûlüdür. Oysa ki biz ehl-i imân ancak, ehl-i Sünnet’in ma’nevî önderlerinin peşlerinden ve izlerinden gitmek ile istikâmetimizi kaybetmeyiz.
Denilmiş ki, “Bu ilmî açıklamalara göre, Semendel Yayınları olarak farz namazlardan sonra Salât-ı Münciye'nin (Salâten tüncînâ) okunmasını mü'min kardeşlerimize tavsiye etmiyoruz.”
Kendilerinin okuyup-okumaması bizi ilgilendirmez ancak, Hazret-i Üstâd’ın Lemeât ile bahsettiklerinin Salâten Tüncînâ’nın mânâsına bakar bir husûsiyeti yoktur ve ehl-i Sünnet’in kabûlüne mazhâr olmuş bir salavât-ı şerîfe’yi ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ise pek acip büyük bir cinâyettir…
Bu ümmetin ayakta durması ve himâyesi, amelleri kadar, duâları ve niyâzları iledir de…
Hem ehl-i Sünnet’in icmâsına ve ma’nevî büyüklerine karşı muhâlif olmamaya ve onların üstünde ahkâm kesmemeğe de azamî dikkat ve hassâsiyet…
Cenâb-ı Hakk (cc) umûm dâire-yi Nûriye’yi ve bu dâirede hizmet eden kardeşlerimizi muhâfaza eylesin. Âmin…
Cenâb-ı Hakk’ın (cc) selâmeti ve bereketi üzerinize, üzerimize olsun…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.