Sanat ruhun hareketidir…

Sanat, ruhu karanlıktan aydınlığa çevirme, fâniden bâkîye; yani gerçek varlığa yükseltme hareketidir. İnsanın iktidar ve istidadı dairesinde en iyiyi, umudu, inancı, aşkı, güzelliği ya da istediği ve umduğu en iyi şeyi güçlendirir. İnsanlığın manen boğulmasını engelleyecek bir ilham ve bir Sünûhat eseridir.

Sanatçı, insanlığın manevi bir temsilcisidir.

Sanat insanlıkla yaşıttır.

Sonsuzluk ve tevhid fikri İslâm sanatının temel karakteristiğini oluşturmaktadır. Bütün İslam mabetlerinde özellikle mermer ve ahşap üzerine kapı, minber ve kürsülerde işlenmiş olan “arabesk” sonsuzluk fikrinin aranışını temsil ediyor:

alkan1.jpgİmanın olmadığı yerde aşk, aşkın olmadığı yerde sanat, sanatın olmadığı yerde de insan yoktur.

Kâinatta hiçbir zerre, yönü ne yana olursa olsun, Allah’ın iradesinden bağımsız değildir. İnsan gibi sanat da O’na doğru yakınlaştıkça ulvileşir.

İslâm sanatını idare eden fikir, “Ehl-i Sünnet” akidesidir.

Şekillerin üstüne yükselmek, putperestliğe meydan vermemek onları hareket ettirene ve yegâne daimi (bakî) olana gitmektir. Sayısız müslüman mezar taşları hep şunu tekrar eder.

alkan2.jpg “Hüvelbâkî

Bediüzzaman, İslami güzellik felsefesini ve sanattaki soyut güzelliği,

İman bir hüsn-ü mücerred ve münezzehtir!” formülü ile ifade etti. Muhakemat isimli eserinde,

Hüsn-ü mücerred ise mezâya ve letâif denilen belâğat çiçeklerinin bostanıdır.

Çiçeklerin bostanı, cinan-ı hilkatte cilveger olan ezhara perestiş eden ve şâir denilen bülbüllerin nağamâtıdır.” Diyordu.

Nur Risalelerindeki sanata dair bütün metinlerinde insanların dikkatini İlahî sanat üzerine çekiyor ve modern İslâmî düşünceden kaynaklanan bir imanın insanda uyanması için, insan sanatıyla bunu mukayese ediyor. Yirmi Üçüncü Sözde olduğu gibi iman, Yaratıcı ile bir bağdır.

alkan4.jpgAllah'ın isimlerinin nakışları ve İlahî sanat, iman vasıtasıyla insanda görünür.

İnsan böylece bir değer kazanır. İmansızlık bu bağı koparır.

Ve İlahî sanat gizlenir.

Somut güzellik geçicidir. Bozulur. Eskir. Değişir. Zamanla bağlıdır. Hüsn-ü mücerred, eşyaya, kişiye, görüntüye bağlı değildir.

Bediüzzaman eserlerinde şiirin hikâyeye, hikâyenin denemeye, mektubun uzun bir makaleye dönüştüğü, kısa bir mektupta esaslı bir şiirsellik, görülür. Oradan bir esmanın burcuna evrensel bir kanunun ucuna bağlanır. İnsanın sadece aklına, kalbine değilin ince hislerine, damarlarına da dokunur ruhları harekete getirir. “şiire benzer, şiir değildir” diye ruhun ince noktalarına, hayalin uzak köşelerine hitap edilerek bir sanat ve iman duruşu sergilenir. Taceddin Şimşeğin Esma Rubailerinden iki misal:

***

“Bir tecrübedir yeryüzü dünya insan/
‘kün’ rüzgarıdır âlemi mihverde tutan/
Yokluk denizinden nice canlar çıkarır/
Canlar yaratır candaki bir damla sudan”/

***

Dünya bize seyrettirilen sahne midir/
Aslında amaç belki de rüya görmektir/
Evrende güzeller ve güzellik varsa/
Elbet Yaradan en güzel olmak gerekir”
/

***

İnsan Allah'ın antika bir sanatıdır.

Eğer insan gibi sair maddi şeyler de sanat yapmış olsaydı, maddenin sanat ve güzelliğin kaynağı olduğunu düşünmek mümkün olabilirdi, ama madde, sevgi ve güzelliğin doğuşu için şuurlu bir kaynak olamaz.

Bütün ilim ve sanatların mihveri dindir. Sanat ve ilim sahibi olanın dini de vardır.

Sanat hassasiyeti dini hassasiyetten ve dini hassasiyet sanat hassasiyetinden koptuğu zaman fakirleşir. Tamamen kaybolan belli bir neslin davranışlarının dini ve sanat muhtevasını yitirmiş olarak görülebilir.

Bu davranışları savunmak için aklı başında bir konuşmayı bile yapacak fikri zenginliğe sahip olmayan bu kişiler, davranışlarının anlamı hakkında herhangi bir fikre sahip değillerdir.

alkan3.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum