Ali BAKKAL
Sanayi Mallarının Zekâtı
Hz. Peygamber’in zekâtını aldığı mallar incelendiğinde, bu malların nâmî, yani artıcı ve gelir getirici özellikte olduğu görülür. Bu sebeple fakihler malın nâmî olmasını zekâtın şartları arasında saymışlardır.
Ticaret malları fakihler tarafından hakîkaten nâmî olan mallar arasında sayılmıştır. Sanayi mallarının ticaret mallarından farkı, sınâî bir işlemden geçirildikten sonra satılmalarıdır. Ticaret mallarında mal nasıl alındıysa öylece satılır; sanayi mallarında ise mal önce hammadde olarak alınır; fabrikada işlenip mamûl mal haline getirildikten sonra satılır.
Sanayi üretiminin, el aletleriyle yapılan zenaate de benzer bir tarafı vardır. Fakihler marangoz ve demirci gibi zanaat rebabının el aletlerini, takım ve tezgâhlarını, üretim yaptıkları dükkânlarını, oturdukları evleri zekâttan muaf kabul etmişlerdir. Zenaat erbabı, gelirlerinin toplamı nisaba ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse, ihtiyaçlar giderilip borçlar düşüldükten sonra %2. 5 oranında zekât vereceklerdir.
Günümüz İslâm hukukçuları sanayi sektöründeki yatırımların hangi usul ve ölçüye göre zekâta tâbi tutulacağı konusunda iki gruba ayrılmışlardır:
Bir gruba göre sanayi üretimi zirâî mallara kıyas edilmelidir. Ziraî mallarda zekât topraktan değil, üründen alınır. Buna göre fabrika binasından ve üretim aletlerinden zekât alınmayacak, üretilen maldan alınacaktır. Böyle olunca da zekât nisbetinin safî gelirden % 10, gayri safî gelirden % 5 olması gerekir. Uygulama kolaylığı sebebiyle bu görüş bir hayli ağırlık kazanmıştır.
İkinci gruba göre sanayi üretimi ticaret mallarına kıyas edilmelidir. Buna göre sanayi mallarından %2. 5 zekât vermek gerekecektir. Bununla birlikte bu grupta yer alan İslâm hukukçuları arasında da farklı görüşler vardır.
1965’te Kahire’de ve 1984’te Küveyt’te akdedilen konferans kararlarında sınaî makinelerin safi gelirlerinden % 2. 5 oranında zekat verilmesi tavsiye edilmiştir.
Çoğunluğunu çağdaş Mısır âlimlerinin oluşturduğu bir grup ise, sanayi sektöründe dönen sermaye + gelirin % 2. 5 oranında zekâta tâbi tutulması gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşe göre sanayi sektöründeki üretim makinelerinin ve diğer duran sermayenin dışında her türlü giderlerin maliyet hesapları yapılarak, dönen sermayenin ve kârın % 2. 5 oranında zekâtı verilecektir.
Bu görüş sahipleri şu gerekçelerden hareket etmektedirler:
a. Sanayi sektöründeki üretim makineleri ile ziraî araziler birbirine kıyas edilemeyecek kadar farklıdır. Bu sebeple sanayi ürünlerini toprak mahsullerine kıyas etmek doğru olmaz.
Sanayi makineleri topraktan farklı olarak çalıştıkça eskir, yıpranır, kısa zamanda parçalarını değiştirme zorunluluğu ortaya çıkar. Günümüzde hızla gelişen teknoloji de bu makinelerin tamamen yenilenmesini gerektirir. Çünkü eski teknolojiyle fazla üretim yapmak mümkün olmaz.
Sanayi üretimini zirâi mahsule benzetenler, yıllık amortisman masrafının matrahtan düşülmesini teklif ederler. Aslında bu da sanayi mallarının zirai mahsullere kıyas edilemeyeceğini gösterir. Ayrıca kanunun tanıdığı amortisman bedelinin yanısıra bir de, makinenin belli bir kapasitede çalışması ile tahmin edilen yıpranma payı vardır. Bu ikisine de aniden zuhur eden yanma, bozulma ve yepyeni bir makine ile değiştirme zaruretinin ortaya çıkması dahil değildir. Diğer taraftan bu görüşe göre sanayi yatırımları hem zekâttan muaf tutuluyor, hem de ikinci kez tekrar makine satın almak için ihtiyat payı ayrılıyor.
b. Zekâtının verilmesi açısından sanayi ürünleri, toprak mahsullerine benzemez; dolayısıyla onlara kıyas edilemez. Toprak ürününün zekâtı hasat zamanı bir kez verildi mi ticaret malına dönüşmedikçe yıllarca ambarda da kalsa bir daha zekâtının verilmesi gerekmez. Sanayi sektöründe yılda 10-15 kez imalât yapan işletmeler vardır. Sanayi ürünleri, toprak mahsullerine kıyas edilirse, her imalât için zekât ödemek gerekecektir. Halbuki bu doğru bir yaklaşım değildir ve kimse de böyle bir görüşü ileri sürmemektedir.
c. İslâm tarihinde evlerin, hanların, hamamların ve hayvanların kiraya verilip elde edilen gelirden zekât verildiğinin örnekleri vardır. Ahmed b. Hanbel’in bizzat kendi evini kiraya verip, kira gelirinin zekâtını verdiği nakledilir. Bu uygulama “kıymetten zekât verme” anlamındadır. Kıymetten verilen zekât oranı da altın ve gümüşte olduğu gibi % 2. 5’tir.
d. Günümüzde sanayi sektör yatırımlarını, ticari yatırım ve faaliyetlere kıyas etmek daha uygun görünmektedir. Başka ifade ettiğimiz gibi sanayi üretiminin ticaretten farkı, hammadde üzerinde işlem yaptıktan sonra onu satmaktır. Bu işlem sayesinde sanayici malın fiyatı arttırmaktadır. Ayrıca sanayiciler de tüccarlar gibi tanıtın, reklam, paketleme, ambalaj gibi faaliyetlere gelirden büyük paylar ayırmaktadırlar. Bütün bunlar ticari faaliyet cinsindendir. Dolayısıyla sanayi yatırımlarını, arazi mahsullerine kıyas etmek doğru olmaz.
Sonuç olarak sanayiciler; malzeme, işçilik, üretim, pazarlama, yönetim, finansman vb. giderlerin maliyet hesaplarını yapıp bu tür giderleri ve sanayi mallarıyla ilgili borçlarını düşecekler, geride kalan dönen mallar, elde edilen kârlar ve alacakları toplayacaklar ve bunların % 2. 5’ini zekât olarak vereceklerdir. Üretim ve yönetim için kullanılan binalar ve makine-techizat zekâttan muaftır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.