Şehidin hayatına Kur’ân işaret eder
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Mevt, tevehhüm edildiği gibi dehşetli değil
Dalâlet vehmidir, mevti dehşetlendirir. Mevt, tebdil-i câmedir, ya tahvil-i mekândır. Sicinden bostana çıkar.
Kim hayatı isterse şehadet istemeli. Şehidin hayatına Kur’ân işaret eder. Sekerâtı tatmamış, herbir şehid kendini hayy biliyor, görüyor. Lâkin yeni hayatı daha nezih buluyor. Zanneder ki ölmemiş.
Meyyitlere nisbeti, dikkat et, şuna benzer:
İki adam rüyada lezâiz envâına câmi’ güzel bahçede ikisi geziyorlar. Biri rüya olduğunu bilir; lezzet almıyor. Onu müferrah etmez; belki teessüf eder. Öbürüsü biliyor ki âlem-i yakazadır; hakikî lezzet alır, ona hakikî olur.
Rüya misalin zılli, misal ise berzahın zılli olmuştur. Ondan, onların düsturları birbirine benziyor. (Sözler, Lemeât)
Bediüzzaman Said Nursî
SÖZLÜK:
adalet-i İlâhî : Allah’ın adaleti
adalet-i Kur’ânî : Kur’ân’ın adaleti
âlem-i yakaza : uyanıklık âlemi
berzah : kabir âlemi
bostan : bahçe
câmi : kapsamlı, içine alan
cemaat : topluluk
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
dehşetli : korkunç, ürkütücü
düstur : prensip
düstur-u azîm : büyük ve önemli düstur, prensip
efkâr : fikirler
ekall : azınlık
ekall-i zalim : zalim azınlık
ekser : çoğunluk
ekserîn-i avâm : halkın çoğunluğu
ekseriyet : çoğunluk
envâ : türler, çeşitler
hakikî : gerçek, doğru
hayy : diri, canlı
heder : boş yere, faydasız
istiâze : Allah’a sığınma
kudret : İlâhî güç, iktidar
lezâiz : lezzetler
mahz-ı adalet : tam anlamıyla adalet
mevt : ölüm
meyyit : ölü
müferrah : ferah duyan, huzurlu
nazar : dikkat
nev’in umumu : türün bütünü, insanlığın tamamı
nev-i beşer : insanlık türü, insanlar
nezih : temiz, pâk
nisbet : oran, kıyas
sekerât : can çekişme anı
sırr-ı azîm : büyük sır
sicin : hapishane, zindan
siyaset-i medenî : günümüz medeniyetinin siyaseti
sünnet-i daimî : bitmeyen, devamlı ve doğru işleyen kanun
şehadet : şehitlik, Allah rızası yolunda hayatını feda etmek
tahvil-i mekân : yer değiştirme
tebdil-i câme : elbise değiştirme
teessüf : üzüntü, acı duyma
tevehhüm edilmek : sanılmak, zannedilmek
vaz etmek : koymak, yerleştirmek
vehmî : olmadığı halde varsayılan
zıll : gölge