Seksen yaşında adam, o duanın bereketiyle öldüğü vakit başında beyaz yoktu

Seksen yaşında adam, o duanın bereketiyle öldüğü vakit başında beyaz yoktu

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

MU'CİZÂT-I AHMEDİYE (asm)
...

DOKUZUNCU MİSAL

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, bazı zâtların başını ve yüzünü mübarek eliyle meshedip dua ettikten sonra zâhir olan harikaların çok cüz'iyatından, iştihar bulmuş birkaçını nümune olarak beyan ediyoruz.

Birincisi: Umeyr ibni Sa'd'ın başına elini sürmüş, dua etmiş. Seksen yaşında o adam, o duanın bereketiyle, öldüğü vakit başında beyaz yoktu.

İkincisi: Kays ibni Zeyd'in başına elini koyup, meshedip dua etmiş. O duanın bereketiyle, yüz yaşına girdiği vakit, meshin tesiriyle, bütün başı beyaz, yalnız Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın elini koyduğu yer simsiyah olarak kalmış.

Üçüncüsü: Abdurrahman ibni Zeyd ibni'l-Hattab, hem küçük, hem çirkindi. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm eliyle başını meshedip dua etmiş. O duanın bereketiyle, kametçe en bâlâ kamet ve suretçe en güzel bir surete girmiş.

Dördüncüsü: Âiz ibni Amr'ın gazve-i Huneyn'de yüzü yaralanmış. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, eliyle yüzündeki kanı silmiş. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın elinin temas ettiği yer, parlak bir nuraniyet vermiş ki, muhaddisler كَغُرَّةِ الْفَرَسِ tabir etmişler. Yani, "doru atın alnındaki beyaz gibi," temas yeri öyle parlıyordu.

Beşincisi: Katâde İbni Selmân'ın yüzüne elini sürmüş, dua etmiş. Katâde'nin yüzü âyine gibi parlamaya başlamış.

Altıncısı: Ümmülmü'minîn Ümmü Seleme'nin kızı ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın üvey kızı Zeynep'e, küçükken, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm onun yüzüne abdest suyu atıp taltif etmiş. O suyun temasından sonra, Zeynep'in hüsün ve cemâli acip suret almış, bedîülcemâl olmuş.

İşte, şu cüz'iyatlar gibi daha çok misaller var. Onların çoğunu eimme-i hadîs nakletmişler. Bu cüz'iyâtın herbirini haber-i vahid ve zaif farz etsek dahi, yine mecmuu, mânevî bir tevatür hükmünde, mutlak bir mu'cize-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmı gösterir. Çünkü bir hâdise ayrı ayrı ve çok suretlerle nakledilse, asıl hâdisenin vukuu kat'î olur. Suretlerin herbiri zayıf dahi olsa, yine asıl hâdiseyi ispat ediyor.

Meselâ, bir gürültü işitildi. Bazılar dediler ki, "Filân ev harap oldu." Diğeri, "Başka ev harap oldu" dedi. Daha başkası, başka bir evi söyledi, ve hâkezâ... Herbir rivayet, haber-i vahid de, zayıf da, hilâf-ı vaki de olabilir. Fakat asıl vakıa ki, bir ev harap olmuş, o kat'îdir; onda bütün müttefiktirler. Halbuki, bahsettiğimiz şu altı cüz'iyat, hem sahihtirler, hem bazıları şöhret derecesine çıkmışlar. Faraza bunların herbirini zayıf addetsek, temsilde mutlak bir hane harap olması gibi, yine cüz'iyâtın mecmuunda, mutlak bir mu'cize-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın vücudunu kat'iyen gösterir.

İşte, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mu'cizât-ı bâhiresi, herbir nevide kat'î olarak mevcuttur. Cüz'iyâtı dahi, o küllî ve mutlak mu'cizenin suretleri veyahut nümuneleridir. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın, nasıl ki eli, parmakları, tükürüğü, nefesi, sözü, yani duası, çok mu'cizâtın mebdei oluyor. Aynen öyle de, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın sair letâifi ve duyguları ve cihâzâtı, çok harikalara medardır. Kütüb-ü siyer ve tarih, o harikaları beyan etmişler, sîret ve suret ve duygularında çok delâil-i nübüvvet bulunduğunu göstermişler.

Bediüzzaman Said Nursi
Mektubat