Mehmet Ali KAYA
Sekülerizmin iflası
Bütün çatışmaların ve krizlerin sebebi aşırılıktır. Fıtratın ve istikametin gereği, adaletin tecellisini sağlayan ortam istikamet, vasat ve doğru yolda gitmektir. Doğru yol aşırılıklara fırsat vermemektir. Fıtratın sesi budur. Aklın fıtrat kanunlarını keşfederek buna uygun davranması bütün problemlerin çözüm kaynağıdır. Bu yaklaşımı esas aldığımız zaman küresel ekonomik krizin en önemi sebebinin fıtrata ve adetullaha uygun hareket etmemek olduğu kendiliğinden görülecektir.
Seküler anlayış dini hayattan çıkardığı için istikametini kaybederek insanlığı felaketten felakete sürüklemeye devam etmektedir. Faiz ekonomisinin gereğini iktisat olarak algılayan seküler ideolojik yaklaşımlar sonucu sermaye sahipleri aşırı kar hırsıyla hareket ederek insanların ihtiyaçlarını aşırı derecece çoğaltmış ve birden yüze çıkarmıştır. Böylece zaruri ihtiyaçlar yanında gayr-i zaruri olan ihtiyaçları da ilave ederek aşırı tüketime yönlendirmekte ve bununla sermayelerini artırma ve aşırı israf ile ekonominin dengesini bozmaktadırlar.
Krizin temelinde “Emlak Fiyatlarının” öncelikle aşırı şekilde artması, insanların hırslarını teşvik ederek faizli kredilere teşvik etmeleridir. Sunî şekilde yönlendirilen para akışı emlake yönelen aşırı şişme balon gibi patlayınca fiyatlar birden düşüşe geçerek krizi meydana getirmiştir.
Faiz ekonomisi para üzerinden para kazanmaya dayanır. Parayı ihtiyacı karşılayacak bir tedavül vasıtası görmek yerine sermaye olarak gören anlayış, araç ile amacı birbirine karıştırmış ve üretim yerine tüketime insanları yönlendirmiştir. Eskinin bankerleri sistemleşerek banka adını almış ve parayı bankalara hapsetmiş ve ihtiyaç sahiplerini bankalara yönlendirmiştir. Böylece üretime ve emeğe dayalı olması gereken ekonomiyi bankalara dayandırmıştır. Gerçekte krizin sebebi bankalardan kaynaklanan “Faiz Ekonomisi”dir. Bu durumda iflas eden de “Faiz Sistemi”dir.
Üreticiler ve emektarlar zarar ederken bankaların karlarını katlamalarının bir başka izahı olabilir mi?
Emeksiz kazanç her şeyden önce gayr-i ahlâkîdir. Kazancın en meşru olan “el emeği” ve “alın teri” dediğimiz çalışma ve emek sonucu elde edilen kazançtır. Ahlakilik kaygısı taşımayan seküler ideolojiler insanı içindeki kapitalist nefse esir hale getirmiştir. Devletçi ve siyasi yönlendirmelerden uzak, arz-talep dengesine oturmuş bir “Liberal Ekonomi” taşların yerine oturmasını sağlayarak krize en iyi şekilde çözecektir. Ama buna fırsat verilirse… Ne var ki ahlâkîlik kaygısı taşımayanların krizden kendilerine pay çıkaracakları ve krizin devamını sağlayacaklarını da göz ardı etmemek gerek…
Parayı sermaye görüp kutsayan ve her şeyi paraya feda eden bencil ve merhametten uzak bir zihniyet tüm bunalımların asıl sebebidir. Onlar insanlığın en çok muhtaç olduğu “Merhamet” duygusundan yoksun oldukları için “Yardımlaşma” duygusundan da uzaktırlar. Merhametin ve yardımlaşmanın olmadığı bir dünya gerçekten felaketten başka bir sonuç getirmez. İnsanîlik yardımlaşma ve merhametle ortaya çıkar. Bu ikisinin olmadığı yerde insanlıktan söz etmek mümkün mü?
İslâmiyet ekonomik hayatta emeksiz ve risksiz kazanç yolu olan faizi, yani, “sen çalış ben yiyeyim” zihniyetini, yardımdan ve merhametten uzak ve insaniyete aykırı görerek yasaklamıştır. İnsaniyetin gereği olan merhamet ve yardımlaşmayı esas alan “Zekâtı” farz kılmakla zengin ve fakir arasındaki uçurumu sınırlandırmış ve “ben tok olayım, başkası acından ölürse ölsün bana ne!” zihniyetini yıkmıştır. Ticareti meşru kabul etmiş ve piyasanın “arz-talep” dengesine göre dış müdahalelerden uzak bir şekilde oluşmasını teşvik etmiştir. Bu esaslar çerçevesinde baktığınız zaman İslâm’ın “serbest piyasa ekonomisi” sistemini öngördüğü söylenebilir. Bununla beraber piyasaya müdahale anlamında “karaborsa” ve “stokçuluğu” yasaklamıştır. Böylece her türlü spekülasyonlara karşı müdahaleyi idarecilerden istemektedir.
İslam fazilete dayanan rekabeti mükemmele ulaşmanın aracı sayar. Farz olan zekatı mecbur tutmakla beraber, fazladan gönüllü olarak yardım etmeyi “veren el alan elden üstündür” prensibi ile teşvik eder. Bununla beraber sermaye birikimi için tasarrufu teşvik eder ve biriken sermayenin israfını önlemek için de kanaat prensibini getirmiştir.
Kanaat ve iktisat tasarrufun ve sermaye birikiminin temel taşıdır. Mal Allah’ın ihsanı ve ikramıdır ve israf ile zayi edilemez, sermaye de gereksiz ve lüzumsuz harcanamaz, bilakis insanlığın hayrına ve maddi ve manevi terakki ve tekamülüne harcanmalıdır.
Sonuç olarak, İslam’ın bu prensiplerine uygun bir ekonomi modellendirildiği zaman iktisadi krizlerden bahsedilemeyeceği gibi bir “Saadet Toplumu” meydana gelir. Saadet toplumuna giden yol İslam dinin ve Kur’ân-ı kerimin koyduğu temel prensiplere uymaya bağlıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.