Selden korkmuyorum, çünkü anneme götürecek

Selden korkmuyorum, çünkü anneme götürecek

Her çocuk gibi gök gürültüsünden korkuyor, yağmurlu günlerde soluğu annesinin koynunda alıyordu Berna. Ta ki sel suları onu annesinden ayırana kadar

Dilek Hayırlı'nın haberi

Geçtiğimiz hafta yine yağmur vardı İstanbul'da, Berna'nın ise kollarına koşacağı annesi yoktu.

İlk kez ne yağmur ne de ölüm korkuttu onu. Öyle ki, sel sularına meydan okuyor şimdi: "Selden korkmuyorum, çünkü annemin yanına götürecek beni."

Yaklaşan Ramazan Bayramı Berna'nın en büyük hüznü olmuş. "Bu defa annemin elini değil toprağını öpeceğim." diyor gözyaşları içinde. Yağan her yağmurda ise dilinde tek bir dua var: "Allah'ım ne olur başka çocuklar annesiz kalmasın."Geçtiğimiz hafta yaşanan sel felaketinin yaraları sarılıyor. Çamura bulanmış sokaklar, evler temizlendi; hasar gören yollar tamir edildi. Ancak yakınlarını kaybedenlerin yaralarını sarmak bu kadar kolay olmayacak. Halkalı'da Pameks tekstil firmasına ait servis içinde boğularak ölen 7 kadından geriye kalbi kırık çocuklar, kocalar, anneler ve babalar kaldı. Naciye Karadeniz, onlardan sadece biriydi. 5 kızı şimdi öksüz. En büyüğü 26 yaşındaki kızlardan Hülya ve Derya evli. Şeyda, Berna ve Tülay ise annesizliğe alışmaya çalışıyor.

Ortaokuldan sonra okumak istemeyen 17 yaşındaki Şeyda ile başlıyoruz söze. Çünkü evin yükünü o omuzlayacak. Genç kız, annesiyle en son selden bir gün önce akşam bakkal yolunda konuşmuş. Ölüm haberini alınca yaşadığı şok ise hâlâ yüzünden okunuyor. Hâlâ annesinin mezarını ziyaret edecek cesareti bulamıyor kendisinde. "Annemin öldüğüne inanamıyorum, sanki birazdan kapıdan girecek, konuşup, gülecekmiş gibi geliyor." Yürek yakan damlalar birbiri ardına dökülüyor gözlerinden. Şeyda, küçük yaşına rağmen okula giden iki kız kardeşine annelik yapacak, hasta babaannesinin bakımını üstlenecek. Tek endişesi var: "Kardeşlerimin her türlü bakımını yaparım, yemeklerini pişiririm ama onları annem gibi sevemem ki!" Akşamları annesinin yattığı odaya girip kardeşleriyle baş başa verip ağlaştıklarını anlatan Şeyda, "Ben kendi acımı taşırım ama kardeşlerim daha küçük, onlar bu acıyla nasıl başa çıkacak?" diyor.

Naciye Karadeniz, 3 yıl önce gündelikçi olarak girdiği tekstil fabrikasında daha sonra sürekli eleman olarak çalışmaya başlamış. Kızlarının çeyizini hazırlamak, bir de kirada oturan evli kızı için ev almak en büyük hayaliymiş. Yaklaşık bir yıl öncede oturduğu evinde tadilata başlamış, halısından perdesine tüm eşyalarını değiştirmiş. Annesinin daha bir ay önce büyük bir hevesle aldığı tül perdeyi gösteren Şeyda, kısık bir sesle, "Evinden hevesini alamadan öldü anneciğim." derken acıyla yutkunuyor. Ardından anne ve babasının bayram sonrası memleketleri Sinop'a gidip ev almayı ve kısa zaman sonra da taşınmayı planladıklarını anlatıyor.

Berna, 15 yaşında. Annesine çok düşkündü. Bir arkadaş gibi bütün sırlarını paylaşıyordu annesiyle. İşe gitmesine en çok o üzülüyordu: "Çok çalışıyordu annem. Sabah gidip ertesi akşam geliyordu. Yorgunluktan ayakları şişiyordu. Masaj yapılmasını istediğinde önce ben koşuyordum. Annemin tırnağına zarar gelmesine dayanamıyordum."

Annesinin suda boğularak can verdiği anları düşündükçe acısının arttığını söylüyor: "Keşke o anı geri getirsek de ben suya atlayıp annemi kurtarabilseydim, onun can çekişmesine izin vermeseydim. O çığlıkları ben atsaydım."

Annesinin bir hayali de Berna'nın doktor olduğunu görmekmiş. Genç kız, puanı yetmediği için istediği liseye gidemeyecek. Şimdiki hedefi bilgisayar mühendisliği. Üstelik artık sadece kendisini düşünmüyor. Okuyup kardeşlerine destek olacağını belirtiyor. Yaşından beklenmeyen bir olgunlukla ablalarına şu nasihatte bulunuyor: "Babamı teselli etmemiz gerekiyor. Annemin yokluğunu babama aratmamalıyız. Çünkü o, hayat arkadaşını kaybetti."
Zaman