Şenler ailesinden Huzur Sokağı itirazı

Şenler ailesinden Huzur Sokağı itirazı

Mebrure Şenler, halası ve babası adına ATV’de yayınlanan diziye itiraz etti

Ömer Özcan’ın haberi:

RİSALEHABER-Şule Yüksel Şenler’in romanı olan “Huzur Sokağı”nın dizi olarak televizyonda yayına başlamasına yönelik farklı tepkiler ortaya çıktı. Şule Yüksel Şenler’in yeğeni Mebrure Şenler, halası ve hasta yatağında yatan babası Üzeyir Şenler adına ATV’de yayınlanan diziye itiraz etti.
 
Mebrure Şenler, itirazını şöyle kaleme aldı:
 
ROMANLAR FİLM OLURSA OKUYUCULARIN HAYALLERİ SUYA DÜŞER
 
Ünlü Gazeteci Şule Yüksel Şenler’in romanı “Huzur Sokağı” yıllardır ellerden düşmeyen, çok kişinin örtünmesine ve hidayete ermesine sebep olan bir kitaptır. 70’lerde basılan roman sanki bu gün basılmış gibi baskı yapıyor ve çok satılanların zirvesinde kalmayı başarmış, nadide bir eserdir. Roman bir aşkın getirdiği hidayeti anlatıyor. Bu tür romanlar çok yazılmış olmasına rağmen “Huzur Sokağı” romanının bu gizemini nereden aldığını düşünmemek elde değil. Sıradan bir aşk kitabı kategorisinde yazılmış gibi görünmesine rağmen onu büyülü yapan, okumuş kişilerin sıkıldıkça tekrar tekrar okumalarının, hatta solcuların bile okuması hayret vericidir. İçindeki saflık ve masumiyet, romandaki kahramanların yaşantıları o kadar etkili lanse edilmiş ki, okuyucunun zihnine bir ekol olarak girmiş. Huzur Sokağı okuyan kişilerin romanı ve karakterlerini nasıl hayal ettiklerini, hangi hayaller şehrinde pembe ve katıksız saf duygularıyla beyinlerinde hapsettiklerini hep merak ederim. Bence roman ve kahramanlar birer tanede olsa, romanın okuyucusu kadar çeşitli hayallerle süslenmiş bir kitap “Huzur Sokağı.”
 
Bu romanı film yapmaya kalkan tüm okuyucuların hayallerindeki tiplemeyi herkesin hayal ettiği gibi çevirmesi mümkün mü acaba? Sürekli telefon alıyorum arkadaşlardan, hepsi ; “Hayallerimizi yıktılar, hiç hayalimizdeki gibi değil, bu kadar mı basit;  ATV’de yayınlanan “Huzur Sokağın’ seyredenler. Şimdi ne olacak, hep böyle devam mı edecekler, hayallerimizi yıkmaya diyen diyene. Bir de bu kitabı okumayıp, filmini seyrettikten sonra okuyan kişilerin eskisi kadar etkileneceklerini hiç sanmıyorum. Çünkü “Huzur Sokağı” güncellendi, haliyle büyüsü bozuldu.  Bu roman hep okuyucunun hayalinde hep sanki “Kaf Dağının” arkasında yaşanan manevi bir hayat olarak kalırken şimdi, teknolojik asrın gereği ellerde cep telefonu ve günümüz insanının sıradan yaşayışı ile roman, “Kaf Dağından” içimize düşüverdi. Belki diyecekseniz bu romanın kahramanları bu yazılanları yaşamadı? Evet yaşadılar 60-70’li yılların dinsizliği ortasında nur saçan Said Nursi’nin manevi oğlu olan Üzeyir (Özer) Şenler ve o kervana sonra katılan Şule Yüksel Şenler ve ailesi tarafından. 
 
Zamanında tam modern ve cumhuriyetçi, balo ve müzik ziyafetlerinde ön sırayı alan bu aile, büyük oğulları Özer Şenler’in Nur talebesi olması ile büyük bir deprem yaşadı. Anne ve baba yıkıldı, biricik modern bir genç olarak yetiştirmeye çalıştıkları oğulları Özer, aklını kaybetmişti. Akıl hastanesine bile yatırdılar namaz kıldığı için… Dövdüler, hapsettiler. Ama fayda etmedi, Özer Şenler Said Nursi hazretlerinin eteklerine sığınıp, onun manevi aleminde benliğini eritti, kayboldu, ortaya üstadın ismini verdiği bir Üzeyir çıktı. 
 
O Üzeyir’i kimse bir şeyden korkutamadı, yıldıramadı, üstadının tembihi üzerine ailesine sık sık gitti. Her gittiğinde ünlü müzisyenlerin içkili halde güzel kız kardeşleriyle sohbet ettiklerini gördükçe çıldırdı, sofralarını başlarına çaldı. Bıkmadan yalvardı, ağladı, örtünmeleri için.  Ağır bir hastalığa yakalanınca kız kardeşi Şule’den son arzusu olarak risale derslerine gitmesi oldu. Mecburen gitmek zorunda kaldığı Risale-i Nur derslerinden etkilenen Şule Yüksel Şenler devamlı abisinin nasihat ve ricalarıyla manevi iklime güzel bir adım attı. Bu adım Türkiye’yi bile derinden etkiledi. 
 
Ağabey, kardeş sıradan bir zamanda olağanüstü yaşadılar, dinsizliğe meydan okuyup, Türkiye’nin meydanlarında ilahi emirleri çın çın çınlattılar. Hapislere gülerek girdiler, işkenceleri kahkahalarla karşıladılar, dünya nimetlerini ellerinin tersiyle itip, “Kaf Dağı”nın arkasında yaşayan hayalperestler gibi yaşayıp, hayallerini gerçeğe dökerek mutlu oldular. O yıllardaki dini mücadelelerini o kadar sevdiler ki, hayalleri hep orada kaldı, bedenleri günümüzde olsa da… Üzeyir Şenler hep öyle der. Ben 50 ile 65 yılları arasında (Said Nursi ile geçirdikleri yıllar) sıkışıp kaldım ve oradan çıkmaya hiç niyetim yok, “Ashab-ı Keyf” gibi uyuyorum, yaşadığıma bakmayın. 
 
İşte belki budur “Huzur Sokağını”  huzurlu yapan… Romanın kahramanı Feyza sosyete ve zengin kızı belki de biraz şımarık olabilir ama hırçın ve erkeksi değil. Filmdeki Feyza, romandaki Feyza’ya hiç uymuyor, en çok tepki de buradan geliyor. Romandaki Bilal merhametli ama inançları çok aşırı bağlı, inancına ters bir harekette sert tepki veren biri, filmdeki Bilal ise, sanki zamane dindarlarına benziyor. Daha bir bölümünü seyrettik, bakalım nasıl gelişecek, umarım daha kötü manzaralarla karşılamayız. Doğrusu ”Huzur Sokağı” filminin yapımcısını tebrik ediyorum. Ben olsam asla cesaret edemezdim. Kitabın kahramanları yaşarken onlarla bir kere görüşme bile yapmadan böyle zor bir işe kollarını sıvadığı için. Umarım bundan sonra böyle sevilen romanlar film haline getirilmez, hayallerimize dokunmazlar, dokunmasınlar da!

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.