RİSALEHABER
Yıl 1935... Bir Cumhuriyet Bayramı’nda, Eskişehir hapishanesinin penceresinden, karşısındaki lise mektebinin avlusunda gülerek raks eden büyük kızların hallerini gören Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ağlamıştı...
Yıllar sonra... 1952 senesinde, Urfa’da, 19 Mayıs gösterileri bahanesiyle açılıp saçılan kızların hallerini görüp ağlayan bir başka adam daha vardı...
Bu sefer, başkasının günahına ağlayan adam, Bediüzzaman’ın en yakın talebesi, hizmetkârlarından Zübeyir Gündüzalp’ti...
Cafer Sadık Çim Anlatıyor:
ZÜBEYİR AĞABEY BENİM KIYAFETİME KATİYYEN BİR ŞEY DEMEZDİ
Zübeyir Ağabey Urfa’ya PTT’ye telgraf memuru olarak geldiğinde benim boynumda kravat, başımda fötr şapka, parmağımda “C.Çim” yazan şövalye altın yüzük, bir de -o zaman Urfa’da iken ben nişanlıydım- altın nişan yüzüğü takıyordum. Zübeyir Ağabey benim kıyafetime katiyyen bir şey demezdi. Eğer deseydi belki ben bu daire içersinde olamayacaktım. Çünkü alışkanlık vardı ya…
İKİ KİŞİNİN İŞİNİ YAPARDI
Zübeyir Gündüzalp vazifesinde de çok ciddi bir insandı. Suret-i katiyetle sesli gülmezdi. Tebessüm hali vardı. Çok mütevazıydi… Herkesi iyiliği ile kabul ederdi. Vazifesine de çok bağlıydı. Bir eliyle telgraf yazar, diğer eliyle yazmış olduğu telgrafların, nereye, kime, saat kaçta yazıldı gibi, şerhini verirdi. İki kişinin işini yapardı. Biz mesela sabaha kadar zorla bitiriyorduk işleri. Zübeyir kardeş ise saat bir iki olduğu zaman, işini bitirmiş olurdu.
ZÜBEYİR URFA’YA GELDİĞİ ZAMAN OMUZLARINA KADAR SAÇLARI VARDI
Nöbeti olmadığı zaman gündüzleri dersanede, Balıklı Göl Dersanesinde, devamlı Risale-i Nur yazıyordu. Geceleri nöbeti olurdu. PTT’ye geldiğimde Zübeyir’i telgraf başından kaldırıyordum. O da öbür taraftaki masada oturuyor, Risale-i Nur yazıyordu. Geceleri ben ve Zübeyir devamlı nurları yazardık.
Zübeyir Urfa’ya geldiği zaman omuzlarına kadar saçları vardı. Müdür Cenap Bey çok ısrar etti. Hatta orada bir emniyet müdürü vardı, nur talebesi. Onunla beraber konuştular Zübeyir ile; “olmaz böyle” dediler. “Sen küçük yerlerde kalmışsın, ama burası vilayet. Burada olmaz, dikkati çeker…” dediler. Zübeyir kestirdi sonra saçlarını. Esas ismi Ziver’dir. Üstad onu Zübeyir olarak değiştirmiştir.
-Niye uzatmıştı saçlarını?
-Peygamberimizin (asm) sünneti olduğu için uzatıyordu saçlarını. Üstad’ın da saçları uzundu.
19 MAYIS GÜNÜ ZÜBEYİR’İ BAŞINI İKİ ELİNİN ARASINA ALMIŞ AĞLARKEN BULDUK
Bir gün 19 Mayıs tatil günüydü. Ben de tatildeydim. Zübeyir’in de nöbeti yoktu o gün. Dersaneye gittim, baktım orada yok. Sabahın erken saatinde çıktı gitti dediler. Biz nereye gider diye düşünmeye başladık. “Bugün 19 Mayıs, muhakkak bir yere gizlenmiştir” dedik. Sonra, yine Zübeyir Ağabey gibi Ermenekli Mehmet diye bir arkadaşla aramaya başladık. Mehmet, Üstad’ın kardeşi Abdülmecid Efendinin dünürü oldu sonradan. Abdülmecid efendi oğluna onun kızını almıştı.
Ufak bir kahvede bulduk Zübeyir ağabeyi. Baktık başını iki elinin arasına almış ağlıyordu.
-“Ne yapıyorsun burada? Biz seni aradık bulamadık?” dedik.
-“Bugün eğlenecek, konuşulacak bir gün değil, ağlanacak gündür… Kızları açık-saçık soymuşlar… Ben bundan hayâ ediyorum…” dedi.
Aklıma Üstad hazretlerinin Eskişehir’de lise mektebinin kızlarına ağlayışı gelmişti o zaman. Zübeyir Ağabey de buradaki kızlara ağlıyordu şimdi...