1908li yıllarda Osmanlı aydınının sık kullandığı ve içini doldurmaya çalıştığı üç kavram vardır: Özgürlük, eşitlik ve Adalet
Osmanlı aydını; bir yandan bu kavramları yeniden tanımlamaya çalışırken diğer yandan bu kavramların yaygınlaşmasını istemeyen kişi ve gruplarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Esasen bu mücadeleyi insanlık tarihinin her döneminde bulmak mümkündür.
Özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarının yüksek sesle dinlendirilmesine karşı çıkan, bugünkü gibi dönemin mutlu azınlığı da yok değildi. Bunların kullandığı argümanların dayanakları zayıf olmakla birlikte Osmanlı toplumunda da ciddi bir destek bulamamıştı.
Osmanlı aydınları bu kavramları yeniden tanımlarken, kendi ideolojilerinden yola çıkmış, iki farklı bakış açısı ortaya koymuşlardır. Birinci grup, büyük ölçüde İttihat-Terakki kökenlidir ve dönemin Avrupasının pozitivist, çıkarcı ve meteryalist felsefi düşüncesinin ve bunun sosyo-kültürel ve ekonomik hayata yansımasının etkisindedir.
Özgürlük, eşitlik ve adaleti sahiplenen diğer bir aydın kitlesi ise değişim taraftarı dindar kişilerdir. Bunlar, sözkonusu kavramları kültür ve inanç değerleriyle tanımlamaya çalışmışladır. İşte o aydın insanlardan biri de şüphesiz Said Nursi olmuştur.
Nursinin değişim ve özgürlükten yana tavır takınması o dönemin aydınları arasında şok yapmamış değildi. Bu şoka rağmen zaman ve zemini iyi okuyabilmiş olan Nursi, ısrarlı ve tutarlı bir şekilde değişim ve özgürlükten yana olduğunu açık bir şekilde dile getirmiştir. Nursinin bu değişimden yana tavrı dönemin padişahı Abdulhamidin hoşuna gitmemiş olacak ki Nursiyi önce hapishaneye orda ıslah olmayınca (!) tımarhaneye göndermekten çekinmemiştir.
İnsanlığın ve Türkiye toplumunun gelip dayandığı noktada Nursinin değişim ve özgürlükten yana neden tavır takındığı noktasında ipuçları vermektedir. 1900lü yılların başında değişim eksenli bu üç kavramın (özgürlük, adalet, eşitlik) bugün de halen tartışılıyor olması bu kavramların halen bu toplumda hayat bulmadığının birer emaresi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nursinin, bu kavramları savunurken temel dayanak ve argümanı neydi? Neden bu kavramları tüm tehditlere rağmen ısrarlı ve tutarlı bir şekilde savundu sorularına onun eserlerinden faydalanarak cevap verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. İleriki günlerde imkanlarımız dahilinde bu sorulara cevap bulmaya çalışacağım.