Hande İlbeyi Canca'nın haberi:
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK'ün kuruluş yıl dönümünde, dün yayımlanan Akademik Özgürlük Bildirisi'ne ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Akademik Özgürlük Bildirisi'nin üzerinde uzun süredir çalışıldığını ifade eden Çetinsaya, bilimsel ilerleme için akademik özgürlüklerin önemine işaret edildiğini söyledi.
Bildiriyi anahatlarıyla kendisinin hazırladığını, aydın ve akademisyenlerin görüşlerini aldıktan sonra nihai halini verdiğini belirten Çetinsaya, 6 Kasım vesilesiyle yayımlamayı tercih ettiğini söyledi.
''Yasalarla, bürokratik örgütlerle olabilecek bir şey değil''
''Bu özgürlüklerin sağlanabilmesi için yasal bir düzenleme yapılacak mı'' sorusu üzerine Çetinsaya, şunları kaydetti:
''Bunların akademik hayatta içkin olduğunu varsayıyorum. Bunların hizmet içi eğitimle yahut mevzuatla öğretilemeyeceğini varsayıyorum. Akademik kültürün ve üniversitelerin olmazsa olmazları bunlar. Ama belki farkındalık yaratmak için tabii ki hepimiz çaba göstermeliyiz. Bunların akademik kültürün bir parçası olması için çaba göstermeliyiz. Tecrübelerim şunu gösteriyor, daha önce öğretim üyesi olarak her kademede üniversitelerde bulundum. Ama şimdi masanın bu tarafında oturan birisi olarak diyebilirim ki bizim bütün sorunlarımız yasalardan ve birtakım idari mekanizmalardan ibaret değil. Ciddi bir zihniyet ve akademik kültür meselemiz de var Türkiye'de. O bakımdan Türkiye'deki akademik kültürün, akademik özgürlükler ortamının, akademik yaşam kültürünün mutlaka oluşturulması için elimizden gelen gayreti göstermemiz gerekir. Bu da yasalarla, bürokratik örgütlerle olabilecek bir şey değil.''
''Akademik özgürlükler, hava gibi, su gibi''
Madalyonun öbür tarafına bakmakta da yarar gördüğünü ifade eden Çetinsaya, ''Üniversitelerde bir tedirginlik, çekingenlik olduğu doğrudur" dedi.
Bunu çözüm süreci bağlamında yaptığı Doğu, Güneydoğu başta olmak üzere Anadolu'daki ziyaretlerinde gözlemlediğini anlatan Çetinsaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üniversitelerin başat görevi, toplumun, ülkenin gündemindeki siyasi, sosyal, iktisadi meselelerle ilgilenmek, çözümler üretmektir. Akademik özgürlükler konusunda bile tedirginlik görüyoruz, bir kafa karışıklığı görüyoruz. Bunun bir sebebi de Türkiye'de son 40 yılda yaşananlar. Bir öğretim üyesi grubu düşünün, 70'lerde akademisyenler can korkusu içindeydiler, suikaste uğrayanlar oldu, kimisi sakat kaldı, kimisi öldü. 80'lerde nice hocalar işten atıldı. 90'larda nice hocalar işten atıldı. Kimisinin tezleri reddedildi, kimisinin atama ve yükseltilmesi engellendi. Bunlar hepimizin gözlerimizin önünde oldu. Doğal olarak öğretim üyelerinde de öğrencilerde de bir çekingenlik, tedirginlik olabilir. Bugünün normalleşen Türkiyesinde bunlara artık yer olmadığını düşünüyorum. Akademik özgürlüklerin bizim için hava gibi, su gibi olduğunu ve eğer bu havayı koklayamazsak, bu havayı yaratamazsak ülkemizin yarınları için de endişe duymamız gerektiğini düşünüyorum. Buna hem öğrencilerimiz hem öğretim üyelerimiz hem de bütün vatandaşlarımız katkıda bulunmalıdır. Ancak böyle, üniversitelerimizi özlediğimiz noktaya getirebiliriz.''
''Bütün bunlar biz yaşarken oldu''
''Akademisyenliği sırasında 'akademik özgürlük'lerin engellenmesi anlamında bir duruma tanık olup olmadığını sorulması üzerine Çetinsaya, ''Geçmişte hepimiz birçok şeyler yaşadık. Birçok şeye tanıklık ettim şahsen. Geçmişe doğru baktığımda zihnimde büyük izler bırakan olaylar var. Öğrenciyken hocalarımızın görevlerine nasıl son verildiğini gördük. Nice başörtülü öğrencinin üniversite kapılarından geri çevrildiğini, otobüslerden indirildiğini gördük. Nice arkadaşımızın bırakın Kürt meselesi, Alevilik meselesi çalışmayı, 2. Abdülhamit üzerine yahut dinle ilgili bir mevzuda doktora tezi yazdıkları için doçentliklerinin engellendiğini gördük. Bütün bunlar biz yaşarken oldu. Amacımız bundan sonra böyle şeylerin asla yaşanmaması için gayret göstermektir'' diye konuştu.