20. yüzyılın zalimleri şimdi ne yapıyor?

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

20. yüzyıl, iki büyük Dünya savaşına sahne olmuştu. 1.Dünya savaşı, 28 Temmuz 1914'te başlamış ve 11 Kasım 1918'de sona ermişti ama yaklaşık 15 milyon kişi ölmüş 20 milyon kişi de yaralanmış, sakat kalmıştı. I. Dünya Savaşı'nda ölen insanlarının yüzde 95'i asker, yüzde 5'i sivildi. Savaş sonunda Osmanlı, Çarlık Rusya’sı ve Avusturya’daki imparatorluklar yıkılmıştı.

II. Dünya Savaşı ise 1939-45 arasında yapılmış, İnsanlık tarihinin en kanlı savaşıydı. Hemen hemen dünyanın her yanını kapsayan uluslararası bir savaştı. Ölen 65 milyon insanın yüzde 33'ü asker, yüzde 67'si sivildi. Savaş Sona erdiğinde 60 ile 65 milyon arası insan ölmüştür. Bunların 27 milyonu Sovyet, 10 milyondan fazlası Çinli, 6 milyonu Yahudi, 6 milyondan fazlası Alman, 3 milyondan fazlası Polonyalı, 2.5 milyonu Japon ve 1.5 milyonu Yugoslav idi. Her renkten her ırktan insanlar ölmüştü. Savaşın sonunda da denizaşırı sömürgeler dönemi sona ermişti

Dünya, 2 büyük savaş yaşamıştı ama savaşmaktan vazgeçmek istemiyordu. Şimdi yeni bir savaş başlıyordu, bu savaşın adı “Soğuk savaş” idi. Soğuk Savaş 2. Dünya savaşından sonra iki süper güç olan ABD önderliğinde Batı Bloku ile Sovyetler Birliği'nin önderliğinde Doğu Bloku ülkeleri arasında 1947'den 1991'e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askeri gerginlik olarak yaşanan gizli bir savaştı. Bu savaşta ön planda olan casuslar, ajanlar idi. Bazen bilim adamı bazen gazeteci bazen diplomat bazen de sıradan zannedilen insanlardı.1949 yılında Rusya’ya karşı kurulan NATO, kendine üye ülkelerde kontrgerilla adı verilen gizli örgütler kurdu. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyada 475 darbe gerçekleştirilmiş, acaba bunların kaçından hangi istihbarat örgütü sorumlu idi?

Ülkemizin tarihinde derin izler bırakmış ve ahrete göçmüş olan Bediüzzaman, Osmanlı Devletine doğru yaklaşmakta olan savaş musibeti ve felaketinden kaçınılamayacağını görür ve İslâm dünyası için olduğu kadar, bütün insanlık için de acı olayların başlangıcı olacak 1.Dünya savaşına, kendi yaşadığı bölgeden katılır. Doğu Cephesi sınırları içerisinde yer alan Bitlis ve çevresinde talebeleriyle milis birlikleri oluşturarak Rus-Ermeni ittifakına karşı mücadele eder. Rusya’nın tesiriyle hareket eden Ermeniler yüzünden bölgedeki Osmanlı askerleri ve Müslümanlar; Rus kuvvetleriyle birlikte asırlarca beraber yaşadıkları komşuları Ermeniler ile de savaşmak zorunda kalır.

Bediüzzaman bu savaşta savaşırken aynı zamanda da bir eser yazıyordu. Bu eserin adı “İşaratü'l-İ'caz”  adıyla daha sonra yayınlanacak olan bir Kur’an tefsiri idi. Savaşmadığı zamanlarda cephelerde yazılmış olma özelliğini taşıyacaktı. Savaşlar sırasında birçok talebesi şehit olur ve kendisi de Bitlis’te Ruslara esir düşer. Kosturma’ya esir kampına gönderilir. Bir süre esir hayatı yaşar, sonra da bir yolunu bulup oradan kaçar ve Avusturya üzerinden İstanbul’a gelir.

Bediüzzaman, 2. Dünya savaşının çıktığı 1939 yılında, Kastamonu’da sürgün hayatında, tek parti devletinin baskısı altında yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti de bu savaşa girmemek için direnmektedir. Bediüzzaman tek parti hükümetinin ağır baskısı altında yaşamasına, onların iç politikadaki din karşıtı uygulamalarına muhalif olmasına rağmen, mesele Türkiye’nin geleceği olunca, hükümetin 2.Dünya savaşına girmeme konusundaki dış politikasına itiraz etmemiştir. 2.Dünya savaşı gibi bir tehlike kapıya dayanmışken bile o, en büyük tehlikenin fen ve felsefeden gelen dalalet olduğunu ve bozulan kalpler ile zedelenen imanın kurtarılmasının savaşa katılmaktan daha önemli olduğuna inanmaktadır.

 

*Hem harp belâsı ise, hizmet-i Kur'âniyemize mühim bir zarardır. Bizim en fedakâr ve en kıymettar kardeşlerimizin ekserisi kırk beşten aşağı olduğundan, harp vasıtasıyla vazife-i kudsiye-i Kur'âniyeyi bırakıp askere gitmeye mecbur olacaktılar. Benim param olsa, hüsn-ü rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin herbirisini askerlikten kurtarmak için, bedel-i nakdiye bin lira kadar da olsa verirdim. Böyle yüzer kıymettar kardeşlerimizin hizmet-i Kur'âniye-i Nuriyeyi bırakıp maddî cihad topuzuna el atmakta, yüz bin lira kendi zararımızı hissediyordum. Hattâ Zekâi'nin bu iki sene askerliği, belki bin lira kadar mânevî faydasını kaybettirdi. (Lemalar, 16.Lema)

1.Dünya savaşına katılan Bediüzzaman, gerektiğinde düşmanla maddi cihadın yine yapılacağını, ama şu zamanda bu görevin ona düşmediğini söyler. Ve iki eli değil yüz eli de olsa siyaset topuzu yerine, iman hakikatleri gibi nurların, muhtaçlara iletilmesi görevinin yerine getirilmesinin daha önemli olduğunu şöyle anlatır:

*Beni tazyik eden ehl-i dünyanın lehinde olarak bir fikirde bulundum. Bazı zatlar hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: "Sana işkence eden bu mübtedi' ve kısmen münafık baştaki insanların takip ettikleri siyaseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?" Verdiğim cevabın muhtasarı şudur ki:

Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder. Hem nur, hem topuz-ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için, bütün kuvvetimle nura sarılmaya mecbur olduğumdan, siyaset topuzu ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor.

Amma maddî cihadın muktezası ise, o vazife şimdilik bizde değildir. Evet, ehline göre kâfirin veya mürtedin tecavüzatına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok. (Lemalar, 16.Lema)

Osmanlıyı parçalamak için batılı devletler yüzlerce entrikalar çevirdi, sonunda parçaladı. Aynı entrikalar yine devam ediyor.

“ Osmanlı Devleti dahi tek başıyla ahirlerinde ecnebilerin ve münafıkların müdahaleleri yüzünden tam istikameti muhafaza edemediği için”

*buradaki hâkim olan kuvvet-i ecnebiye, lehinde olmayan her bir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük: Mukaddes camilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevaz-ı katline fetvâ verdirildi... İşte Dârü'l-Hikmet, bu fırtına içinde âlet ettirilmedi. En büyük mâni olan ecnebî kuvvet, bütün kuvvetiyle ahlâksızlığı himaye ve teşci ediyordu. (Tuluuat)

Bediüzzaman 1.Dünya savaşı sonrası “Niçin siyasetten çekildin, hiç yanaşmıyorsun?” sorusuna şöyle cevap verir:

*Elcevap: Dokuz on sene evveldeki Eski Said, bir miktar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu. Ve gördü ki, o yol meşkûk ve müşkülâtlı ve bana nisbeten fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık; ve bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olmak ihtimali var. (Mektubat,16.Mektup)

Bu hafta sonu gazeteci Murat Yetkin’in “Meraklısı için entrikalar “ kitabını okurken Bediüzzamanın siyasetten niçin uzak kaldığını ve kendini iman hizmetine neden verdiğini daha iyi anladım. Osmanlı devletini yıkmak ve ondan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyetini savaşlara dahil etme veya kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak için, Dünya devletlerinin gösterdiği gayretleri, ABD,İngiltere ve Rusya gibi  süper güçlerin ve diğer devletlerin casuslar, ajanlar aracılığı ile ülkelerdeki bütün siyasal akımları, dernekleri, sendikaları,gazetecileri,bilim insanlarını nasıl kullandıklarını kanıtlarıyla daha yakından gördüm. Batılı ülkelerde kapitalist sistemde yetiştiği halde komünizm hayranı olan bazı insanlar ülkelerine ihanet ediyorlar, gönüllü olarak KGB adına casusluk yapıyorlar. Kimileri de ülkelerini sevdiği için veya para için bu işi yapıyorlardı. Bu kitapta çok ilginç ilişkiler var, birkaç örnek vermek istiyorum:

1-Baba oğul casus olan ünlü Phlby’lerin yaptıkları işler hayret verici. Mesela baba Phylby Arabistanlı Lawrens ile birlikte 1.Dünya savaşı sırasında Osmanlıya karşı Arap isyanlarını organize eder. Hatta Pylby  Vahhabi davasına inanmış bir Müslüman rolüne girer, Müslüman olur, Abdullah adını alır ve Kral Abdülaziz’in baş danışmanı olur. Arap petrollerinin ARAMCO adı verilen Amerikan-İngiliz şirketlerineverilmesini sağlar.

2-1954 yılında Rusya’dan hacca gönderile 21 hacıya karşı CİA ajanı Özbek Ruzi Nazar ve Hamid Raşid’e yaptırılan Antikominist protesto eyleminin arkasında ABD olduğu yıllar sonra itiraf ediliyordu.

Aynı Ruzi Nazar Türkçülük hareketinin savunucularından Reha Oğuz Türkkan aracılığıyla önce Türkiye’nin Washington basın ataşesi Altemur Kılıç ile sonra da 27 Mayıs darbesinde yer alacak olan Binbaşı Agasi Şen ve ABD’ye Nato subayı olarak gönderilen Alparslan Türkeş ile de tanışır, dost olurlar.

Ruzi Nazar 1959 yılında ise “İran-Turandaki CİA görevlerini gözetmek” için Ankara’ya gönderiliyordu. 1960 darbesi içinde bulunan Madonoğlu, Türkeşin de içinde bulunduğu 14’leri öldürmeyi bile planlıyordu. Ancak Türkeş’in dostu Nazar devreye girer, Wasington Cemal Gürsele baskı yapar ve arkadaşının hayatını kurtarır hatta onunla birlikte 13 kişinin daha. Türkeş uydurma bir görevle Hindistan’a elçi müşaviri olarak sürülür,25 ay sürgünde kalır. Acaba Türkeş hayatını kurtaran bu jeste nasıl bir karşılık vermişti, bilmiyoruz.

3-1955 senesi 6-7 Eylülde Atatürk’ün Selanikte’ki doğduğu eve bomba atıldığı haberi İstanbul ekspres gazetesi  yazı işleri müdürü Gökşin Sipahioğlu tarafından 290 bin adet bastırılıp “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” tarafından parasız olarak dağıtılır, halk galeyana gelir, İstanbul’daki azınlıkların evlerini, işyerlerini yağmalar,hükümet ve askerler 2 gün boyunca sessizce izlerler.Yıllar sonra MGK Genel sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu bu işi Özel harp dairesinin yaptırdığını itiraf eder. Bomba atan Gümülcineli Oktay Engin isimli bir Türktür. Daha sonra Türkiye’ye getirilir, hukuk okur, Emniyette siyasi şubede çalışır. Daha sonra Vali olarak çeşitli illerde çalışır.

4-İran Şahı Pehlevi başbakanlığa Musaddık’ı atar, o da İngiliz-İran ortak petrol şirketi olan AIOC’u millileştirir. Bundan rahatsız olan İngilizler,ABD den yardım ister. CIA devreye girer,İranda sokak hareketleri başlar, Musaddak devrilir,tutuklanır,petrol şirketi el ve isim değiştirir British Petroleum(BP) olur ve ABD hisselerin yarısına yakın bir kısmının sahibi olurlar.

5-Bir başka CIA istasyon şefi Clarridge 1962 de Hindistan’da Mao’nun haberi bile olmadan dünyanın ilk Maocu kominist partisini kurdurmuş ve Hint kominist partisinin seçimleri kaybetmesi sağlanmıştı. Sonra 1968 yılında CIA istasyon şefi olarak Türkiye’ye atanır ve 1972 yılına kadar kalır.

Dünyanın her yerindeki olaylarda parmağı olan ABD nin, Türkiye’deki 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 1980 ihtilaline duyarsız kalması mümkün mü? Ya da daha sonra olan siyasi olaylardaki, ve hatta 15 Temmuz 2016 FETÖ cü darbe girişimindeki rolleri de bir gün açıklanacaktır.

* Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-î beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nev’î vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur. (Asa-yı Musa,4.Mesele)

Evet aziz Üstadım! Sen bu asrın hastalıklarını ne güzel görmüş ve talebelerini uyarmışsın. Bu dünyada herkesin bir işi var, mesleği var ve kul olarak da görevleri var. Ömür sermayesini boşa harcamayan salih kullardan olma dileğimi Rabbime arz ediyorum, inşallah hepimiz için kabul eder, amin.

20.yüzyıl zalimleri, işlerini 21. yüzyıl zalimlerine devredip gittiler, şimdi yeni zalimler işbaşında. Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta Filistin’de, Sudan’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Endonezya’da, Myanmar’da ve daha nice yerlerde kendi diledikleri işleri yaptırmak için acımadan paralar akıtıp terörü kullanıyorlar, masum insanları öldürtüyorlar. Hem onlara silah satıyorlar hem yer altı kaynaklarını sömürüyorlar.

Türkiye’nin yıllardır PKK’ya karşı verdiği mücadele, güney sınırlarının ötesindeki savaşta ve 15 Temmuz 2016 da yapılmak istenen darbe girişimlerinin arkasında hep dost görünen, müttefik olan batılı devletler çıkıyor.

Dünya tarihi boyunca masum insanlara zulmeden bütün zalimler, şimdi acaba kabirde ne yapıyorlar? Nasıl hesap veriyorlar? Onlar için tek duamız var:

Zalimler için yaşasın Cehennem!

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.