2010 yılı "Kur'ân-ı Kerim Yılı" olarak ilan edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı'nın işbirliği içinde Kur'ân'ın inişinin 1400. yılı dolayısıyla bir açılış ve açılım yapıldı.
Bu çalışmalar Kur'ân gündeminin sürekli canlı ve önde olmasına vesile olacağından çok hayırlı bir başlangıçtır.
Kur'ân'ın en büyük özelliği, onun, Kâinat Sahibi'nin kelâmı oluşudur. Cenâb-ı Hak kendi kelâmına hürmet gösteren şahıs ve milletleri her devirde yüceltmiş; kendisini tanımayan, İlâhî emirler manzumesine sırt dönen kimseleri de her devirde gerilerde bırakmıştır.
Kur'ân'a gösterilmesi gereken gerçek manadaki saygı, onu anlayarak okumak, engin mana ve muhtevasını ruh ve kalplere işlemek, sindirmektir.
Bu sırrı bütün yönleriyle idrak eden başta Peygamber Efendimizin (a.s.m.) ve sahabilerin, vakitlerinin büyük bir kısmını Kur'ân'ı okumak ve anlamak alırdı.
Hz. Osman, sahabiler içinde en çok Kur'ân okuyanlar arasındaydı. Öyle ki, onun fazla Kur'ân okuması neticesinde elinde iki tane Mushaf yıpranmış, artık okunamaz hale gelmişti.
Sahabe-i Kiram her zaman Kur'ân'a hürmet gösterir, ona olan saygılarını değişik şekillerde dile getirirlerdi.
Hâkim, İbni Ebî Müleyke'den rivâyet ediyor:
"İkrime bin Ebî Cehil, Mushaf'ı alıp yüzünün üstüne koyar ve "Rabbimin kelâmıdır, Rabbimin kitabıdır" diyerek ağlardı.
***
Kur'ân'ı okumak, manasını anlamaya çalışmak, üzerine yazılmış bulunan tefsirleri mütalâa etmek esas olmakla birlikte, onun Mushaf halindeki şekline gereken saygıyı göstermek de dinî bir vazife olup aynı zamanda ibadettir.
Müslümanlar'daki bu yüce duyguyu Dr. Maurice bir yazısında şöyle dile getirir:
"Müslümanlar'ın Kur'ân'a hürmetleri devamlı artmaktadır. Müslüman yazarlar Kur'ân âyetlerini iktibas ederek yazılarını süslerler ve o yazılar o âyetlerden ilham alınarak yazılır. Müslümanlar tahsil ve terbiye itibarıyla yükseldikçe fikirlerini o nispette Kur'ân'a dayandırıyorlar.
"Müslümanlar kitaplarına âşıktırlar ve onu kalplerinin bütün samimiyetiyle mukaddes tanırlar. Hâlbuki İlâhî kitaplara nâil olan diğer milletler, ne kitaplarına ehemmiyet verirler ne de onlara hürmet gösterirler. Müslümanlar'ın Kur'ân'a hürmetlerinin sebebi, bu kitap payidar oldukça başka dinî bir rehbere ihtiyaç duymayacaklarını anlamalarıdır."
***
Osmanlı cihan devletinin mimarı Osman Gazi'yi yücelten, bir çekirdek mesabesindeki aşiretini dört kıtaya hâkim kılan ve asırlarca tevhid sancağını ufuklarda dalgalandıran neslini yükselten sır, onun Kur'ân'a gösterdiği hürmeti ve tazimi değil midir?
Bir gece misafir olarak kaldığı Şeyh Edebâli'nin evinin duvarında asılı gördüğü Mushaf karşısında sabaha kadar uyumadan saygılı bir vaziyette durduğu meşhurdur. Bu olaydan sonra devletinin uzun süre hayatta kalacağının müjdesini de peşinen almıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "2010 Kur'ân Yılı" dolayısıyla yaptığı uzun konuşmasının bir bölümünde bu sürecin günümüzdeki devamını şöyle seslendiriyordu:
"Tarih boyunca 3 kıta üzerinde kurulmuş devletimiz, böyle bir hoşgörü iklimini inşa ettiler ve yaşattılar. Bunu ecdadımızdan görüyoruz. Bugün o devletlerin mirasçısı olarak bu iklimi geliştirmek ve çağın imkânları doğrultusunda insanlığa taşımak gibi bir sorumluluğumuz var."
Biz de Yüce Rabbimizden "2010 Kur'ân Yılı"nın hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Bugün