بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Geçen günlerde Sri Lanka'da (Seylan), kilise ve otellere düzenlenen deaş etiketli terör saldırılarında 300'e yakın masum insan öldürüldü. Terör örgütü deaş'ın Horasan gurubuna ait üç kardeşin katliam yaptığı açıklandı. Benliklerde kalan zehirli tortu ise, İslam adına terör olduğu...
Maide 32'de Cenabı Hak; "Kim bir cana kıymamış, yeryüzünde bozgunculuk yapmayan birini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur" buyurdu.
Yine Bakara 191'de; "Fitne çıkarmak adam öldürmekten kötüdür" buyruldu.
Hatemül enbiya (sav), "Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin" buyurdu.
Üstad Nursi Lemaat' ta; "Tahrip kolay zayıf tahripçi olur" yazdı.
Afgan savaşında önce Rusya sonra Amerika üretilmiş terörü müslümanların başına sardı. Bu biyoniklerle müslüman topraklarını cehenneme çevirdiler.
Cehalet, ayrılık, çaresizlik, düşüncesizlik bataklığına dönen müslüman topraklarından; harici'ye 1000 çeken canavar bozuntuları türetildi. Her çeşit istibdat ve fesatın üstünde debelenen; müslüman yönetimler çoktan çürüdü koktu. Çare istibdat ve anarşinin dışında üçüncü bir yoldu. Bu yol 1908'den beri ülkemizde çizildiği halde anlatılamadı, anlaşılmadı. Daha iyisini bulana kadar bu yola, meşrutiyeti meşrua/demokrasi dendi. Üstad Nursi ve talebelerinin tüm çabaları Türkiye'yi ancak bugüne taşıdı.
Diğer müslüman ülke yönetimlerine göre daha ehveni şer, toplamda daha iyi ve sağlam bir düzen. Ama hem çabaların çatallaşması, hem süfyan ve deccal oyunları daha ilerisine imkan vermedi. Türkiye kabul gören bir örnek de oluşturamadı.
İşte bütün zamanlarda görülmeyen bir kaos müslümanları zehirli sarmaşık/dikenli ahtapot gibi sardı sarmaladı. Bu gerçekleri gören, Asya'nın münafıkları ve Batı'nın zalimleri biyonik terörü kurgulayıp yeryüzüne sürdüler. Zaman kötü, talih zayıf; müslümanlar dünya sevdası, ölüm korkusu, yaşama tutkusu kıskacında çırpınıp duruyor..
***
2018'de bir gece yarısı Kırgız bir kardeşimle koyu sohbete dalmıştık. 21 yaşındaki genç, nasıl kurtuluruz nasıl yönetiliriz üzerinde kafa yoruyordu. Soruları, şüpheleri sonuna kadar haklıydı. Ezber cevaplar vermek kolaydı. İşte demokrasi, meşveret yönetimi vb. Ama o başarılı örnek model görmek istiyordu. Türkiye ile ilgili yoğun tereddütleri vardı. İşte açık saçıklık, bankalar, içkiler, oteller, adaletsizlikler ve haksızlıklar. Antalya'ya gelipte hakkı yenmeyen, kandırılmayan Kırgız, Kazak azdır deyip örnekler sıralıyordu. Gördüğüm, bildiğim kötü örneklerin çoğunluğu, vatan millet İslam sakızı çiğneyen nasipsiz müptezellerdi. Çok çabaladığımız halde, tek bir haksızlığı giderip, hakkı yerine koyamamıştık..
Geçen seçim öncesinde Kırgız genci bir vidyo göndermiş. Türkiye'de yapılan bir sokak röportajında bir kişi, seçim, demokrasi, İslam'a zıt küfür işi deyip oy vermeyeceğini, İslam şeriatı için canını severek vereceğini belirtiyor, eve gelen oy pusulalarını yırttığını söylüyordu.
İsmail'e bu adam gibilerin sayısının çok az olduğunu, adamın cahil ve vahşi olduğunu söyledim. Sonra, Meşveret ve Şurayı anlatan ayet, sünnet uygulamalarını anlattım. Üstad Nursi'yi tanıdığı için, üstattan örnekler verdim. Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyasın dört temel olduğunu, İslami yönetimin Cumhuriyet olduğunu, biatın seçime karşılık geldiğini anlattım. İki zorunlu tercih olan dikta ve kaos dışında mecburi yolun seçimli demokrasi olduğunu anlattım.
Bedir, Uhud, Hendek istişarelerini, Peygamberimizin tavrını, günümüzde buna denk gelen az şerli yönetimin, halkın seçip denetlediği demokrat/cumhuri idareler olduğunu iyi/kötü örnekler üzerinden anlattım. Türkiye'nin dünya müslümanlarına faydalarını, yardımseverliğini vurguladım. Pratik örnekler işe yaradı biraz.
İnsanların günahsız olmadığı yerde yönetimlerin de olamayacağı, Allah'ın bile ahirette terazinin ağır basan tarafıyla muamele edeceğini açıkladım.
Uzun lafın kısası müslüman gençler çaresizlik içinde kıvranıyor. Bir yanda iş, fırsat yoksunlukları, bir yanda gelenin gideni arattığı yönetimler, bir yanda teknolojide nal toplamak, bir yanda işsizlik, değerler erozyonu, bir yanda her çeşit adaletsizlik ve zulümler... Gençler dünyayı bir film basitliğinde izliyor, takip ediyor. İddiaya, lafa, övgülere karnı tok.
Umutsuz değilim kafirler umutsuz olur. Karanlığın zirvesinden sonra aydınlık gelir. Komadaki hasta ya olur ya ölür. Ama bugünlerde yanık türküm, bozlağım; kalbi yaralı ciğeri yanık rahmetli Akif'imizin acıklı sitemli şiirleri. Acıyı dindiren, teselli veren Urfa isotları gibi iyi geliyor.
"İlahi gönder o nuru asırlar oldu yeter. Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem."
HÜSRAN
Ben böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı,
İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.
...
Haykır! Kime, lakin?Hani sahipleri yurdun?
Eller'di yatanlar, sağa baktım sola baktım;
Feryadımı artık boğarak, naaşını tuttum,
Bin parça edip şiirime gömdüm de bıraktım.
Seller gibi, vadiyi eminim saracakken,
Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Yoktur elemimden ; şu sağır kubbede bir iz;
İnler Safahat' ımdaki hüsran bile sessiz.