İki adam bir havuzda yıkanırlar. Birden fevkalade bir tesirle kendilerinden geçerler. Gözlerini açtıklarında ise çok acayip, muntazam, kemal-i intizamla bezenmiş bir şehirde bulurlar kendilerini. Memleketteki herkes etrafındakilere aldırış etmeden büyük bir gayretle çalışıyorlar, çok ehemmiyetli işler hallediyorlar. İki adamdan biri, gördüklerine kayıtsız kalmayarak bu denli muntazam şehrin, bu kadar düzenli işleyişinin kendi kendine olamayacağını, şehrin bir Müdebbiri olduğunu düşünüp kendilerinin de Onu tanıyıp, çalışmaları gerektiğini düşünür. Diğer adam ise; bu tarz düşüncelerin kendisinin hiçbir işine yaramayacağını düşünerek, rahatı o Müdebbiri tanımamada bulur ve olanların tesadüfî olduğunu düşünür. Diğer adam ise bu durumdan hoşnut olmayıp, arkadaşının yaptıklarının bütün o şehre zarar verebileceğini düşünüp, arkadaşına o şehrin bir Sahibi olduğunu ispat etmeye başlar.
Memleketin bir Müdebbiri olduğunu ispat etmeye çalışan adam, karşısındaki arkadaşına on iki bürhan gösterir. On iki delilin sonunda arkadaşına ne hissettiğini soran aklı başında adam aynen şu yanıtı alır: Ben senin bu bürhanlarına karşı yalnız derim: Elhamdülillah, inandım. Hem güneş gibi parlak ve gündüz gibi aydın bir tarzda inandım ki, şu memleketin tek bir Malik-i Zülkemali, şu âlemin tek bir Sahib-i Zülcelali, şu sarayın tek bir Sani-i Zülcemali bulunduğunu kabul ettim. Allah senden razı olsun ki, beni eski inadımdan ve divaneliğimden kurtardın. Getirdiğin bürhanların her birisi tek başıyla bu bürhanları göstermeye kâfi idi. Fakat her bir bürhan geldikçe, daha revnaktar, daha şirin, daha hoş, daha nurani, daha güzel marifet tabakaları, tanımak perdeleri, muhabbet pencereleri açıldığı için bekledim dinledim. (Sözler, 22.Söz, sf; 262)
İlk bakışta temsil basit gelebilir, hatta işlevsizmiş gibide görünebilir. Fakat basit gibi görünen bu temsil, kâinatın en büyük ilmi olan imanı insanlara kabul ettirmektedir. Ayrıca da bize sayısız mesaj vermektedir. Örneğin; bu kusursuz işleyen düzenin asla tesadüfî olamayacağı, yaratılan her zerrenin, kâinattaki tüm mevcudatın Allahın varlığını ispat edebileceği, insanın manevi huzura Allahı tanımadan ulaşamayacağı, kalbi taşlaşmış, mağrurluktan, inattan kendini evrenin merkezinde gibi hisseden insanların bile kalplerindeki o taşların kırılabileceği ve Allaha iman edebileceklerini vs gibi daha nice mesajları bu temsilden çıkarabiliriz.
Temsilde verilen bürhanlar ne denli kuvvetliymiş ki, aklı gözüne inmiş o inatçı adamın bile Allahı bulmasına sebep oldu. Birinci bürhanı inceleyerek, bürhanların işlevselliğini bir nebze anlayalım. Gel her tarafa bak, her şeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü bak, bir dirhem kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek büyüklüğünde bir şey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru olmayan, gayet hakimane işler görüyor. Girişte kendinden emin bir şekilde başlayan aklı başında adam; önce her şeyi bir kenara bırakıp, şu işleyen, her an devam eden kusursuz düzene dikkatini çekmek istiyor arkadaşının. Çünkü biliyor ki arkadaşı şimdiye kadar etrafındaki varlıklara sadece maddi cihetle bakmış, çevresindekileri hep yüzeysel olarak temaşa etmişti, fakat gördükleri yüzeysellikle sınırlı kalacak kadar basit değildi. Perdenin altında derinlemesine görülmesi gereken daha nice hasletleri vardı yaratılanların
Birinci bürhanın diğer kısmına bakacak olursak, yazının önceki kısmıyla muhteşem bir birliktelik oluşturduğunu fark edeceğiz: Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştanbaşa bu gördüğümüz memlekette her iş mucize, her şey mucizekar bir harika olmak lazım gelir. Bu ise bir safsatadır. Yazının bu bölümünde aklı başında adam arkadaşına adeta gel de inanma deyip, yazının başında verilenlerin tam manasıyla şekillenmesini sağlıyor. Madem kâinattaki işleyiş böyle, madem böylesine kusursuz bir düzen kendi başına işleyemiyor, o halde tüm bu gördüklerimizin bir yaratıcısı vardır. tarzında kesin ve karşı konulamaz ifadelerde bulunuluyor.
Birinci hakikatten on ikinci hakikate kadar aynı metot izleniyor. Önce o memleketteki işleyiş, düzen ve kişilerin durumu akl-ı selim bir biçimde gösteriliyor, sonrada tüm bunların bir yaratıcı tarafından olmamasının imkânsızlığı dile getirilip, her bürhanla Allahın varlığı kesin bir şekilde ifade edilip, kişinin imanı biraz daha perçinleştiriliyor. Önce çok sakin bir şekilde arkadaşına bürhanları gösteren aklı başında adam, daha sonra arkadaşına karşı ifade biçimini değiştiriyor. Önce gel etrafına bak diye başlayan bürhanlar, daha sonra gel ey muannid, vesveseli, akılsız, muhakemesiz arkadaş diye devam ediyor. En sona doğru ise gel ey biraz olsun insafa gelmiş arkadaşım diyerek başından sonuna kadar muhteşem bir hitap tarzını gözler önüne seriyor.