Yok canım, kendim için ağlamamıştım. 28 Şubatta, biz öğretim elemanlarını da fişlemeye alet ettikleri için ağlamıştım. Yoksa öyle dünya için veya kendimizin dünyevi istikbali için ağlamak Risale-i Nur rahle-i tedrisatından geçenlere yakışmaz.
Efendim olay şöyle oldu. 28 Şubatın şiddetli zamanlarıydı. Ben Selçuk Üniversitesi’nde öğretim elemanı olara görev yapıyordum. Başörtüsü yasağını Türkiye’de en şiddetli uygulayan iki üniversite vardı: birincisi Kemal Alemdaroğlu’nun Rektörü olduğu İstanbul Üniversitesi; diğeri ise Abdurrahman Kutlu’nun rektörü olduğu Selçuk Üniversitesi idi. Rektör Kutlu tüm öğretim elemanlarını bir ikna salonuna toplayarak, hiçbir soru sormadan başörtüsü yasağının şiddetle uygulanmasını istemişti. Sonra biz öğretim elemanlarına bir form halinde fişleme kâğıtları verdiler. Girdiğimiz sınıflarda başörtülü öğrencileri tespit edip fişleyecektik.
Sınıfa girdim. Masaya oturdum. Önce fişleme kâğıdını açtım ve öğrencilere:
“Arkadaşlar, yönetim bizden başörtülü olanların isimleri ve diğer bilgilerini bu kâğıda yazmamızı istediler” dedim ve daha fazla dayanamayarak hıçkırıkla ağladım. Bu öyle dayanılacak bir şey değildi. Kendi öğrencilerini fişleyeceksin ve yönetime jurnalleyeceksin. Bu nasıl ahlâksızca bir davranıştı böyle. İşte ben bunu kendime bir türlü yediremedim ve öğrencilere hitaben:
“Arkadaşlar ben bunu yapamayacağım, kâğıdı size veriyorum, isteyen kendini fişlesin” dedim. Tabi, kim kendisini böyle bir şekilde ele vermek ister ki? Çoğu öğrenci kendisini yazmadı doğal olarak. Sonra fişleme kâğıdını yönetime verdim. Bilahare beni sigaya çektiler. Bir bayan yönetici:
“Hocam, senden önceki ve senden sonraki hocalar şu şu öğrencilerin isimlerini yazmış, ancak sen bunları yazmamışsın?” diye hesap sordu.
Ben de kızgınca:
“Olabilir efendim, siz gereğini yapın” gibi bir şeyler söyledim.
Neyse o zamanlar çok sıkıntı çektik. Hele daha önceki görev yerim olan Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü İsmail Hakkı Düğer gibi bazı rektörlerin yaptıkları ve sırf Nur talebesi diye birçok öğretim elemanını sürgüne yollamaları ve hatta görevlerine son vermeleri anlatılacak gibi şeyler değildi. Emin olun gayri Müslimler bile böyle zulümleri reva görmezlerdi.
Bence 28 Şubat Abdurrahman Kutlu gibi İsmail Hakkı Düğer gibi rektörlere de indirgenmeli ve hak ettikleri cezalar verilmelidir. Yoksa sadece bu işin başını çeken Çevik Bir gibi baş rol aktörleriyle iktifa edilirse, adalet yerini bulmaz.
Türkiye şu sıralarda çok önemli bir fırsat yakalamış bulunuyor. Ergenekon’un bir kolu olan 28 Şubat Süreci’ni ve müsebbiplerini yargı önüne getirmektedir. Allah’a, bugünleri gösterdiği için ne kadar şükretsek azdır. Şimdi birileri kalkıyor, intikam hissiyle yapıldığını söylüyor. Tabi 28 Şubatın kaymağını yiyenler ve desteklerini esirgemeyenler bu yeni süreçten rahatsız oluyorlar. Bu da gayet normal bir davranış biçimidir. Ancak şunu kesin bir şekilde söyleyeyim ki, 28 Şubat süreci dünyada bir benzeri olmayan bir kıyım ve fişleme sürecidir. İnsan hakları ihlâl edilmiştir. Bu süreçten müsebbipleri çuvallarla paraları götürmüşlerdir. Cambazı gösterip, cepleri boşaltan yankesiciler gibi, devletin kasalarından, bankalarından oldukça yüklü bir şekilde para ve altın hırsızlığı yapmışlardır. Bu hırsızların her kesimde ayakları, elleri vardır. Bunların bürokraside, askeri kanatta, siyasi kanatta, hukuki kanatta vs kesimlerde sacayakları vardır.
Bence Türkiye 28 Şubatta hırsızlanan devlet hazinesinin hesabını da sormalıdır. Faillerinden zararlar telâfi edilmelidir. Zira bunların hırsızladıkları paralar ve altınlar 74 milyon insanın hakkıdır.
28 Şubat sürecinde Meral Akşener gibi kahramanları da unutmamak gerekir. Tek başına kadın haliyle 28 Şubat’ın müsebbiplerine meydan okudu. Çelik gibi bir irade, eğilmez başıyla İç İşleri Bakanlığı’na bağlı olan valileri Genel Kurmay’ın brifinglerine gitmemeleri konusunda uyardı. Meral Akşener’in bu duruşuna sinirlenen bir komutan, onu Bakanlığın önünde yağlı kazığa oturtmakla tehdit etti. Ama o yine yılmadı, eğilmedi. Analar ne yiğit kadınlar doğuruyormuş, herkese gösterdi.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. 28 Şubat süreci bazı münafıklar da üretti. Bediüzzaman’ın tâbiriyle “İnsanlar zulmetti, ama kader adalet etti.” Bazı insanlar bizim safımızda iken, bizleri İsmail Hakkı Düğer gibi 28 Şubat’ın acımasız uygulayıcılarına jurnallediler. Bu zat beni çağırdı ve kibirli edasıyla:
“Sen de Sözler Dersanesi’ne (Kütahya’daki Risale-i Nur Dersanesi) gidiyor musun?” diye sormuştu.
“Evet,” diye karşılık vermiştim, “Risale-i Nur derslerini kast ediyorsan, evet gidiyorum” demiştim. Beni hemen Kütahya Gediz’e sürmüş ve bir kadın müdür yardımcısını bana musallat etmişti. Ama Allah’ın takdiri her ikisi de acımasızca belalarını bulmuşlardı.
28 Şubat çok derinliği olan bir süreçti. Bu süreçte dindarlar hiç de hak etmedikleri muamelelere maruz kaldılar. Bu süreç deşildikçe daha çok şeyler çıkacaktır.
Allah bu millete bir daha 28 Şubatlar yaşatmasın.