Şükür 28 Şubat davası sonuçlandı. Aralarında İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın da bulunduğu 21 sanık müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Davada 68 sanığın beraatine karar verildi.
Hatırlayalım ki, dayandıkları emperyal iradeye güvenen içimizdeki kripto işbirlikçi askeri ayağın maşaları, "28 Şubat bin yıl sürecek" demişlerdi. Ama sürmedi, millet iradesi ve hukuk üstün gelip ortaya bir karar çıkmıştır. Netice itibariyle kamu vicdanında karşılığı olan bir sonuç çıkması gayet memnuniyet verici olmuştur.
Hani "gecikmiş adalet adalet değildir" sözü her ne kadar doğru olasada bizim böyle bir lüksümüzün olmadığını düşünürüz. Bu ülkede nicesinin benzeri cürümlerden dolayı değil ceza almak ödüllendirildığinı biliriz. Değilse de nicesinin elini kolunu sallayarak gezip, o hal üzere göçüp gittiğine şahidizdir. Gayet tabi olarak fiil ve faaillerin hak hukukta bir şekilde karşılığını bulması bizleri ziyadesiyle sevindirmiştir. Bu hukuki davanın sonuçlanmasında katkısı olan siyasi ve hukuki iradeye müteşekkiriz.
Millet olarak "cebren ve hile ile" tek parti zhniyetini ve diktasını devleti ele geçirerek örgütleyen bu yapıyı İttihat Terakki Fırkası'ndan, Harekat Ordusundan beri tanırız.
Sakıncalı bu darbeci zihniyet, kendilerini milli mücade için Anadolu'ya gönderen devlet iradesine el altından düşmanlarımızla anlaşan, cebren ve hile ile iş tutan, karşı güçle Osmanlı Devletinin dağılmasını sağlayan, akabinde teşekkü olunan Birinci Meclisi lağveden, bu uğurda milletin temsilcisi "vekil"leri öldürten, meta zoruyla İkinci Meclisi teşekkül ettiren, dahası gavur şapkası uğruna binlerce insanı asan, ezanın, hakikatin, milletin sesini kısmaya yeltenen, milletin seçtiği başbakanı millete rağmen idam eden, canları sıkıldıkça fasılarla darbelerle milleti darbeleyen meşum bir geleneğin çömezleri olarak palazlanıp boy vermişlerdi.
Bunlar kadim değerleriyle birlikte milleti düşman gören, millete karşı içeride örgütlenen, devlete çöreklenen putlu ve mutlu azınlığın elitist sapkınların ta kendileriydi. Kurtuluş savaşı vermekten başka bir amacı olmayan bu kahraman milleti, savaşı kaybetmesi halinde düşmanın yapmayı cesaret edemeyeceği zulmu millete yapmaya cüret etmiş kirli bir zihniyetin varlığından bahsediyoruz. Son kertede meşru hükümeti elimine ederek idareye el koymalarından soz ediyoruz.
Öyle ki milletin fazilet değerleri bu darbeci zihniyet tarafından "rezilet" olarak algılanıp işlem görmüştür. Bu sapkın güruhun milletle herhangi bir gönül ve anlam bağı yok denecek kadar azdı. Vatan onlar için sadece elverişli bir pazardan, millet amaçlarına hizmet eden emek-yoğun bir topluluktan ibarettir. Onlar için dış düşman yok yalnız "iç düşman" vardı, o da değerlerin ve çıkarların kesiştiği noktada duran milletti.
28 Şubat darbesi de, hep olduğu üzere, millet iradesine karşı, dış dostları ve paydaşlarıyla oluşturulan gizli bir ajandanın halka yaptırımı öneren mahsurlu maddelerin bir uygulamasından ibarettir. Sudan bahanelerle durumdan vazife çıkartıp, kirli senaryolarla belden aşağı bir seviyesizlikle mesnet edinme yoluna gitmişlerdir. Tanklarla sözde kulu, hakikatta münkiri oldukları "demokrasiye" balans ayarı yapıp, lüzumu halinde gavura doğrultsunlar diye ellerine verdiğimiz silahlahları millete doğrultmaktan çekinmeyeceklerini söylüyorlardı.
Nasıl olsa darbeci zihniyetin, milletten ve değerlerinden yana "nur topu" gibi bir "iç düşmanları" vardı. Öyle ki en büyük düşmanları "irtica" ve "mürteci" diye tesmiye ettikleri kadim değerlerimiz, dinimiz, dindar bilinç, yani Anadolu insanıydı. Hani züccaciye dükkannıa giren mendebur filin akla ziyan zararının yanında camiye cemaatin arasına dalan, üzerinde hayasızca tepinen koca terestlikten başkası değildi bunların işi.
Yekten milli mücadelenin akabinde yapılan mezalimlik gibi, hilalin çocuklarına karşı çok yönlü kıyım başlatılmıştı. Zihnimizde zulmün başladığı gün belliydi de duracağı yeri kestirmekten zorlanıyorduk. O kahrolası zulümki kimi zaman dayanılmaz şekilde şiddetlenmiş, süreç içerisinde kısık ateşle de olsa devam etmiş haldeyken tekrar alevlendirilmişti. Maalesef Anadolu bir post modern denilen darbe ile yine içten içe tutuşturulmuştu.
28 Şubat'ın zulmünü, mağduruiyetini biz yaşadık. Anadolu insanını, bilhassa okumuş kesimi, onu temsil edeen değerlerin taşıyıcıları, kuruluşları, müesseseleri, temsilcileri olarak topyekun biz yaşadık ve ağır bedeller ödedik.
Kendisi de benim gibi bir 28 Şubat mağduru olan dostum, akedemisyen Adnan Küçük'ün "1000 Yıl Sürecek Denilen 28 Şubat’ın Tahribatları Ve Tamiratlar" yazısından parmak hesabıyla üzerinden resmedilen bilançonun ilgili kısmını buraya alıntılıyorum.
Mesela, "1 milyondan fazla devlet memuru, dini inançları ve başörtüleri nedeniyle, irtica isnadlı olarak, kademe ilerlemesinin durdurulması, uyarma, kınama, haksız yere sürgün, lojmandan çıkarma, disiplin soruşturmaları, istifaya zorlanma, memuriyetten çıkarma işlemlerine maruz kaldı. 1997’de 1235, 1998’de 1619, 1999’da 1627, 2000’de 1565 ve 2001’de 1309 muhtelif yayınlar hakkında toplatma kararı verildi. Refah Partisi, Fazilet Partisi ve 21 vakıf kapatıldı. 210 vali ve kaymakam hakkında raporlar hazırlandı, 1635 subay ve astsubay ordudan ihraç edildi. 11.000 öğretmen istifa ettirildi, yüzlerce akademisyenin üniversite ile ilişiği kesildi, 33.271 öğretmen kılık ve kıyafeti gerekçesiyle fişlendi, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde 569 askeri ve 639 sivil personel atıldı, TSK’da 2.500 subay ve ast subay YAŞ kararıyla ihraç edildi, 600.000 öğrenci başörtülü oldukları için okullarına giremedi, bir kısmı eğitimlerini yurt dışında tamamlamak zorunda bırakıldı, 12 milyon öğrenci mağduriyetlere sebep olacak şekilde belirlenen katsayı sebebiyle istedikleri yüksekokullara giremedi, 1.732 Kuran Kursa kapatıldı, kamusal alan olarak belirlene alanlara sayısını bilemediğimiz kadar başörtülü kişi alınmadı. Eşinin hatta annesinin başının örtülü olması, hakkında dindar olduğuna dair bilginin edinilmesi, bir diğer ifadeyle irtica ile ilişkilendirilme, fişlenmek, ihraç edilmek, pasifize edilmek, bazı haklardan mahrum bırakılmak, terfisi engellenmek ya da kamu görevine alınmamak için yeterli görüldü."
Ezcümle darbelerin öncülüğünü yapan askeri kanadına atıf yaparak şunu deriz. Millet olarak bizim endişemiz hiçbir zaman "paşalar"dan yana değil "maşalar"dan yana olmuştur hep!
İş bu müebbet cezasına çaptıralan darbeci kripto muhterisler için şunu diyebiliriz: Bizim için bir mahsuru yok, cezanız "bin yıl" da surse sezadır. Elhak, mahkeme-i kübra tarafındaki hakkınız da bakidir.