31 Mart İsyanı ve karşı darbe sürecinde Said Nursi izleği

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

21 OCAK 1908; 2.MEŞRUTİYETE GİDEN SÜREÇTE ÜSTAD BİR  KARGAŞAYI ÖNLÜYOR!

"Ferah Tiyatrosundaki heyecana (21 Ocak 1908) yetiştim. Bir derece heyecanı teskin ettim.
Yoksa bir fırtına daha olacaktı."

Münir Süleyman Çapanoğlu anlatıyor:

"Mizan gazetesi başyazarı Murat Bey Şehzadebaşı'ndaki Ferah Tiyatrosu' nda, Romalıların yükseliş ve çöküşü adlı bir konferans veriyordu.

Sağ taraftaki localarda İttihadcılar, sol taraftakilerde Ahrâr Fırkası vardı. Orada bir-iki mugâlatacı bağırıp çağırmaya başladı:

“‘Nerede o Mizancı Murat, çıksın onu tepeleyeceğim!" diye bağırıyordu.

Hava gittikçe elektrikleniyor, her kafadan bir ses çıkıyordu.

İşte tam bu esnada sandalyelerin birinin üzerine fırlayıp çıkan Bediüzzaman Said Nursi, kalabalığa hitâp etmeye başladı.

Ortalık sakinleşti kalabalık dağıldı.

Şehzadebaşı Camii ile Vezneciler Metro İstasyonu arasında bulunan Ferah Tiyatrosu kalıntısı/ Direklerarası. (soldaki iki katlı kısım)

***

Bediüzzaman, 31 Mart Olayının çok yönlü bir vaka olduğunu açıklar.

Üstada göre, ihtilali hazırlayan huzursuzlukların kaynağı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin siyasette şiddet kullanması, fırkaların tartıştığı bakanların değişmesi, II. Abdülhamid'in tahttan düşürülmesini engellemek, askerlerin hislerine ve dini hassasiyetlerine muhalif durumları önlemek, 8 Nisan 1909'da Galata Köprüsü'nde vurulan Serbesti Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey'in katilini bulmak, kadro haricine çıkartılan alaylı subayların mağdurıyeti, Meşrutiyetin ilanından sonra hürriyet adına asayişi ihlal eden ve ahlaksızlığı yaygınlaştıran tavırlara engel olmak gibi durumlardır. (Divanı Harbi Örfi)

I. Ordudan kadro dışına çıkarılan 1400 alaylı zabit/ subay, mağduriyetlerini açığa vurmak için bekledikleri zemini sokak gösterilerinde, miting ve yürüyüşlerde bulmuşlardır.

Divanı Harbi Örfi Müdaafası 2. Cinayet kısmında üstad şöyle diyor:

"Ayasofya’da, Bayezid’de, Fatih’te, Süleymaniye’de; UMUM ULEMA VE TALEBEYE HİTABEN MÜTEADDİD NUTUKLAR İLE ŞERİATIN ve müsemma-yı meşrutiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim. Ve mütehakkimane istibdadın, şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim."

31 Mart sürecinde, Ayasofya önündeki Meclisi Mebusan binası girişinde bir ulema ve talebe içtimaı.

Ayasofya'da İttihadı Muhammedi Cemiyeti'nin açılışı münsebetiyle yapılan mevlid, Volkan gazetesinde, Cumartesi günkü nüshasında Lutfî imzasıyla şöyle anlatılır:

Ayasfoya mevlidi, 3 Nisan 1909'da [alaturka] saat 4,5'ta, câmi-i şerif dolmaya başladı. Öğle namazı kılındı. Namazdan sonra mevlid okundu. Mevlidden evvel, İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyeti a’zâsından Bedîüzzamân Said Kürdî, temenniyyât-ı mahsûsamızla kürsî-i hitâbete çıkarak bir nutk-i ma’nîdâr îrâd buyurdular.

Üstad Ayasofya kürsüsündeki konuşmasında;

“Meşrutiyeti, meşruiyet unvanı ile telakki ve telkin ediniz. Ta yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o mübareki ağrazına siper etmekle lekedar etmesin” demiştir.

31 Mart 1325'te, 12 Nisan'ı 13'e bağlayan 1909 gece yarısı Çarşamba günü, Taksim Taşkışla'daki 4.avcı taburu askerleri subaylarını bağlayarak ilk isyanı başlattı.

Askerler aynı gün, 13 Nisan Çarşamba günü Ayasofya Meydanına gelip Osmanlı Meclis-i Mebusanı önünde toplandılar.

(İlk Osmanlı Darülfünun ve 1908/09 Osmanlı Mebusan Meclisi binası, 1933'de yandıktan sonra. Resimdeki bina, 1876-1878 yıllarında 1. ve 2. Meşrutiyetin ilanı ve sonra 1908'de 3. Osmanlı Meclisi Mebusan binası olarak kullanıldı.

İsyan Günleri

İsyanın 1.günü 1909 13 Nisan'da Üstad isyanı uzaktan izliyor.

"Mart’ın 31’inci günündeki dehşetli hareketi, iki üç dakika uzaktan temaşa ettim... Üç dakikadan sonra çekildim. Bakırköyü’ne gittim. Tâ beni tanıyanlar karışmasınlar. Rast gelenlere de karışmamak tavsiye ettim." (Divanı Harbi Örfi)

İsyanın 2.günü 14 Nisan 1909

İsyan tüm İstanbul'a yayılıyor. Kışlalarda; usta/çırak ilişkisi gibi; ast/üst ilişkisiyle eğitilerek yetiştirilen "alaylı subaylar", sonra ve eş zamanlı olarak harbiye/harpokulu'nda yetişen askerlerle çatışmaya girip birçoklarını ve bazı sivilleri de öldürüyor.

"İkinci günde bir ukde-i hayatımız olan itaat-i askeriyeden sual ettim.

Dediler ki: “Askerlerin zabitleri asker kıyafetine girmiş. İtaat çok bozulmamış.”

Tekrar sual ettim: “Kaç zabit vurulmuş?” Beni aldattılar, dediler:

“Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler.

Hem şeriatın âdab ve hududu icra olunacak.”

Ben de gazetelere baktım, onlar da o kıyamı meşru gibi tasvir ediyorlardı.

Ben de bir cihette sevindim. Zira en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra ve tatbiktir.

3. gün 15 Nisan Perşembe 1909

Said Nursi bugünkü Volkan Gazetesi'nde; 11 Nisan'dan itibaren yayınladığı seri yazılarının son bölümünü yayınlatıyor.

Üstad o gün Volkan'da çıkan bir başka yazıda ise; Volkan sahip ve başyazarına hitaben yazı yazıyor.

"Dedim ki:

Kardeşim Derviş Vahdeti Bey!

Ey gazeteciler!

Edibler edepli olmalı hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı.

Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli."

İsyanın 4.günü 16 Nisan Cuma 1909

Üstad 16 Nisan 1909'da İkdam gazetesinde çıkan bir yazı neşretti.

Bu yazı 17 Nisan'da birgün sonra; Mizan, Volkan ve Serbesti'de de yayınlandı.

O yazıda;

"Harbiye Nezaretindeki/ İstanbul Üniversitesi Merkezi askerler içine; (16 Nisan 1909) cuma günü ulema ile beraber gittim.

"Harbiye Nezaretindeki askerlerin içine cuma günü ulemayla gittim.

Gayet müessir nutuklarla sekiz taburu askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi.

Üstad Bediüzzaman'ın 31 Mart'ta (24 Mayıs 1909 berat ettiği) yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfi Binası önde. Tutuklandığı Bekir Ağa Bölük Binası, Beyazıt Kulesi ilerisinde, mahkeme binasının sağında bulunuyordu.

İşte o nutkun sureti:

"Ey asakir-i muvahhidîn!

Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâm’ın namusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vâbestedir.

Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâm’a zarar ediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz.." diyordu.

Üstad; askerlerin milleti iki büyük vartadan/ uçurumdan kurtararak, iki büyük ve kansız inkılap yaptığını vurguluyordu.

Biri 1908 23 Temmuz'daki ihtilalsiz meşrutiyet, diğeri ise mevcut 31 Mart/13 Nisan 1909 isyanı ki burda Üstad, askerlerin "hareket ve cesaretlerini överek" amaçlarına ulaştıklarını, "şeriatın uygulanacağı sözünü" aldıklarını, artık kışlalarına dönmelerini vurgular.

Üstad bu yazısında; askerlerin duygularını okşayarak, "zararı durdurmak" amacını gütmüştür.

Burda "şeriat isteriz" diyerek isyan eden çok kalabalık askerlere hitap ederek, bu konuşmadan etkilenen 8 tabur asker/ 4 bin civarında/  dağılarak isyan alanından ayrılmıştır.

İsyanın 5. günü 17 Nisan 1909

Selanik'ten yola çıkan Mahmut Şevket Paşa kumandasındaki hareket ordusu, İstanbul/Çatalca'ya ulaşır.

Üstad, 17 Nisan 1909 günü bu hitabetini, "Asker kardaşlarıma" başlığıyla;  Mizan, Volkan ve Serbesti gazetelerinde ayrı ayrı yayınlatıyor.

18 Nisan tarihli Serbesti gazetesindeki yazısında ise Üstad, alaylı/ mektepli askerlerin kardeş olduğunu, birbirlerine kötülük yapmalarının günah olduğunu, aklı, fikri öne çıkaran mekteplilerin yanlış yapmadığını beyan etti.

Yine 18 Nisan'da Mizan'daki yazısında; subaylarına itaatin farz olduğunu yazdı.

İsyanın 8. günü 20 Nisan 1909'da ise Volkan gazetesi son sayısını çıkardı.

Son sayıda Üstad Bediüzzaman ve Derviş Vahdeti'nin de yazıları vardı.

Bu yazıda Üstad daha önce çıkan yazılarının bir özetini yapıyor; askerlerin isyanı bitirmeleri, askerin siyasete karışmasının zararlarını, İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin ne anlama geldiği, sınır ve tekel manasına gelmediği/ gelmemesi gerektiği ve son tahlilde tüm müslümanları kuşattığı, kendisinin böyle kabul edip davrandığını belirtir.

İsyanın 12. günü 24 Nisan 1909

Hareket Ordusu; İstanbul/Yeşilköye'e gelip konaklıyor.

O gün sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor.

O gün askeri çatışmalar yüzünden gazeteler çıkartılamıyor; haberler 25 Nisan Pazar gazetelerinden öğreniliyor.

Hareket Ordusu başkomutanı adına yayınlanan Zafer Bildirisi'nde;

Divan-ı Harb-i Örfi/ Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı olarak; Tophane Nazırı/ Top dökümhane komutanı olan ferik/ tuğgeneral Hurşit Paşa'nın (Arnavut) tayin edildiği bildiriliyordu.

İsyanın 15. günü 27 Nisan Salı 1909'da Sultan Abdulhamid Han tahtan bir fetva vasıtasıyla indiriliyordu.

İndirme/ hal' fetvasını; şeyhülislam Ziyaeddin Efendi, fetva emini Hacı Nuri Efendi başta olarak bir heyet imzalıyor.

Elmalılı A.Hamdi Yazır'ın da bu heyette olduğu iddia edilmektedir.

Divan-ı Harb-i Örfi Yargılamaları

O süreçte "irticaiyyun taifesi", "Volkancılar" gibi isimlendirmelerle anılan "isyancıların" tutuklanıp yargılanmasına başlandı. (İkdam 27 Nisan 1909)

Tutuklananlar arasında Üstad Said Nursi de vardı.

Ceride-i Sofiye gazetesinin 2 Mayıs 1909 (18 Nisan 1325) tarihli haberine göre Üstad; 1909 1 Mayıs Cumartesi günü tevkif edildi/ tutuklandı.

"İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti azasından bulunan Kürt Hoca demekle maruf Bediüzzaman Said dün İzmit/ Gebze'de tevkif olarak şimendiferle Dersaadet’e gönderilmiş ve daire-i harbiyeye izam kılınmıştır.
(Ceride-i Sofiye gazetesi, 18 Nisan 1325/1 Mayıs Cumartesi 1909).

İzmit/Gebze (Eskihisar); eski bir fotoğrafta

Osmanlıca Lemalar 28. Lem’a'da şöyle yazılıdır: "...İşte o tarihte 31 Mart hadisesi münasebetiyle, İstanbul'dan kaçarak muvakkat bir zaman mücahede-yi maneviyeyi bırakmak niyetiyle "Hareket Ordusu"ndan firar edip İzmit'e/Gebze'ye geldiği tarihe tevafuk ediyor."

Divan-ı Harb-i Örfi yargılamalarda; Gebze'li Selahaddin Efendi; (yaş 23) sorgulamasında, "Derviş Vahdeti Efendiyi tanır mısınız" sorusuna,

-Gebze Belediyesi eski reisi Mehmed Efendi; Gebze'de İtthadı Muhammedi Cemiyetini açtı. Okutulacak mevlidde Bediüzzaman'ın hazır olması için bana teskere verdi. Volkan idarehanesinde Vahdeti Efendiyi gördüm, Bediüzzaman'ın Gebze'ye mevlidde hazır bulunması için geldiğimi söyledim. O da her şubenin açılışına birimizin gitmesi lazım bu da kabil değil, kendileri yapsınlar" dedi şeklinde ifade vermiştir.

[Üstad Bediüzzaman hem 31 Mart isyanı sonrası, hem de 17 Nisan salı 1. Ramazan günü 1923'te, Ankara/ Gebze treniyle Gebze'ye gelmesi/sığınması; Gebze'de çok sağlam dostu/dostlarının olduğunu göstermektedir. Bu güvenilir dostunun, 1908 öncesi Gebze Belediye başkanı olan Mehmed Efendi olması öne çıkan bir ihtimal.]

31 Mart 1325 İsyanında Tutuklananlar

Boşaltılan Erkanı Harbiye Muhafız Alayı Kışlası/bugünkü İstanbul Üniversitesi Merkez Yerleşkesi'nde yer alan, şimdi Siyasal Bilimler Fakültesi' nin bulunduğu yerdeki "Bekir Ağa Bölüğü"denen binada tutuklanmışlardı.

Üstad Said Nursi'nin, 1/24 Mayıs 1909'da; Divan-ı Harb-i Örfi yargılamaları sırasında, 23 gün tutuklandığı, bugün İÜSB Fakültesi olan; Bekir Ağa Bölük Binası Girişi.

"İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi; 1980 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü içinde bulunan Bekirağa Bölüğü adıyla tanınan yapı içinde hizmet verdi." 

Bu sırada orda görevli Cellat Hasan adlı kişiye göre, "daracık koridorlara yüzlelerce insan sıkıştırılmıştı. İçlerinde; kumandan, nefer, ulema başta olarak her çeşit insan vardı. Aralarında Bediüzzaman Said Nursi ve Derviş Vahdeti de vardı. (3 Mart 1927, Resimli Perşembe Gazetesi)

Üstad ilkin 2.tahkik heyetince sorgulandıktan sonra; Hurşit Paşa başkanlığındaki 1.heyetçe de sorgulanıp kuvvetle muhtemel; 24 Mayıs 1909 Pazartesi günü beraat ettirilmiştir.

Said Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi'de yargılanırken mahkeme başkanı Hurşit Paşa tarafından kendisine, "Sen de Şeriat istemişsin? İttihad-ı Muhammediye'ye dahil misin?" gibi sorularına yöneltir.

Divan-ı Harb-i Örfi'de neşrettiği gibi, savunmasını yapmış ve beraat etmiştir.

Bediüzzaman, "bu dehşetli mahkemede idamını beklerken, beraet etmiş, mahkemeye teşekkür etmeyerek,  Beyazıd'tan taa Sultanahmet'e kadar (Divan Yolu) Caddesi boyunca, kalabalık bir halk kitlesiyle beraber, 'Zalimler için yaşasın cehennem! Zalimler için yaşasın cehennem! nidalarıyla ilerlemiştir." (Tarihçe-i Hayat)

Sultanahmet Meydanı ile Beyazıt Meydanı arasında 5 km. uzunluğundaki Divan Yolu (Caddesi).

Roma İmparatoru 1.Konstantin zamanında açılmış, meydanında Çemberlitaş'ın olduğu, Osmanlı döneminde ise zaferle Topkapı Sarayı'na dönen padişahların karşılandığı bir protokol ve tören yoludur.

Bediüzzaman Said Nursi'nin beraat ederek tahliye edilmesi Tanin ve Sabah gazetelerinin 24 Mayıs 1909 tarihli nüshalarında yer almıştır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.