4 şey için dünyayı kalben terketmek lazım

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terketmek lâzımdır:

1. Dünyanın ömrü kısa olup, sür’atle zeval ve guruba gider. Zevalin elemiyle, visalin lezzeti zeval buluyor.

2. Dünyanın lezâizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.

3. Seni intizar etmekte ve senin de sür’atle ona doğru gitmekte olduğun kabir, dünyanın ziynetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.

4. Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı muvazenedir. Maahaza, Cenâb-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise, kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel, Allah’ın davetine icabet et.

Fesübhanallah, Cenâb-ı Hakkın insanlara fazl ü keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa, büyük bir belâya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü, arkasına alırsa, beli kırılır, eliyle tutarsa, kaçar, tutulmaz. En nihayet meccânen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır. (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
addedilen : sayılan
baid : uzak
bilâ teşbih : benzetme olmaksızın; Allah’ı yaratılmışlara benzemekten uzak tutmak için kullanılır
binaenaleyh : bundan dolayı
cem etmek : toplamak, bir araya getirmek
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
dünya ehlince : dünyada yaşayanlarca
elem : acı, keder, üzüntü
fazl : lütuf, ihsan
fesübhanallah : “Allah’ı her türlü kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih ederim” mânâsında bir şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır
gurub : batma, batış
hak : gerçek
hamd etmek : şükür ve övgülerini sunmak
haşerat-ı muzırra : zararlı böcekler
himaye etmek : korumak
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
ibka : sürekli ve kalıcı hale getirme
icabet etmek : davete uymak, çağrıya cevap vermek
iltibas : karışma
intizar etmek : beklemek
istikamet : doğruluk
kalben terketme : kalbini bağlamama
karib : yakın; Allah’ın kula olan yakınlığı
kerem : Allah’ın cömertlik ve ikramı
kesben : çalışma ve kazanma olarak
kezâlik : bunun gibi, böylece
kudret : güç, iktidar
kurb : yakınlık; Allah’ın kula olan yakınlığı
lâkin : ama, fakat
lezâiz : lezzetler
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
makam : derece, yer
meclis : topluluk
mezc olma : karışma
muvazene : karşılaştırma
mültebis olmak : karışmak
nazar : bakış; bakış açısı
nisbet : oran
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
semen : kıymet, değer; para, fiyat
sevk edilmek : gönderilmek
Sübhanallahi ve bihamdihî : Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir ve ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur
sür’at : hız
taahhüd : sorumluluğunu üstlenme, güvence verme
tebdil : değiştirme
temellük etme : sahiplenme
tesbih etmek : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak, şanına lâyık ifadelerle anmak
uhde : sorumluluğunu üstlenme, üzerine alma
vedia : emanet, ödünç
visal : kavuşma
zeval bulmak : yok olmak, sona ermek
zeval : yokluk
ziynet : süs

Risale-i Nur Haberleri