Öncelikle anlaşılması ve bilinmesi gereken Kuran ayetleri gibi hadislerin de müteşabihatı olduğudur. Kuran ayetlerinde teşbih olduğu yine Kuran tarafından ifade edilmektedir. Yine bu ayetlerin anlaşılması da ancak Peygambere veya ilim sahiplerine sorulması suretiyle olabilmektedir. Çeşitli hikmetlere istinaden ki bunlar Risale-i Nurda ayrıntılı izah edilmektedir- müteşabih ayetler olduğu gibi aynı hikmetlerle hadis de bulunmaktadır. Netice itibariyle Resul-i Ekrem (ASM)ın tek bir Üstadı bulunmaktadır. Başka hiç kimseden ders almadan bir tek Kelamullah olarak Kuran-ı Kerimi vahyeden; Halik-i arz ve Semadan başka hiç kimseden tek ders dahi almamıştır. Bu nedenle Hadis metodolojisinin Kuran metodolojisine uygun olması zaruridir. Bu nedenle Resul-i Ekrem (ASM) ahlakı Kuran ahlakıdır. Hizmet metodu da birebir Kuran uyumludur. Resul-i Ekrem (ASM)ın vahye dayalı olarak konuştuğu da yine ayetle sabittir. Bu nedenledir ki Resul-i Ekrem (ASM)ın hadisleri asrın idrakine uygun ve asırların anlayışına ışık tutar şekilde olmuş ve Kuran dersini her asra ve topluma hiçbir fark gözetmeden vermiştir.
Peygambere bildirilen gayba ilişkin bilgilerin bir kısmı tüm detayı ile bildirilirdi. Bunlara Resul-i Ekrem (ASM)ın hiçbir müdahalesi olmazdı. Vahyedildiği gibi aktarıldı. Hiçbir tasarruf edilmezdi. Diğer kısım ise icmal suretinde sadece özet olarak bildirilir ve tafsilat Onun içtihadına bırakılırdı. Gelecekten haber veren hadislerle imana dair olmayan meselelere ilişkin bu türdendir. Burada Resul-i Ekrem (ASM) yüksek belagatiyle temsiller suretinde imtihan sırrına ve zamanın anlayışına uygun surette harika bir şekilde ifade ederdi. Günümüzden 1400 yıl önce otomobil tarif edilirken ayakları yumuşak, giderken arkasından koku gelen eşek olarak tarif etmekten daha harika, her asrın anlayışına uygun ve imtihan sırrına muvafık başka bir tarif olabilir mi?
Gayet derin meseleleri örnekleme ve benzetmelerle avama ders veren Kuran gibi; Resul-i Ekrem (ASM) da derin ve meçhul olan meseleleri örnekleme ve bilinen ile benzeştirme ile asırlara ders vermektedir. Mesela Risale-i Nurda birkaç yerde beyan edildiği gibi Bir vakit huzur-u Nebevide gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti Yetmiş senedir yuvarlanıp, bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür. Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın gayet beliğ temsilinin hakikatını ilan etti. Bu hadis adeta Nebevi bir ders olarak müteşabih hadislere bakışımızın dersini vermektedir.
Din bir imtihandır. Bu her meselede olduğu gibi hadislerin anlaşılmasında da temel düsturumuzdur. Resul-i Ekrem (ASM) fiziken yaşadığı toplumda meçhul olan ve ancak ilerde gözle görünecek meseleleri açıklarken ne ihtiyarı elden alacak şekilde açık, ne de meçhul bırakmıştır. Bu meseleleri açıklarken de içinde bulunduğu toplumun anlayışını ve ilerde gelecek asırların anlayışını göz ardı etmemiştir. Din bir imtihan ve tecrübe olması hasebiyle yüksek karakterlerin süfli karakterlerden tefriki için imtihan sırrı her zaman muhafaza edilmiştir. Hatta mucizeler gösterilirken dahi bu sır muhafaza edilmiştir. Bu nedenledir ki en çok mucize gösterilen Mekke müşrikleri inkâra devam etmişlerdir. Resul-i Ekrem (ASM) bu hadisleri irad ederken bulunduğu âli makamdan gördüğü şekilde, bulunduğu asrın ve sonraki asırların anlayışlarını göz ardı ederek, sadece bu olayları gören asırları nazara alsaydı; gören asır için inkâr, görmeyenler için kabul ne kadar zor olurdu. Bu bedahetin de imtihan sırrına uygun olmayacağı da izahtan varestedir.
İslamiyet öncesi Arap Yarımadasının sosyal yapısına bakıldığında toplumun adeta Kuran tebliğine muhatap olmaya hazır hale geldiği görülecektir. Hiçbir ilmi altyapısı olmayan toplum; üst düzey ilim olarak ilk defa Kuran İlmi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle olabildiğince saf ve duru bir şekilde sadece ve sadece asli kaynak olan Kuran ve Hadisten istifade edilmiş ve İslamın sonraki asırlara net bir şekilde intikalinde Sahabeler denilen mümtaz topluluk muvaffak olmuştur. Ancak bu arada daha önceki dinlere mensup olan bir kısım ulemanın Müslüman olması ile İslam Toplumu İsrailiyat denilen yeni bir kavram ile karşı karşıya kalmıştır. İlk önceleri hoş görü ile karışılmayan veya toplumca nasılsa yanlışlığı biliniyor diye müdahale edilmeyen bu bilginin izharı zamanla müteşabih ayet ve hadislerin anlaşılmasında temel kaynak olmuştur. Böylece bu Beni İsrail ve Nasranî ulemasının bilgi birikimleri kendileri ile birlikte Müslüman olmuştur. Sonraki asırlarda bu izahlar tartışmasız olarak gerçeği yansıtır kabul edilmiştir. Ulema nezdinde İsrailiyat olduğu bilinen bu bilgiler halk nezdinde gerçek İslami anlayış olarak kabul edilmiş ve zamanla hâkim düşünce olmuştur. Bu sebepte müteşabih hadislerin yanlış anlaşılmasına ve bazen inkârına götüren sebep olarak Risale-i Nurda zikredilmektedir.
Bu konuya İnşallah gelecek yazımızda devam edelim. (D.Ö)