Hikayesi, herkese parmak ısırtacak cinsten. Dün kutlanan Kadınlar Günü'ne atfen, bugün kimsenin unutamayacağı ve unutmaması gereken hayatın içinden bir öykü anlatmak istiyorum.
Dinlediğinizde içinizden: "Biz hayat mücadelesi görmemişiz" diyeceksiniz.
Ben kendisinden hikayesini dinlediğimde aynen böyle dedim.
*
Sabah 6'da temizlik kovasıyla evden çıkıyor akşam 6'da eve geliyor.
Cumartesi veya pazarı yok, her günü dolu.
Günde 4-5 apartmanın merdivenlerini siliyor.
15 yıldan beri çalışıyor.
Sobalı bir evde 650 lira kira vererek oturuyor.
Akşamları iş dönüşü marketlerin verdikleri sebze ve meyve sandıklarını alarak yakacak ihtiyacını karşılıyor.
Mutfak malzemeleri de genellikle yine market ve bakkalların ezilmiş diye ucuza sattığı veya atmak için kenara koyduğu sebze ve meyvelerden oluşuyor.
*
Bugün 62 yaşında.
Emekli olma şansı da yok.
Tek sigortası sağlığı.
Ailesinin sağlık sorunlarını bir hemşirenin çıkarttırdığı yeşil kartla çözüyor.
Eşi ve büyük oğlunun hastalığıyla ilgilenmekten kendi hastalanmaya fırsat bulamamış.
Hamal olan eşi 7 yıl önce belini incittiği için sık sık onu Bakırköy Devlet Hastanesi'ne yatırıyor.
Çalışamıyor, yatalak olmuş, evde bakıma muhtaç.
7 kişilik evin tek geçim kaynağı o.
*
Ha bu arada söylemeyi unuttum: Ayşe teyzenin okuma yazması yok.
Merdiven silerek, ev temizleyerek, temizlik için gittiği evlerde çocuk bakarak 5 çocuk yetiştirmiş.
Ayşe teyze kariyer yapamamış ama kariyer yapabilecek 5 tane evlat yetiştirmiş.
*
En büyüğü Ahmet Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazanmış.
Ancak, okulun bitimine 3 ay kala yakalandığı amansız hastalıktan sonra o da yatağa ve tekerlekli iskemleye mahkum olmuş.
Ayşe teyze ömrünün 11 yılı oğlunu Üsküdar'dan Cerrahpaşa hastanesine taşımakla geçirmiş.
Okul parasını ödeyerek oğlunun diplomasını almış.
Oğlu da sağlığına kavuşmuş. Bugün 33 yaşında ve iş arıyor.
Diğer iki kızı Konya'da Sağlık Meslek Lisesi'nde yatılı okuyor.
Kızlar, yaz tatillerini Konya Karapınar'daki amcalarının yanına gidip tarlalarda günlük yevmiyeci olarak çalışarak geçiriyorlar.
Masraf olmasın diye İstanbul'a anne ve babalarını göremeden tekrar Konya'daki okullarına dönüyorlar
Bir oğlu da Ankara'da Astsubay Okulu'nda yatılı okuyor.
"Bunların bana hiç masrafları yok" diyor Ayşe teyze gururlanarak.
İstanbul'da doğan en küçük oğlu ise ilkokul 7'inci sınıfta okuyor.
Onun da ağabeyleri ve ablaları gibi yüksek tahsil yapmak istediğini söylüyor.
*
Dünyaya geldiği 3. gün babasının üzerine düşen çığla öksüz kalan Ayşe Yaldız'ın hikayesi Konya Karapınar'da o çığla başlıyor, İstanbul'da devam ediyor.
Tarlalarda çalışarak büyüyen Ayşe Yaldız, İstanbul'a gelince (Saat kordonu, perde dikimi, çocuk bakımı ev temizliği ve merdiven silme vs) yapmadığı iş kalmıyor.
Kendileri okuyamayınca çocuklarını okutmak için her fedakarlığa katlanıyorlar.
Memleketi Konya Karapınar'dan da İstanbul'a Cerrahpaşa Tıp fakültesini kazanan oğlu rahat okusun diye taşınıyor.
Diplomasını alıp doktor olmaya 3 ay kala oğlu Ahmet'in rahatsızlanması ile ağırlaşan hayat, Ayşe Yaldız'a herkese parmak ısırtacak bir yaşam öyküsü yazdırıyor.
*
Kendisine acıyanlara da kızıyor: "Allah bana güç vermiş, şükürler olsun sağlığım yerinde" diyerek cevap veriyor.
Yaptıklarının herkes tarafından yapılabileceğini söyleyecek kadar da mütevazı ve tokgözlü.
Beş çocuk ve yatalak bir eşin bakımını ve geçimini İstanbul'da apartmanlarda temizlik yaparak sağlayan Ayşe teyze, devletin Ahmet'e verdiği öğrenim bursunu da 10 yıl boyunca her ay 150 lira olarak geri ödemiş.
Yani devlete de borcu yok vatandaşa da.
Ama bu devletin ve vatandaşların Ayşe teyzeye en azından bir teşekkür borcu var.
Azim 19 kez kaybedip 20'nci de başarıya ulaşmaktır.
Julie Andrews
Yeni Şafak