Suna Durmaz'ın Amerika'da yaşayan Prof. Dr. Süleyman Kurter ve eşi Havva Kurter'le yaptığı röportajı
Risâle-i Nurlarla ne zaman ve nasıl tanıştınız?
Risâle-i Nurları ağabeyim vasıtasıyla tanıdım. Yıl olarak zannedersem 1957 veya 1958 idi. Geredeli Durmuş diye tanınan bir asker, ağabeyime “Gençlik Rehberi”ni vermiş. Bu asker de, kitabı Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde görevli olan “İzmirli Süleyman İmre” diye bir zattan almış. Ağabeyim kitabı getirince, babamla beraber câmi imamına gidip kitabı gösterdik. O sıralar, halk arasında umûmi olarak kitap hususunda bir tedirginlik olduğu için, babam da elimizdeki bu kitabın ne tür bir kitap olduğunu öğrenmek istiyordu. Hoca, “Bediüzzaman zamanın yıldızıdır. Kitaplarını çekinmeden okuyabilirsiniz. Onun talebeleri biraraya gelerek bu kitapları okuyorlar. Astsubay Süleyman İmre, Kırıkhan’daki bir otel odasında toplanan bir gruba bu kitaplardan okuyarak ders yapıyor” dedi. Risâlelerle ilk tanışmam işte böyle oldu. Konya Maarif Kolejine giderken, tatillerde Kırıkhan’a döndüğümde Süleyman İmre’nin derslerini hiç kaçırmazdım. Daha sonraları Konya’daki derslere müdâvim oldum.
Amerika’ya niçin gittiniz?
1966 yılında kazanmış olduğum bir eğitim bursu sebebiyle Amerika’ya gittim. Üniversite eğitimimi Siyasal Bilimlerde tamamladım. Yüksek Lisansı Amerikan Dış Politikası; doktoramı da, Üstad’ın talebelerinden olan Bayram Yüksel Ağabeyin yönlendirmesiyle “Amerikan Eğitim Politikasında Azınlıkların Eğitim Hakkı” üzerine yaptım.
Meksika asıllı bir Amerikalı olan eşiniz Havva Hanımla nasıl tanıştınız?
Eşimi, üniversitenin birinci yılındayken Amerika İslâm Talebe Birliği’nin bir teşkilât toplantısında gördüm. İlk anda Türk kızı olduğunu zannettim. Gurbette genç olarak yalnız olmak zordu ve tehlikeliydi. Bu yüzden, arkadaşlarımın tavsiyesi ve aramızda tavassut etmesi sonucunda birbirimizle tanıştık. Altı ay içinde de evlendik. Üniversite eğitimini beraberce yaptık. İslâmî hizmetlerimizi de beraberce yürüttük. İslâm Talebe Birliği, hizmet için Amerika’yı üç bölgeye ayırmıştı. Eşim Havva, 11 eyaletten oluşan Mid-West’in (Orta Batı) Kadınlar Kolu Başkanlığını yaptı.
Amerika’daki Nur hizmetlerinize nasıl başladınız?
İslâm Talebe Birliği Teşkilâtı içinde aktif görev aldığımız için seviliyor ve saygı görüyorduk. Yıl 1972 idi. Eşimle beraber, İslâmî çalışmalarımızı Risâle-i Nurlara hasretmenin zamanının geldiğine karar verdik ve Amerikan Nur Ensititüsü’nü (NIA) kurduk. 1974’de ise resmî olarak tanındık. İslâm Talebe Birliği içinde saygın bir yerimiz olduğundan ve Türkiye konusunda referans olarak gösterildiğimizden, bağımsız bir hizmet yapmamızdan dolayı Müslüman kardeşlerden olumsuz bir tepki almadık. Amerikan Nur Enstitüsü, Türk, Amerikan ve Latino asıllı arkadaşların bilfiil katkılarıyla Nur hizmetindeki çalışmalarına devam ediyor.
Milwaukee’deki ilk camiyi biz inşâ ettik. Şimdi de Nursî Camii inşaa etme projemiz var.
İki dershane açtık. Haftanın belirli günlerinde İngilizce ve Türkçe olarak hanımlara ve beylere dersler yapılıyor. Çocuklar için ise ayrıca ders yapılıyor. Üstad Bediüzzaman’ın biyografisini İngilizce’ye ilk defa biz tercüme ettik. Onlarca kütüphaneye biyografinin bir nüshasını hediye ettik. The Light (Nur) dergisini çıkardık. Kısıtlı imkânlarımızla Risâle-i Nurlardan istifadeyle hazırladığımız, Namaz, Sünnî-Şiî kardeşliği, Tevhid, Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İsa, İncil Hz. Muhammed (asm) için ne diyor?, Kur’ân ve Barış, Mukaddes Kur’ân, Müslüman Olmak İçin Rehber adlı kitapçıkları İngilizce ve İspanyolca olarak bastık. Muhterem Şükran Vâhide’nin İngilizce Risâle-i Nur tercümeleri, İngiliz İngilizcesi. İngiliz İngilizcesindeki bazı kelimeler, Amerikan İngilizcesinde farklı mânâlar taşıyor. Bu yüzden Amerikan İngilizcesine tercüme edilmiş Risâlelere şiddetle ihtiyaç var. Prof. Hamit Algar, Ayetü’l-Kübra, Mu’cizât-ı Ahmediye, Haşir ve Tabiat Risâlelerini Amerikan İngilizcesine tercüme etmiş. Kısmet olursa İnşaallah; biz de, Risâle-i Nurları Amerikan İngilizcesine tercüme yapmak istiyoruz. Ve bunun hazırlıkları içindeyiz.
Tercüme konusu açılmışken, burada şunu ilâve etmek istiyorum: Amerika’da, Müslüman âlimlerin Fatiha tefsirlerini biraraya getiren bir çalışma vardı. Bu önemli çalışmayı yapanlar, ‘Üstad Bediüzzaman bu konuda ne söylüyor?’ diye bana geldiler. Elimin altında, Türkiye’de İngilizce Risâle-i Nur basan bir yayınevinin neşrettiği Fatiha Tefsiri kitapçığı vardı; onu vermek istedim. Vermeden önce kontrol edeyim dedim. Bir de baktım ki, kitapta önemli bir eksiklik var. Fatiha Sûresi’nin sonunda geçen “Dâllîn” ve “Mağdûbi Aleyhim” kelimelerinin tefsirine yer verilmemiş. Oysa; Üstad Hazretleri, Fatiha Sûresini tefsir ettiği kıymetli kitabı İşârâtü’l-İ’câz’da bu iki kelimeyi gayet beliğ bir şekilde tefsir etmiştir. “Dâllin”deki maksadın nifaka düşen bir takım Nasarâ olduğunu; “Mağdûbi Aleyhim”deki maksadın ise, ahkâmın terkiyle zulüm ve fıska düşen Yahudiler olduğunu beyan etmiştir. Böyle önemli bir nokta ihmal edildiği için kitabı veremedim.
Amerikalılar veya orada bulunan Müslümanlar Üstad’ı nasıl tanıyorlar?
Bediüzzaman ve eserleri büyük ilgi görüyor. İslâm Talebe Birliği 1979 yılında bir anket yaparak, asrımıza damgasını vuran üç İslâm mütefekkirinin belirlenmesini istemişti. Anket sonucuna göre belirlenecek olan mütefekkirler ve hizmet metodları hakkında bir konferans düzenleyecekti. Ankete katılanlar; Seyyid Kutub, Mevdûdi ve Bediüzzaman’ı gösterdiler. Bediüzzaman konusunu ben üstlendim. Bir kaç bin izleyicinin katıldığı konferansta, en çok Bediüzzaman ve onun hizmet metodu ilgi çekti. Öyle ki, Mehmed Fırıncı Ağabeyin göndermiş olduğu paralarla bastırmış olduğumuz İngilizce biyografiden 5 bin adet âdeta kapışıldı.
Bütün dünyayı sarsan 11 Eylül olayları Nur hizmetlerini etkiledi mi?
Havva Kurter:
11 Eylül öncesinde İslâmî hizmetler çok daha rahat yapılıyordu. Bu olaydan sonra Müslümanlar arasında iki şekilde davranan oldu. Bir kısmı, bir elde “İncil” diğer elde “Kur’ân” tutarak ‘ikisi birdir’ dediler. Tabiî bu görüş yanlış. Kur’ân ve tahrif edilmiş İncil asla bir değil. 11 Eylül sonrasında Müslümanlığını gizlemek isteyen, hatta başörtülerini açanlar da oldu. Biz Nur hizmetkârları olarak korkmadan hizmetlerimize devam ettik.
Süleyman Kurter:
Çalışmalarımızın devam ettiğini gören İhvân-ı Müslimin ve Mevdûdi hizmet ekolünü takip eden bir kısım arkadaşlar, Amerikalılara İslâmı nasıl anlattığımızı müşâhede etmek için dershanemizde bir hafta kaldılar.
Bir çok anne ve baba; kendi vatanında veya halkı Müslüman olan ülkelerde yaşadıkları halde, çocuklarına İslâmî terbiye vermekte güçlük çekiyor. Siz Müslüman olmayan bir ülkede 4 erkek çocuğunu nasıl büyüttünüz? Onlara İslâmî terbiyeyi nasıl verdiniz?
Önce şunu söylemeliyim: Öncelikle; tevfik Allah’tandır. İkinci olarak; bu konuda eşim ve benim eğitmen olmamızın büyük rolü oldu. Biz çocuklarımızı dövüp bağırma ve ikrah yoluyla değil; İslâmî terbiye metodu olan ikna yoluyla terbiye ettik. Onlardan yapmalarını istediğimiz şeyi önce kendimiz yaptık. Onları, çok küçük yaştan itibaren hizmetlerimizin içinde bulundurduk. Konferansa, camiye giderken çocuklarımızı yanımızda götürdük. Müslüman olmayan çocuklarla karışmalarına engel olduk. Hatta Müslümanlar konusunda dahi seçici davrandık. Şuurlu Müslüman ailelerle görüştük; onların çocuklarıyla arkadaşlık yapmalarını sağladık. Çocukları gezilere götürüp beraberce eğlenmelerini sağladık...
İslâmî konularda hiç taviz vermedik. Okula gittiklerinde; çocuklarımızın, beden eğitim dersi sonunda, çıplak olarak duşa giren talebelerle aynı duş yerine giremeyeceklerini okul idaresine bildirdik. Çocuklarımız için ayrı bir duş yeri tahsis edilmesini istedik. Okul idaresi bu isteğimizi yerine getirdi. Bizden sonra, bazı muhafazakâr Hıristiyan ve Yahudi aileler de aynı şekilde davrandı. Çocuklarımızın kızlarla çıkmasına izin vermedik. Büyüyünce, böyle bir şeyi kendileri de istemediler. Bunun yerine, onları genç yaşta evlendirdik. Biz üniversitede iken evlenmiştik. Oğullarımızın da üniversite eğitimlerini evli olarak devam ettirmelerini istedik. En geç evlenen 22 yaşındaki oğlum İmran oldu. Diğer üç oğlum 18-19 yaşlarında evlendiler.
Yeni Asya