Risale Akademi, 26 Ekim Pazar günü Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Abdülkadir Badıllı Ağabey’i nura müştak olanlar ile buluşturdu.
Abdülkadir Badıllı Ağabey inna a’tayna sırrından bir parça okuyarak üzerinde îzahta bulundu. Dinlediğim dersimden anladığım kadarı ile bahsedeceğim. Anladığım tarzda ifade edeceğimden. Ağabey’in kast etmediği noktalar var ise kusur benim anlayış tarzımdadır.
İnna a’tayna sırrında haber verilen gaybî hadiseler vukua gelmiş olduğu için artık üzerinde konuşmakta bir beis olmaz. Bu Risale İslam düşmanlarına karşı hiddetle yazılmış. Mesela içinde Üstad diyor:
“Ey mülhidler, münafıklar ve ahmaklar!
Benim cesedimi paramparça etseniz de hakkı söylemekten vazgeçmeyeceğim. Eğer mümkün olsa bütün Şark’a ve Garb’a dinletecek derecede şöyle haykıracağım: Bu Kur’an haktır; bu Furkan sadıktır. Bu Kur’an Allah kelamıdır, onda hiçbir şüphe yoktur. Hz. Muhammed Allah’ın resulüdür; bunda şek edilemez. Onun Şeriatı Allah’ın vahyidir; mutlak adalettir ve asla içinde zulüm yoktur.
Ey Lâdini olan mülhidler ve inkarcılar!
Dine Arş’ı titretecek kadar zulm ettiniz. Akibetinizi bekleyiniz. Sizin de sonunuz gelecek. Yakinim var ki, büyük bir kıvranış ve kahr ile gebereceksiniz. Ölüm döşeğinizden Arş’ın sahibi olan Allah perçemlerinizden yakalayarak sizleri cezalandıracaktır. Ağlama ve eyvah sesleriniz arasında Cehennemin sakar denilen ateşlerine atılacaksınız; sizleri acıdan titrecek olan zakkum meyvesini yiyeceksiniz; Kur’an’ın gıslin tabir ettiği bağırsaklarınızı parçalayacak olan cehennem içeceğini içeceksiniz. Azabınız ebedidir.
Siz bizi mürteci olarak tesmiye ettiniz; biz de size mürtedler adını veriyoruz. Sizler kafirlerin en habisi ve vahşi hayvanlardan da vahşisiniz." Bu Risalenin bazı nüshaları arasında küçük farklar olmakla beraber mana birdir değişmiyor.
Burada ilmî, kaderi ve itikadî bir mesele var ki o da şudur:
İhbarat-ı gaybiyye iki kısımdır:
1-Geçmiş, olmuş bitmiş hadiselere dair olanlar
2-Geleceğe dair hadiseler
Geçmişe dair daha evvelden verilen haberler üzerinde konuşmamızda bir beis yok zira vukua gelmiş, iş ayan olmuş. Fakat geleceğe dair olanlar için kesin konuşamayız. Zira meşiet-i İlahiyye hâkim-i mutlaktır, mahkum olamaz.
Mesela; ecel-i muallak ve ecel-i mübrem var. mübrem ecelde değişme olmaz. Fakat muallak ecel şartlara bağlı olarak değişebilir. Bunun misalleri vardır. Abdülkadir-i Geylanî hazretleri gibi kutsî zâtların duaları ile ecelleri değişen insanlar olmuş. Kutsî bir zâtın duası kaderi değiştirebilir.
Bazen bir bela veya musibet nüzul ederken karşısına sadaka gibi bir şey çıkıp onu geri bırakabilir. Gelecekte olacak hadiselerde bu gibi şeyler araya girebileceğinden ve şartlara göre değişebileceğinden katî konuşamayız. Meşiet-i İlahiyye’yi –haşa- mahkum edemeyiz.
Eğer gelecekte olacak hadiseler de katî belli olsa idi, gayb bildirilseydi tazarru ve niyaz kapısı kapanır ve Allah ile olan irtibat zayıflardı. Şimdi ise gelecek hadiseler nasıl geleceğini bilmediğimizden ısrarla dua ediyoruz.
İnna a’tayna sırrındaki meselelerden tahakkuk etmiş ve vuku bulmuş olanların artık gizli bir tarafı kalmamıştır. Olanlar olmuş ve neticeleri ortadadır.
Bir süre devam eden dersten sonra Abdülkadir Badıllı Ağabey kendisine sorulan suallere cevap verdi. Soruları değil sadece cevaplardan bazı kısımları aktaracağım. Farklı sorulara cevap olduğundan müteferrik meselelerdir.
Risale-i Nur Talebeleri arasında derin bir ihtilaf söz konusu değildir. İhtilaf edenler Risale-i Nur içinde derinleşmeyenlerdir. Risalelere daha yüzeysel bakanlar ihtilaf ediyorlar. Nurların hakikatlerine vukufiyyet ihtilafa meydan vermez.
Risale-i Nur tüm Müslümanların malıdır. Hatta tüm insanların malıdır, umumîdir, hususî değil. Bu sebeple her Müslümanın da ona sahip çıkması gerekir. Farklı İslamî cemaatlere mensup olanlara Nurları taktim ederken bu noktayı nazara vermek geretktir. “Bu bizimdir ve en güzeli budur” demek değil de “bu Risale-i Nur’lar hepimizin malıdır. Biz Müslümanlar olarak ona beraber sahip çıkmalıyız. İçinde Îman ve Kur’an hakikatlerinden başka şey yoktur. İslamiyetin gereği bu hakikatlere sahip çıkmaktır. Kovulmuş şeytandan gayrı kimsenin itiraz edemeyeceği bu hakikatleri muhafaza etmek hepimizin vazifesidir.”
Keramet öyle bir şeydir ki: “bilen göstermez. Gösteren bilmez.”
Sualleri cevapladıktan sonra hanım nur talebelerini kabul eden Abdülkadir Badıllı Ağabey; hususi sualleri cevaplamakla beraber onlara teberrüken, Üstadın okumuş olduğu ve üzerine notlar düştüğü bir Cevşen’i ve bazı talebelerin Üstada yazdıkları orijinal mektupları gösterdi. Ayrıca altın yaldızlı ve tevafuklu yazılan el yazması bir nüshayı ve Üstadın kullanmış olduğu bir kalemi de onların nazarına verdi. Genç hanım Nur Talebeleri Risale-i Nurlara intisab ile kurulan bu hasbî ve sırf Allah namına kardeşliğe mazhar olmakla ne kadar bahtiyâr olduklarını bir kez daha ikrar ettiler.
Cennet lezzetlerinden haber veren bu buluşmaya zemin hazırlayan ve hanımları da hususî bir mekanda ağırlayan Risale Akademi’ye teşekkür ediyor ve daha nice Allah namına buluşmalara şahitlik etmesini temenni ediyoruz.