Nevruz günü paylaşım yapan insanları gördüğümüzde, işin arka planını anlatmadan ve karşı tarafa kavratmadan uyarıda bulunur isek kabullenmeleri pek de mümkün olmamaktadır. Öyleyse "Nevruz bizim neyimiz olur?" sualine cevap bulur isek o zaman mesele halledilmiş olur biiznillah.
Mevzû ile doğrudan münasebeti olan ve "Nevruz" kelimesinin de ismen geçtiği hadîs-i şerîf şu şekildedir;
Rasûlullah (asm) [hicretten sonra Mekke'den] Medine'ye geldiklerinde, Medinelilerin (Nevruz günü ile Mehricân günü diye) eğlendikleri iki günleri vardı.
Rasûlullah (asm):
-"Bu günler nedir?" diye sordu.
Medineliler:
-"Biz (İslâm'dan önce), câhiliyet devrinden beri bu günlerde eğleniriz." dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu
-"Şüphesiz Allah size, o iki günün [Nevruz günü ile Mehricân gününün] yerine daha hayırlı olan iki bayramı: Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir." (Ebû Dâvûd, hadis no: 1134; Nesâî; hadis no: 1556)
Bir Müslüman olarak Resûl-i Kibriya (asm) Efendimiz'in "Şüphesiz Allah size, o iki günün [Nevruz günü ile Mehricân gününün] yerine daha hayırlı olan iki bayramı: Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir." buyurmuş olması, bizim bu güne bakış açımızı da göstermektedir.
Nevruz gününün ne olduğu, çeşitli kesimlerin bakışı ve bir Müslüman olarak bize düşenlere gelecek olursak şöyle diyebiliriz ki;
"Farsça’da 'yeni gün' anlamına gelen Nevruz, 21 Mart’ta Orta Asya’dan Ortadoğu’ya ve Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayan halklar tarafından kutlanmaktadır. Antik dönemlerden itibaren çeşitli halklar, tarımsal faaliyetlerin ortaya çıktığı baharın başlangıcında ve hasat mevsiminde kutlamalar yapmıştır." (Nevruz, Dia Maddesi) Nevruz (Newroz) da bu günlerden biridir.
Nevruz’un bir Müslüman için dinî bir mahiyeti olmamakla beraber, mahlûkatın yeryüzünü canlandırıp şenlendirdiği gün olduğu için bir nevi “bayram” havası yaşanır.
Üstâd Bediüzzaman Said Nursi, hașr-i cismanî yani beden ile tekrar dirilmenin olacağının ispatı sadedinde yazdığı Haşir Risalesi'nde "bugün nevruz-u sultanîdir." (Sözler, s. 55) demekte ve bu yere hâșiye/dipnot olarak da "Nevruz günü, bahar mevsimine işarettir." (Sözler, s. 55) demektedir.
Ek olarak Üstâd Bediüzzaman İstanbul'da Nevruz günü (21 Mart'ta) kıra giderken, yanındaki talebeleriyle birlikte gitmiş ve kırda, "Bugün mahlûkatın bayramıdır." demiştir. (Bkz. Son Şahitler, c. 4, s. 312)
Üstâd Bediüzzaman görüldüğü üzere Nevruz gününü hașri (öldükten sonra dirilmeyi) anlatırken ve mahlukatın tekrar dirilişi olması hasebiyle onların bayramı olarak değerlendirmiștir.
Nevruz gününü herhangi bir dinî mânâ ve mahiyet katarak kutlamak münasip değildir. Nitekim Nevruz bayramının dinimizde bir yeri yoktur, kutlanmasının da dinde aslı bulunmamaktadır.
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
Yani, “Kim bir topluma benzerse, o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 5; hadîs no. 4031) şeklindeki hadîsin kapsamına girmekten çekinilmelidir. İlk başta verdiğimiz hadîste de beyan ettiğimiz üzere bizim dinen bayram olarak iki günümüz vardır; Ramazan ve Kurban.
Nevruz hakkında bazı kesimlerin o günde olduğunu söyledikleri hâdiseler ve kendilerine mâl etme girişimleri görülmektedir. Mesela; Türkçü kesimin "Nevruz, Türk'ün bayramıdır" diyerek Ergenekon'dan çıkış ile ilişkilendirmesi, Kürtçü kesimin ateş üstünden atlama șölenleri ile Nevruz (Newroz) kutlamaları ve Demirci Kawa efsanesi, Zerdüştlük ile Bahailer için de kutsal bir gün olarak görülüp ve tatil edilerek kutlanılması, bazı Alevi kesimlerde de Dünya'nın ve Hz. Adem'in (as) yaratılışının nurunu sembolize eden Hz. Ali'nin (ra) hem doğum günü hem de Hz. Fatıma (r. anha) ile evlendiği, yaradılışın sevgi ve mutluluğun alevlendiği bir gün olarak kabul edilip kutlanması. Bu gibi şeylerin zorlama olduğu şüphesizdir. Hz. Ali (ra) Efendimiz'in doğum günü ile eski kültür ve geleneklerini sentezleyip tam da 21 Mart'a denk getirmeleri, böyle bir durumun asılsız olduğuna delâlet/ișaret eder.
Hülâsa-i kelâm: Bir Müslüman olarak Nevruz'a bakış açımız kısa ve öz olarak bu şekildedir. Bizim için herhangi bir dinî muhtevası yoktur, baharın gelişinden öte bir mânâ da içermez. O güne özel farklı bir ritüele de şuurlu bir Müslüman olarak tevessül etmeyiz ve etmememiz lâzım gelir. Bize düşen Türk, Kürt, Fars, Alevi fark etmeksizin bu meseleye sadece Müslüman bakış açısı ile bakmaktır.