Unutulmaması gerekir ki, her șahs-ı manevînin bir mümessili vardır. İslâmiyet bir șahs-ı manevîdir ve o șahs-ı manevînin mümessili, Resûl-i Ekrem (asm) Efendimizdir. Risale-i Nur'un bir șahs-ı manevîsi vardır ve bu șahs-ı manevînin mümessili, Üstâd Bediüzzaman'dır. Aynı şekilde sarıklı genç mânâsı için de șahs-ı manevî denilse bile, o șahs-ı manevînin mümessili olan sarıklı genç/gençler her zamanda mevcûddur.
Nurların ilk neșri zamanında bazı ağabeylerimiz sarıklı genç mânâsını îfâ etmişlerdir. Zamanımızda da bu mânâda istihdam-ı İlâhî ile hizmet ettirilenler bulunmaktadır. Biiznillah kıyamete kadar da bu insanlar olacaktır. Lâkin karıştırmamak gerektir ki, bu mânâyı îfâ edenler "Ben sarıklı gencim, bana uyun!" demezler ve diyemezler. Bu kimselerin âleminde kendi şahıslarını öne çıkarmak da yoktur zaten. İslâm Dâvâsını esas almışlar ve daima bu hâl üzere devam etmişlerdir. Vefatları sonrası bu kimselerin yaptıkları hizmetlerde Cenâb-ı Hakk'ın onları istihdam ettiği anlaşılır olmuştur.
Buraya kadar meseleleri derinlemesine izah etmeye çalıştık. Şimdi de "Risale-i Nur Tarihinde Sarıklı Gençler" başlığına geçebiliriz.
1- Ahmed Hüsrev Altınbașak Ağabey
Üstâd Bediüzzaman'ın kendisine yazdığı bir mektubu şu şekildedir; "Hulusî Bey’in kısmen tabiri çıkmış bir sadık rüyasında mihrabda benim yanımda kendinden daha genç birisini kendinden daha ileri görmüş. Benim zannımca siz o adam olmaya namzedsiniz.
El-Bâkî Hüve’l-Bâkî
Kardeşiniz Said Nursî" (Bkz. https://husrevaltinbasak.info/sarikli-kucuk-genc/#ref_3) Burada Hüsrev Ağabey'in sarıklı genç "olmaya namzed" olduğunu bizzât Üstâd Bediüzzaman ifade etmiştir.
Said Nursî" (https://husrevaltinbasak.info/sarikli-kucuk-genc/) Üstâd Bediüzzaman görüldüğü üzere "Allahu A’lem bu Hüsrev, o adamdır." demesi de sarıklı genç mânâsının şahıs olduğunu göstermektedir.
Mustafa Sungur Ağabey'den naklen: “Eğirdir’den Hulusî Ağabey şarka gittiğinde, (Bediüzzaman Hazretleri) ona yazdığı mektubda ise: ‘Kardeşim Hulusî o rüyada gördüğün, Hüsrev namında bir gençtir. Aynen o sarıklı genç mânâsını gösteriyor’ demişti.” (Bkz. https://husrevaltinbasak.info/sarikli-kucuk-genc/) Bu nakilden de anlaşılacağı üzere belli zamanlarda belli kişiler "sarıklı genç mânâsını göster"mektedirler.
Ek olarak Hüsrev Ağabey'in başında ekseriyetle sarığının olması da dikkatimizi çekmektedir. Bu mânâya mücessem bir misâl olduğunu da hâliyle göstermiştir. Risale-i Nur eserlerinin matbaalarda basılmasının yasak olduğu dönemlerde bir matbaa gibi gece gündüz Nurlar'ı Hatt-ı Kur'ân ile yazan Hüsrev Ağabey'imiz, Risale-i Nur tarihindeki sarıklı gençlerden birisidir. Nitekim "nâşirler ve talebeler" ifadesinde geçen "nâşir" vasfını, kalemi ile ömür boyu Nurlar'ı yazması şehadet eder. Aynı Üstâd Bediüzzaman "Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur'ân'a ve Kur'ân hattına mahsus ve memur olmalarından" (Şualar, s. 303 - 304) bahseder. Kur'ân hattı ile Nurlar'ı neșreden bir nâșir olarak merhum Hüsrev Ağabey'imizi yâd etmekteyiz.
Sarıklı genç, bir makamdır ve bu makamın mümessili de Hüsrev Ağabey'dir, kanaati çok yerindedir. Tüm talebe ve nâşir vasfına sahip olan kimseler de bu makamdadır. (Bkz. https://www.risalehaber.com/service/amp/sarikli-genclere-selam-olsun-20124yy.htm)
Hüsrev Ağabey'in mümessil olması ile alâkalı Nurlar'dan șu misalleri verebiliriz; "Hüsrev gibi Nur kahramanından -benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından- hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir." (Şualar, s. 499) Bu yazı serimizde sarıklı gencin makam, model ve prototip olduğuna dair kanaatleri belirttik. Hüsrev Altınbaşak Ağabey'i de Üstâd Bediüzzaman model olarak göstererek çeşitli talebelerine hitaplarda bunu istimal etmektedir. Şöyle ki; Mehmed Feyzi Efendi için "Kastamonu Hüsrev'i" (Tarihçe-i Hayat, s. 520) ve "Küçük Hüsrev" (Barla Lâhikası, s. 378), Hâfız Ali Ağabey için "İkinci Hüsrev" (Barla Lâhikası, s. 108), Ceylan Çalışkan Ağabey için "Küçücük bir Hüsrev" (Emirdağ Lâhikası 1, s. 25; Emirdağ Lâhikası - 2, s. 43) dediği gibi Mustafa Sungur Ağabey için de "Küçük bir Hüsrev" (Emirdağ Lâhikası 2, s. 7) demiştir. Bu verdiğimiz misaller sarıklı gencin bir makam olduğuna ve mümessillerinin başında da Hüsrev Ağabey olduğuna delil teșkil etmektedir.
"Ehl-i tahkikin beyanına göre", "Zülkarneyn" de bir "unvan"dır. (Bkz. Lem'alar, s. 108) Bizler de aynı şekilde "sarıklı genç" için unvan der isek yanlış olmaz kanaatindeyim.
2- Mehmed Feyzi Efendi (Șallıoğlu)
Mehmed Feyzi Efendi ki, Üstâd Bediüzzaman'ın "sır ve ser kâtibi"dir. Aynı zamanda müdafaasında kendi ifadesiyle "beş yüz seksen adet mütenevvi kütüb-ü ilmiye ve Arabiye evi"nde bulunan (Şualar, s. 561) bir allâmedir. Bunu söylememizdeki amacımız, sarığın aynı zamanda "ilme ve âlime" işaret etmesidir. Hiç şüphesiz "Kastamonu'da Bediüzzaman'a sekiz sene hizmet eden Mehmed Feyzi" Efendi'nin (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 325) sarıklı genç mânâsı dışında olması düşünülemez.
Bu düşüncemizi Mehmed Feyzi Efendi ile görüşen kişiler de tasdik etmektedir; "Sarıklı küçük genç bir zât ise; Hulusî'ye omuz omuza verecek belki geçecek birisi, nâşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat'î hükmedemem. O genç, kuvve-i velâyetle meydana atılacak bir zâttır. Sâir noktaları sen benim bedelime tabir et." (Mektubat, s. 350)
Ben bu dersi ne zaman okusam sarıklı küçük zâtın Mehmed Feyzi Efendi Hazretleri olduğu kanâati bende uyanıyor, vallahu a'lem!» [Hacı Emin Tekinalp, Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 138]
giyimi, yemesi ve içmesindeki bu benzerliği Üstâd Bediüzzaman'a söyleyenlere Üstâd Bediüzzaman şu cevabı vermiștir: "Feyzi, benim bütün hâl ve harekâtımı massetmiş (emmiş)tir. Ona iznim vardır." (Bkz. Nakleden: Ahmet Rifat Güzey, Mehmed Feyzi Efendi'nin Feyiz Pınarı Sempozyumu, s. 21) Benzer şekilde yine Üstâd Bediüzzaman "Feyzi'nin hâli taklit değil, tahkiktir. Feyzi benim hâlimi massetmiştir, siz ona karışmayın!" demiştir. [Nakleden: Vedat Kader, Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 50 - 51]
Hüsrev Ağabey'in "nâşir"liği hakikatleri yazarak çoğaltmak olduğu gibi, Mehmed Feyzi Efendi'nin "nâşir"liği de Nurlar'ı sohbet ile insanlara ulaştırmaktır. Mehmed Feyzi Efendi de sık sık "Ağaç kökünden, insan ise sohbetle kulağından sıvarılır." demiştir. [Nakleden: Vedat Kader, Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 51] Kendisi de hayatı ile bunu tatbik etmiş, evinde sohbetler yapmıştır. "Sohbetin bereketi çok fazladır. Bu sohbet bereketiyle ashâb-ı kirâm ümmetin en faziletlisi oldular." [Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 395] demesi de bu bakımdan ehemmiyetlidir.
Risale-i Nur'a ve Üstâd Bediüzzaman'a hayatı boyunca sâdık kalan Mehmed Feyzi Efendi "İlmin bereketi ve fâidesi; Üstâd'a olan bağlılık, hürmet ve hizmet iledir." [Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 389] demiştir.
Risale-i Nur eserlerine ne kadar vâkıf olduğu ile alâkalı şu hatıra meselemizi anlatmaya kâfidir; «[Mehmed Feyzi Efendi, bir] sohbetlerinde ise bir münasebetle Risale-i Nur’lardan bahsederken: "Șu anda bütün Risalelerin aynısını yazabilirim." buyurmușlardı.» [Nakleden: Ali Cevdet Alperen, Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar - 2 (Karanlıktan Nura), s. 165]
Bizzât ef'âl, ahvâl ve hayatının tasdiki Risale-i Nur tarihindeki sarıklı gençlerden birinin de Mehmed Feyzi Efendi olduğunu söylememiz yerinde olacaktır.
(Devam Edecek)