Demokratik açılımın kritik dönemlerinden birine hızla ilerliyoruz. Bu dönem muhtemelen somut adımlar, somut önlemler ve önerilerden oluşacaktır.
Türkiye bu noktaya sivilleşme istikametinde keskin adımlar atarak gelebildi, bu noktadan sonra doğal olarak sivilleşmenin daha da derinleşmesi beklenir.
Bu durumda soru şu: sistemin üzerinde “demoklesin kılıcı” gibi duran, askerleşmiş düzenin en derin aşamalarından birisini oluşturan EMASYA protokolü ne olacaktır? Yol bu protokolle birlikte mi alınacaktır?
Emasya'nın işlevlerini hatırlamakta fayda var…
“İlk işlevi”ni iç siyasette yerine getirir EMASYA.
Protokole göre her ilde garnizonlarda oluşturulan “Asayiş Güvenlik Merkezleri”yle sivil emniyet ve mülki amiri istihbarat, değerlendirme ve planlama açısından askere bağımlı kılınmıştır. Tüm toplumsal ve istihbari bilgiler askerin elinde birikmekte, fişleme doğal bir işlem haline gelmektedir. Öte yandan asker gerekli gördüğü durumlarda toplumsal hadiselere mülki amirin iznine gerek kalmadan el koyabilmektedir.
“İkinci işlevi” düzeni askerileştirmedir.
Protokol hükümlerine göre herhangi bir iç güvenlik harekâtı süresince polis Özel Harekât Timleri EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıkları'nın emrine, geçici köy korucuları, bölgedeki ilgili Jandarma komutanlığının emir-komutasında olarak, yine EMASYA Komutanlıkları'nın emrine verilir.
İç Güvenlik Harekâtlarında ve harekât bölgelerinde harekât kontrolü, yani komuta bölgedeki en üst askeri birimde, fiilen ülkenin ezici bir çoğunluğunda KKK karargâhlarındadır. İç harekât durumunun özellikle Batman, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Şanlıurfa ve Van'da geçici değil sürekli bir durum olduğu düşünülürse, ülkenin ciddi bir bölümünde asayiş alanının her bakımdan askerileştiği açıktır.
“Üçüncü işlevi” ise ikame işlevidir.
Şöyle: Jandarmanın valilerden kimi tekil olaylarda ya da 1 yıla varan uzun sürelerle her tür konuda polis alanlarında görev yapma yetkisini alması son yıllarda sıkça görülen durumlardan birisidir. Bu tür görevlendirmeler istisna olmaktan çıkmış, askeri otoritenin sıradanlaşmış talepleriyle bir rutin haline dönüşmüştür.
Nitekim 2006 yılında Ankara, Konya, İzmir gibi kentlerde, toplam 40 ilde polise ait olan operasyon, arama, kontrol ve baskın yetkilerinin valiler tarafından bir yıllığına jandarmaya verildiği ortaya çıkmış ve gerekçe olarak Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 10. maddesinin c fıkrası gösterilmiştir.
Buna göre, “Jandarma veya Emniyet Teşkilatı, sorumluluk sahasında yetersiz kalmaları durumunda, mahalli mülki amirler tarafından birbirlerinin sorumluluk sahalarında geçici olarak görevlendirilebilir.”
Bu hüküm İller İdaresi Kanunu'nun EMASYA Protokolü'yle şekillendirilen 11/D maddesine göre düzenlenmiştir. Ayrıca jandarma ve emniyet güçlerinin mülki amir izni ve savcı talimatıyla yapılan ortak operasyonları sıklaşmaktadır.
Bunda EMASYA Protokolü'ne göre düzenlenen TSK iç güvenlik doktrinin iklimi ve siyasi etkisi dikkate değer önemdedir. Asayiş alanının adli takip açısından askerileşmesinin bu tür göstergeleri son olarak İzmir'de il ve ilçe merkezlerinde 24 Mayıs 2009'da yapılan KESK operasyonunda karşımıza çıkmıştır. Yaygınlaşan bu durum askeri otoritenin iç güvenlik doktrininin ruhuyla son derece uyumludur ve dolaylı olarak EMASYA Protokolü'yle ilgidir.
Prokotol açık olarak yasalara aykırı ve anti-demokratiktir, zira askeri otoriteyi mülki amirin yönlendiricisi haline getirmektedir. Bu tür süreçlerin hedefleri ne irtica ne bölünme tehlikesidir, toplumsalın ve siyasetin özerkliğidir. EMASYA Protokolü işaret ettiği yapılanma, anlayış ve eğilimle askerileşen devlet alanının pratik-politik işleyiş şemasıdır ve askeri vesayet düzeninin kritik mekanizmalarından birisidir.
Velhasıl demokratikleşme sürecinin olmazsa olmaz koşuludur bu protokolün kaldırılması…
Yeni Şafak