Açılımdan herkes istifade edecek

TRT Şeş Programcısı Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe Risale Haber’e konuştu

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber

 

TRT-6’da (TRT Şeş) program yapan, İlahiyatçı, Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe ile “Demokratik açılım sürecini” ve TRT-6 yı konuştuk.

 

“Demokratik Açılım Süreci”iyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sizce zamanlaması doğru mu? Güzel bir sonuç elde edilecek mi?

 

Bana göre herkesin aradığı bir ortam, yani Kürtlerin de, Arapların da aradığı, ihtiyacı olduğu bir ortamdır. Bu ortamdan herkes istifade eder. Yani sadece Kürtlerin huzuru, Arapların huzuru için değil. Türkiye’deki halkların tamamını içine alan bir açılımdır. Çok gecikmiş, bunlar şudur, budur önemli değil. Geçmiş de olsa yani Arapların çok güzel bir tabiri var, diyorlar ki, “gelen geçmiş sayılmaz”, geldi mi geldi, daha ne istiyorsun. Yani gelen geçmiş sayılmaz.

 

Bence güzel bir açılım. İnşallah güzel sonuçlara ulaşılır. Güzel sonuçlar elde edilir. Güzel sonuçları beraber, milletçe görürüz. Önemsemek lazım. Atılan her adımı önemsemek gerektiği gibi, bunu da ciddiye almak lazım geliyor. Müsbet anlamdaki her adımı güzel karşılamak gerekiyor. Daha önce atılmış olan adımlardan daha derli toplu ve ciddi bir adım. Daha çok kitlelere umut verici, geniş kitleleri kucaklamaya çalışan açılım ve atılım olarak düşünüyorum.

 

Burada tabi samimi olmak lazım. Kürtlerin de ,Türklerin de, hükümetin de, devletin de samimi olması lazım. Herkes samimi olursa, herkes şeffaflaşırsa derin yapılanmaların da tamamen sonu gelir. Derin yapılanmalar aslında şeffaf olmamaktan kaynaklanıyor. Derin yapılanmalar aslında biraz art  hesaplı olmaktan, perdenin arkasında farklı bir hesabı olmasından kaynaklanıyor.

 

Gizli ajandaların olmasını mı kastediyorsunuz?

 

Evet gizli ajandaların olmasından kaynaklanıyor. Gizli ajandaların olmaması derindeki her şeyi bitirir aslında, toplumdaki oluşumlar bakımından da öyledir. Cemaatler bakımından da bu böyledir. Cemaatlerdeki yapılanmalar dahi herkes şeffaf olursa, her hakka ve hukuka riayet edilse aralarında hiçbir problem olmaz.

Bu yüzden şeffaf olmak lazım, konuşmak lazım, her şeyi samimiyetle ortaya koymak lazım.

 

 

Kürtler neyi talep ediyorlar?

 

Benim gördüğüm kadarıyla Kürtlerin çok fazla, öyle ahım şahım bir talepleri yok. Ayrı bir devlet kuralım, ayrı bir devletimiz olsun, ayrılalım öyle bir talepleri yok. Onların talepleri daha çok insani olarak, insan olarak Anayasal Vatandaşlık çerçevesinde yani “biz vatandaş olarak görülelim, bize ikinci sınıf insan muamelesi, “mağara numaran kaç” muamelesi yapılmasın” diyorlar.

 

Bunlar çok yapıldı, inkar etmeye gerek yok. İnsan olarak muamele görmek istiyor. Rahatlıkla herhangi bir yerde Kürt olduğunu söylemekten ya da kendisine seslenildiği zaman Kürt oluşundan dolayı ezilmekten, hakarete uğramaktan kurtulmak istiyor. Başka bir şey istediği yok.

Çoğu insan aslında birlikte yaşadığını ifade etmek istiyor. Birbirlerinin güzelliklerinden istifade etmek istiyorlar, vatandaşların renkleri, dilleri ayrı olabilir ama, birliktelik muazzam bir birliktelik, asgari müşterek tabirini kullanmıyorum ben, azami müşterekler diyorum. Yani bu toplumda yaşayan, bu ülkede yaşayan insanları birbirine bağlayan çok rabıtalar var. Pek çok bağ var. Azami müşterekler var. Onun için insan hakları ve demokratik haklar çerçevesinde, rahatça dilini konuşabilmeli, dinini yaşayabilmeli. Din çok önemli vatandaş rahatlıkla dinini yaşadıktan, rahatlıkla kendini ifade edebildikten sonra herhangi bir problem kalmaz.

 

Mesele bundan kaynaklanıyor. Şu ana kadar yapılan talepler de bunlardan ibarettir. Bunların problem haline gelişi de, muhatap kabul edilmeyişlerinden, insan yerine konulmayışlarından, kaynaklanıyor. Bunun çok örnekleri var. Saymamıza gerek yok. Bazıları diyor “Devlet yeni mi uyandı?” Yeni olsun canım ne var bunda, “yeni mi pişman oldu?” Olsun. Pişman olduysa, güzel adımlar atıyorsa bu güzel bir gelişmedir.

Huzur herkes için lazımdır. Sadece Kürt milleti için, Arap Milleti için değil bu ülkede yaşayan, anayasal çerçeve içerisinde birbirine bağlı olan, bir şemsiye altında birleşebilen tüm insanlar için de lazım. Önemli olan vatandaşın kendisini Türkiyeli görebilmesi, vatandaş görebilmesidir. O intisabı, o mensubiyeti rahat bir şekilde hissettikten sonra problem kalmaz.

 

Sanırım onu da sağlamak devletin görevi

 

Evet katılıyorum. Devletin görevidir. İnşaallah güzel olur.

 

“Toplumsal mutabakat olursa açılım başarılı olur” diyor İçişleri Bakanı Beşir Atalay…

 

Beni siyasi yorumcu, gözlemci değilim, o siyasetleri fazla anlamam amma, benim görebildiğim kadarıyla, bizim ülkemizde muhalefet sorunu var. Atılan her adım kendince güzel bir şey de olsa, sırf hükümet ortaya koyduğu için, iktidar ortaya koyduğu için karşı çıkma ilkesi benimsenmiş sanki. Bu hastalık terk edilse güzel olan her şey, hepimiz için güzel aslında, bu kendileri için de faydalı olur. Güzel olan şeye mutabık kalmak, güzel olan şeyde hemfikir olmak bu güzellikleri beraber tespit ettikleri zamanda siyasal açıdan da kendileri için herkes için faydalıdır. Herhangi bir parti veya hükümet veya devlet adına konuşmak gibi olmasın öyle söylemek istemiyorum ama, benim söylemek istediğim şu güzellikleri sahiplenmek herkesin görevi olmalıdır. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Temel ilkedir.

 

TRT-6’da Kürtçe program yapıyorsunuz. Orada her şeyi konuşabiliyor musunuz? Her şeyi anlatabiliyor musunuz? Sunumlarda bir sıkıntınız oluyor mu? Aslında şimdi konuşulan açılımı hükümet bir açıdan bakıldığında ilk defa TRT-6 ile yaptı.

 

Şöyle arzedeyim, gerçekten pek çok vatandaşımız bilmez, öncelikle programın yansımalarından bahsetmek gerekirse muazzam bir teveccüh var. Onu bir kere söyleyelim. Çok şükür. Yakın tarihte umreye gittim.

 

 

Evet reytinginiz halkın dilinde çok yüksek…

 

Elhamdülillah… Umre ziyareti nasip olmuştu. Türkiye vatandaşı olup Medine’de ikamet eden pek çok kardeşimizle çeşitli vesilelerle bir araya geldik. “Programı izlediklerini takip ettiklerini çok beğendiklerini, diksiyonun çok güzel olduğunu ifade ettiler.” Bizler de “estağfurullah, inşallah bunlar dua yerine geçer” diye karşılık vermiştik.

 

Sorunuza gelecek olursak ilk kuruluşundan beri, yani Ocak ayından bu yana, ilk start aldığı tarihten itibaren biz de program yapmaya başladık, programımızla ilgili -ne konu ile ilgili ne çerçeve ile ilgili ne içerikle ilgili, ne muhteva ile ilgili- tüm samimiyetimle söylüyorum bugüne kadar kimse bir şey söylemiş değildir. “Hocam bir de şöyle konuşsanız, bu konuyu da işleseniz, hocam bir de şöyle yapsanız” diye bir ikaz veya ima dahi edilmemiştir.

 

Tamamen hür irademizle, kendi düşüncelerimizle konuları tesbit ediyoruz, çerçevesini biz belirliyoruz. O kadar rahat ve hürüz ki anlatamam. Fakat, bu demek değil ki bir takım sıkıntılar meydana getirmek mecburiyetindesiniz, böyle bir mecburiyet yok. Makul olmak durumundasınız. Sizin üzerinizde herhangi bir baskı olmasa bile, sizi bağlayan bir takım temel ilkeler, temel prensipler olması gerekiyor.

 

Bizim ölçümüz şudur. Biz diyoruz ki doğru İslamiyet’i, -doğru İslamiyet derken, terörle yan yana getirilmeyen, sıkıntıdan uzak, problemden uzak, gerçekten Kur’an ve Sünnet çerçevesinde, temel kaynaklara dayalı, doğru İslamiyet’i- ve İslamiyet’e ait doğruluğu, doğru ve güzel ifadelerle dile getirme gayreti içerisindeyiz.

Niyetimiz bir takım sivriliklerle, sivri ifadelerle, flaş olmaya çalışmak değil. Bizim niyetimiz, doğru İslamiyet’i doğru ve güzel ifadelerle anlatmaktır. Bu söylediklerimden suya sabuna dokunmayan bir anlayışta olduğumuz anlaşılmasın. O şekilde de değil, gerçekten çok çok ehemmiyetli meseleleri, güzel bir üslupla, güzel bir dille ifade etmeye çalıştığımızda herhangi bir sıkıntı olmaz/olmuyor. Çok şükür…

 

Programlarda şuna da dikkat ediyoruz; bölgenin çeşitli güzel mekanlarını, güzelliklerini izleyici ile paylaşalım istiyoruz. Böyle de bir gayemiz var. Sadece bir mekana sıkışıp kalmıyoruz. Programlarımıza Şanlıurfa’da İbrahim Halilullah mekanından başladık,  kardeşliğin başkentidir, uhuvvetin başşehridir. Ondan sonra, Diyarbakır, Mardinimizde, Vanımızda, Bitlisimizde, çeşitli yerlerde devam ettik. Gerçekten bölgenin çok çok güzellikleri var bunlardan pek çok insan haberdar değil. Onların da tanıtımına katkı sağlayacak şekilde bir program çizelgesi içerisinde “Dınyayı Dilan” yani “Gönül Programı” adında sürdürmeye çalışıyoruz. Çok şükür… Haza min fadli Rabbi… Çok güzel tepkiler alıyoruz. Yurt içinden, yurt dışından, Avrupa’dan.

 

Sırası gelmişken bize aktarabileceğiniz, unutamadığınız bir tepki var mı?

 

Çok hatıra var. Seyircilerimizden intikal eden çok tepkiler var. Ama, ilk anda aklıma şu geliyor. Tillo’da Kubbe-i Hasiye’de proğram yaptığımızda, Şehidiye’de...

 

 

Aydınlar’da değil… Tillo’da değil mi?

 

Evet Tillo’da… Açılımın aslında önemli bir noktasına işaret ettiniz. Niye Tillo? Çünkü Aydınlar ismi oturmadı. Benim köyümün adı “Kemine”dir. “Turgutlu” koydular ama yerleşmedi, herkes “Kemine” diyor, Seydayı-Mele Süleymani Kemine, yani sun’i olarak kelimeleri değiştirmenin bir mantığı yok. Becirman diye Seyitlerin bir köyü var. Becirman yani bunlar Seyitler olduğu için vergiden muaf anlamında. “Be cırm”, “cırım” vergi demek “becırman” vergisizler demek. Ama onun ismini “Vergili” köyü yapmışız.

 

Tam ters anlamda bir kelime…

 

Siz  şimdi akşama kadar “Vergili” deyin.

 

Adam kızgınlıkla da olsa bu ismi kullanmaz.

 

Şimdi “Becırman” köyünü ne diye “Vergili” yaparsınız? Hangi mantıkla?

 

Vergisiz deselerdi bir derece belki tutardı.

 

Evet bari tercüme isim olmuş olur. Bazı köylerin isimleri hiç alakasız şeyler mesela “Kasrabelek” diye bir köy var “Yazyurdu” adını koymuşlar, hiç alakası olmayan bir ad.

 

Beyaz saray koysalar yani manasına yakın bir isim…

 

Evet, Beyaz Saray koysalar veya Alacalı Saray dese neyse, mesela bizim Kemin, Kemina sığınak, savunma sığınakları anlamında. Turgutlu yapmışlar, ne alakası varsa.

Bu açılımlar güzel olacak inşallah… Vatandaşlarla karşılaşıyoruz, “Ya hocam!..” diyor “Falan ilde bir program yaptınız. Orada ikamet eden zatlardan bahsettiğiniz çok güzel oldu” diyor. Bu gibi tepkiler alıyoruz çok mutlu oluyoruz.

 

En çok unutamadığım bir hatıram da şöyle… Bizim evin yanında bir fırın var, bir gün ekmek aldığımda çalışanlardan bir “Ya hocam” dedi “sizin programın hem tercümesini çok güzel yapıyorlar, hem seslendirilmesi harika”… Zannediyor ki biz Türkçe program yapıyoruz Türkçe konuşuyoruz kurum Kürtçe’ye çeviriyor ve Kürtçe seslendiriyor. Öyle sanıyor. Hiç bozuntuya vermedim, morali bozulmasın, “kardeşim” dedim “bu TRT ya, TRT yapar.” “Ama hocam o kadar başarılı yapıyorlar ki, hem seslendirmesi harika, hem tercümesi harika”… Bunu unutamıyorum.

Geçenlerde yürüyorduk arkadan baktım kadınlar kendi aralarında, “Perşembeyi Cumaya bağlayan gece program yapan Hoca değil mi? İzlediğimiz hoca değil mi?” Yani o tip örnekler.

 

Sokakta tanınmak bence çok önemli sizi ciddi takip ediyorlar demektir.

 

Evet o da çok önemli ama en önemlisi Medine-i Münevvere’de izleniyor olmak beni ayrıca çok duygulandırdı. Çok etkilendim. Avrupa’dan, Fransa’dan, Almanya’dan çeşitli yerlerden tepkiler gelmişti, ama Medine-i Münevvere’de bir gurup genç “hocam ailece burada hiç kaçırmıyoruz ilk çıktığı günden itibaren programı izliyoruz” demişti. Yani Resulullahın yanında (ASM) anılmış olmak. Cenab-ı Hak muhafaza etsin…

 

Şimdi Ramazan programı yapıyorsunuz. Biraz da ondan bahseder misiniz?

 

Ramazanda “İftara Doğru” programını yapıyoruz. Yine aynı ekip, Musa Hocamla birlikte. Musa Hocam çok kıymetli bir insan, çok uyumlu program yapıyoruz.

“İftara Doğru” programı her akşam canlı olarak, çeşitli vilayetlerden yapıyoruz. Van’dan başladık İnşallah Şanlıurfa’da bitireceğiz. 12 vilayet belirledik. Bu 12 vilayette bazılarının üç gün, iki gün, beş gün, bir gün duruma göre dolaşacağız. 12 vilayetin tamamını dolaşacağız ve bunu canlı olarak yayınlıyoruz. Önümüzdeki dönemde ki program çerçevesinde, gittiğimiz her yerin kanaat önderlerini, önemli simalarını, gerçekten sevilen, sayılan insanlarını bulup onları da izleyici ile buluşturmak istiyoruz. Çok önemli bir şey. Norşin’e gideceksiniz, program yapacaksınız. Orada Norşinli Şeyh Nureddin’i halkla  buluşturacağız, çok güzel olacak. Van’a gideceksiniz işte oranın meşhur simalarından, işte Hoca efendilerinden bahsedeceksiniz…

 

Şeyh Nureddin A.Rahmani Taği Hazretlerinin torunu. Bediüzzaman Said Nursi orada ders almış…

 

Bediüzzaman’ın ders aldığı mekanda orada hala ders alan insan var. Medrese devam ettiriliyor. Çok güzel bir de Cami yapmışlar. Mardin’e gideceksiniz oranın hoca efendileriyle, Diyarbakır’a gideceksiniz oranın meşhur hocalarıyla buluşmayacaksınız olmaz tabi. Mutlaka buluşuyoruz onları görüyoruz, onları da ekrana taşımaya çalışıyoruz. Halkla buluşturmaya halkla birleştirmeye, bütünleştirmeye çalışıyoruz. İnşallah dua edin Cenab-ı Hak muvaffak eylesin.

Demokratik Açılım Haberleri