Röportaj: Kemal Benek-Risale Haber
Demokrat Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Halil Doğan:
Demokratik açılım tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Topluma ait meselelerin kamuoyunda tartışılması demokrasinin gelişmesi demektir. Güzel bir karar bile olsa halkın haberi olmadan, tartışılmadan, gizli mahfillerde alındığında aksülamel yapabilir. Kaldı ki 100 yılını heba etmiş bir ülkenin demokratik açılım gibi önemli bir konuyu illaki halkın önünde tartışılması gerekir. Hatta olabildiğine halkın katılımını en üst düzeyde tutmak gerekir.
Tartışmaların gerginlik düzeyine gelmesinin sebebi nedir sizce? Yöntem mi konu mu?
Öncelikle tartışma adabını bilmemekten kaynaklanıyor. Bazılarında gaye üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğundan, karşı taraf haklı bile olsa haksız deyip, hakaret edip kendi taraftarından oy alma hesabını yapmaktalar. Yıllardır ele geçirdikleri makamlar, imtiyazlar gideceği için hırçınlıklar da eklenince seviye düşüyor.
Bu defa bu iş olacak diyebiliyor musunuz?
Ümitliyim. Bu meselenin bu kadar net şekilde ortada konuşulması bile önemli bir evre. Eğer fikri olanlar ve fikri isteneler, dosdoğru fikirlerini söylerse ortaya hakikat çıkar. Çözüm için iç ve dış şartlar müsait gözüküyor.
Açılıma karşı çıkanların herhangi bir alternatif görüş getirmemesini nasıl yorumluyorsunuz?
Çeşitli sebepleri var. Birincisi zaten hükümet ortaya bir şey koymadı ki bunun alternatifi olsun. İkincisi tenkit edenler meselenin çözülmesini istemeyenlerdir. Ellerindeki imtiyazı kaybetmek istemiyorlar. Bazıları da ruh hali cihetiyle kan, savaş, kaostan hoşlanıyor. “Hep kavga olsun ben üstün geleyim” düşüncesindeler.
Türkiye bu problemin çözümü için neden yıllarca bekledi? Altında yatan gerçek sebep nedir?
Şimdiye kadar çözüm makamında hep sorunu ortaya çıkaranlar vardı. Görünürde suret-i haktan görünüp, kavgadan, birilerini ezmekten, kandan elde edeceği rantı düşünen insanlar vardı.
Bu konunun daha kolay çözülebilmesinde Avrupa Birliğinin ne gibi bir katkısı olmuştur, olacaktır?
Avrupa Biriliği’ne üyelik yolundaki attığımız adımlar, bu sürece olumlu katkılar sağlamıştır. Sağlayacaktır da. AB istememiş olsaydı da kendimizin bunu çözmesi gerekiyordu. İnşallah çözeceğiz de.
Sizin somut çözüm önerileriniz nelerdir? Siz olsaydınız nasıl bir yöntem belirlerdiniz?
İnsanlarımızın “temel hak ve hürriyetler” başlığı altındaki özgürlüklerini gasp etmeyen bir anayasa değişikliği şarttır. Ana dilde eğitim, basım, yayın yayılabilmesi; bölge ekonomisinin düzeltilmesi için pozitif ayrımcılık yapılması ilk akla gelen teklifler olabilir.
Ülke menfaatine olan bir çok değişlik Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi kurumlarda takılıyor. Her adımda “asker ne düşünüyor” diye gündeme geliyor. Bu sebeple yöntem olarak “referandumla kabul edilecek tam ve sivil bir anayasa” yapılması yolunu seçerdim.