"Adalet" insanın tarih boyunca ısrarla aradığı ve ilahi kitapların da özellikle vurguladığı ahlaki bir kavramdır. Bu kavram "İsm-i Adl"in bir cilvesi olarak yaradılışta da, insanın yapısı, kâinattaki uyumu, ahengi ve estetik görünüşü ifade eder. Adalet adl kökünden türemiş olup bir şeyi yerli yerine koyma anlamına gelir.
Adalet ilkesinde sana görelik, bana görelik de yok. Akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, bilhassa sosyal sınıflar arasındaki çelişkilerin ve çatışmaların, eşitsizliklerin giderilmesinde adalet ilkesinin gerçekleşmesi için İslam toplumunda çok önemli bir işlevi vardır.
Adalet hukukun idealidir. Hukuk devletinin zeminini hazırlayan adalettir. Unutulmamalıdır ki dünyanın en ideal ve mükemmel hukuk sistemi, adalet duygusu gelişmiş (ahlaklı) bir toplum, hâkimler ve idareciler olmaksızın gerçek misyonunu ifa edemez. Önderimiz, “ Adalet güzeldir, fakat emir’lerde olursa daha güzel olur” demiştir. Adaleti harfiyen uygulamak toplumun her kesiminden yönetici konumunda olanlara daha çok kakıştığını söyleyebiliriz. İnsanları adil ve ahlaki bir değer ile teçhiz etme çabasıdır.
Hz. Ali'nin bayraktarı olduğu 'adalet-i mahzâ' yaklaşımına göre; hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir fert, umumun selameti için dahi feda edilmez. Toplumun selameti için-kendi rızası olmaksızın- ferdin hayatı veya hakkı feda edilemez. Hem, bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Adalet adalettir; adaletin uygulanması 'duruma göre' değişemez. Hz. Ali (r.a.) ile muarızları arasındaki sorun buradan doğmuştur. Mutlak adalet ilkesini kemale ermiş insan korur.
Buna karşı geliştirilen 'adalet-i izâfiye' yaklaşımına göre ise, değişen şartlarda adalet farkı şekillerde uygulanabilir. Meselâ, daha büyük bir zararı engellemek için daha küçük bir zarara razı olunabilir. Toplumun selameti söz konusuysa, ferdin hakkı feda edilebilir.
Üstad gerçek anlamı ile "adalet"in izafi olamayacağı kanaati ile bu kavram için "adalet-i mahza" terimini kullanmaktadır. "Adalet-i izafiye"den kastettiği, adaletin izafi olabileceği görüşünü savunanların yanlış görüşü olup, bu yanlış görüşü adlandırabilmek için adalet-i izafiye terimini kullanmıştır. Kendisinin tercihi, "adalet-i mahza" yönündedir.
Adaletten kimseye zarar gelmez. Adalet varsa zulüm yoktur, zulüm varsa adalet yoktur. Adalet ile zulüm kavramları bir arada bulunamazlar. Büyük İskender hocası Aristoteles’e sorar: “Lider için adalet mi daha mühimdir, yoksa cesaret mi?
Aristoteles “Adalet olduğu zaman, cesarete, gerek kalmaz” diye yanıt verir.
Adalet, zulmün karşıtı bir kelime olarak çoğunlukla "Hak" ile eşanlamlı olarak kullanılır. Adalet, herkese hakkını vermektir. Hak kelimesinin, hak kavramının da Hakk isminden geldiğini düşünelim. Ve onun aslının, doğasının gerektirdiği şekilde davranmak. Yani bir insan için de geçerli, bir ağaç için de, bir böcek için de. Üstadın şu sözü de çok manidardır, “Zira Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yalnız hak sağ olsun.”
Adalet aslında ahlaki bir kavramdır. Bugün toplumların birçok kesiminde “ahlâksızca da olsa büyümek” şeklinde bir anlayış hâkim. Bu ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha bereketli olmuş. Ahlâk-ı mahza tutumu rağbet görmüyor.
Toplumda Aile reisinden başlayarak tüm konumdakilerin adalet ilkelerine göre hareket etmeleri toplumun arzulanan tatlı, yumuşak ve barışı sağlayacaktır. Adalet eşitlik ve şefkat insanın insana göstereceği uygarlığın en önemli değeridir. Bunun tersi durumunda her şeyin güllük gülistanlık olması beklenemez. Msn’de yılardır kullandığım bir slogan var. Adalet Özgürlük ve Onur. Her şey İnsanlık İçin.