Bismillahirrahmanirrahim
Reisicumhura, Heyet-i Vekileye, Başbakanlığa,
Adliye Bakanlığı yüksek katına, Diyanet Riyasetine,
Ankara,
Hakikî adalet ve hürriyet için çalışan zatlara birkaç nokta beyan ediyorum:
Birinci nokta: Hem Denizli Mahkemesi, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, bütün Risale-i Nur eczalarını tetkik edip ve ehl-i vukufun da iştirakiyle beraatlarına ve sahiplerine iade etmesine bir mahzur olmadığına karar verip Said'i arkadaşlarıyla beraat ve tahliye ederek, iki sene ellerde ve mahkemelerde kalan Nur Risalelerinin tamamıyla Said'e ve arkadaşlarına iade edildiği ve aynı kararı Mahkeme-i Temyiz kaziye-i muhkeme haline getirip tasdik ettiği halde; şimdi Afyon'un, Said'in şahsına karşı iki garazkârın aynı kitapları, hem gayet antika mu'cizâtlı yazılı Kur'ân'ını, bütün bütün hilâf-ı kanun olarak müsadere edip Said ve arkadaşlarına verdiği asılsız hükmünü yine aynı Mahkeme-i Temyiz bozduğu ve şimdi vatan ve milleti eski partinin garazkârâne istibdadından kurtaran hamiyetkâr, vatanperver bazı Demokrat liderleri kemâl-i istihsan ile o risaleleri kabul edip sahip oldukları halde, üç senedir hiç sebepsiz binler lira bizim gibi fukaraya zarar vermek, üç defa beraat etmiş bir mahkemeyi üç sene uzatıp-acip bir zulüm içinde şahsî bir garazkârlık vardır ki-yirmi ay tecrid-i mutlakta hizmetçisiyle temas ettirmediler.
Tahliyeden sonra iki polis kapısında bıraktılar. Hem o gayet müttakî Nur şakirtlerini, kasten, sebepsiz, sırf takvalarına ihanet için, mağrip namazının vaktinde muhakeme edip namazlarını kazaya bırakarak acip bir zulmetmişler.
Hem bütün bu Risale-i Nur eserlerini bir defa da Isparta tamamen müsadere edip tetkikten sonra tekrar aynen iade etmiş.
Demokratların zamanında madem ezan-ı Muhammedî ve din dersleri gibi şeâir-i İslâmiye ile Kur'ân'a hizmet ve eskilerin Kur'ân zararına tahribatları tâmire başlanılmış. Ve madem dinsizlerin ve masonların ve komünistlerin eserleri intişar ediyor.
Elbette âlem-i İslâmın Mekke, Medine, Şam gibi yerlerinde büyük âlimlerin takdir ve tahsinlerine mazhar olmuş ve Diyanet Riyasetinde hocalara okutturulan Zülfikar, Asâ-yı Mûsâ ve Siracü'n-Nur gibi filozofları susturan mübarek mecmuaları müsadere etmek, üç sene onlarla beraber binler lira kıymetinde değerli, mu'cizâtlı, altınla İsm-i Celâl yazılmış, Diyanet Reisi bütün takdir ile tab'ına çalıştığı Kur'ân'ı müsadere eden adamlar, elbette adalet ve adliye ve hakikat hesabına değil, belki komünist, masonluk hesabına bir garazkârlık ediyorlar. Ben kendim zehir hastalığıyla şiddetli hasta olduğumdan ve kendi hukukumu müdafaa edemediğimden, Sungur'u kendime vekil ediyorum. Eski hükûmetin bana karşı yirmi senelik işkenceyle bu tahribatın kaldırılmasını adaletperver yeni hükûmetin bakanlarından bekliyorum. Kardeşlerimden Mustafa Sungur'u tevkil ediyorum.
Nur şakirtleri namına
Said Nursî (Emirdağ Lahikası)
SÖZLÜK:
ECZÂ : Cüz'ler, bölümler, parçalar; bir ilâcın tesirli maddesi.
EHL-İ VUKUF : Bilirkişiler
GARAZKÂR : Kin güden, kötü niyetli kimse.
HAMİYETKÂR : Gayretlilik; mukaddesâtı koruma yolunda gösterilen gayret ve titizlik hasleti
HEYET-İ VEKÎLE : Vekiller heyeti, bakanlar kurulu.
İSTİBDAD : Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi. * Zulüm ve tahakküm.
KAZİYE-İ MUHKEME : Tam, sağlam hüküm; temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı.
KEMÂL-İ İSTİHSAN : Tamamen uygun görmek, güzel ve makul karşılamak
MAĞRİB : Akşam; batı, günbatısı
MU'CİZÂT : Mu'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
MÜSÂDERE : Toplatma, elden alma.
MÜTTAKÎ : Kendisini Allah'ın sevmediği fenâ şeylerden koruyan; haramdan ve günâhtan çekinen; takvâ sahibi, dindar.
ŞEÂİR-İ İSLÂMİYE : İslâmın sembolleri, işaret ve belirtileri. (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi.)
TECRİD-İ MUTLAK : Tek başına, hücre hapsinde bulundurmak, kimseyle görüştürmemek.
TETKİK : İnceleme, araştırma.