“Evet niyet âdi bir hareketi ibadete çevirir.”
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin “öğrendim” dediği kelimelerden biri de “niyet”. Buradaki niyeti en başta “ihlas” olarak anlamamız gerekiyor. Zira en büyük niyet, bir işi Allah rızası için yapmaktır. Namazımıza “Niyet ettim Allah rızası için” diye başladığımız gibi, konuşurken, ticaret yaparken, sefere çıkarken kısacası bütün işlerimizde de niyetimiz İlâhî rızaya ermek olmalıdır.
Cümlede geçen “âdi” kelimesi, yeme, içme, konuşma, yatma gibi adet olarak yaptığımız işler demektir. Bunları sünnet niyetiyle yaptığımızda o âdi işlerimiz ibadet olurlar. Zira, o Hak Elçisine (asm) uymak, Allah’ın razı olduğu şekilde hareket etmek demektir.
Meselâ, uyumak bir adetimizdir. Sünnet üzere yatıp, sabah namazına kalkmayı da niyet ettiğimizde bütün uykumuz ibadet olur.
Üstad hazretlerinin takva hakkındaki harika bir mektubu var. O mektubunda şöyle buyuruyor:
“Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor.” (Kastamonu Lahikası)
Sonunda şöyle bir kayıt koyuyor:
“Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mâl-i salihadır.”
Kalabalık bir caddeden geçen bir insan, haram nazardan sakınma niyetiyle başını önüne eğerek yürüdüğünde yüzlerce vacip sevabı kazanabilir. Bir başkası da birisiyle kavga etmiş olsun; iç âleminde onunla münakaşa ederek ve ona hakaretler yağdırarak yol alsın. Bu adam da sağa sola bakmadan yürümektedir, onun nazarına da hiçbir haram ilişmese, ama niyeti haramdan sakınmak olmadığı için birinci adamın kazandığı sevabı bu adam kazanamaz.
Bu kâinatı inceleyen bilim adamlarının niyeti İlâhî hikmet ve rahmeti insanlara ders vermek olsa, bütün çalışmaları ibadet olur. Ama, niyetleri meşhur olmak, ödül almak, ücretlerini artırmak olduğu takdirde bu çalışmaların onlara sevap namına hiç bir faydası olmayacaktır.
Niyet, manevî kazanç konusunda büyük bir sermayedir. Bu sermayeyi iyi kullanmak gerekir. İnsan halis bir niyetle bir hayır yapmak istese, fakat elindeki imkânlar buna izin vermediği için o hayrı yapamasa ve bundan üzüntü duysa onun bu halis niyeti ona sevap kazandırır.
İnsan, okuduğu bir hatmi bağışlarken bütün müminleri niyet ettiğinde onların her birine bir hatim sevabı hediye edebilir.
“Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder.”
Bu da sevabın günaha kalbolmasına misâl oluyor.