Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara Ulucanlar Kültür ve Kongre Merkezinde Risale Akademi, AKAV ve Nur Vakfı ile birlikte Adım Adım Said Nursi Ankara Günleri Paneli düzenlendi.
Mekân seçimi güzeldi. Sanat sokağında itina ile hazırlanmış bir Bediüzzaman sergisi karşıladı bizi. Açılıştan sonra sergiyi gezdik. Ardından panele geçildi.
Nur Vakfı adına açış konuşması yapan Münir Yükselmiş, “7 milyar dünya insanını imanına” talip olduklarını belirtirken, Risale Akademi adına konuşan Dr. İsmail Benek de “cezaevlerinin vefa evlerine ve medreselere dönüştürülmesi” gerektiğine vurgu yapmıştır.
Abdullah Yeğin Ağabey ve Said Özdemir Ağabey de oradaydı. Her ikisi de Risale-i Nur talebesi olmaktan dolayı burada haksız yere ceza çekmişler. Said Ağabey tam dokuz kere girip çıkmış. Ölüm tehlikeleri atlatmış, birçok eza ve cefa çekmiş. Her ikisi de buraya girmekten dolayı memnuniyetlerini, kimseye karşı da hiçbir kin ve bir düşmanlık beslemediklerini açıklıkla ifade ettiler.
Bu büyüklük Bediüzzaman’ın talebeleri olmaktan ileri geliyor.
Bediüzzaman, kendisine eza ve cefa çektirenleri, işkence yapanları, kasaba kasaba dolaştıranları affediyor, kimseye karşı bir düşmanlık beslemediğini, intikam almak gibi bir düşüncesi olmadığını ifade ediyor, talebelerine de “sakın benim intikamımı almaya kalkışmayınız” diye de tenbih ediyor.
“Adil Kaderin mahkûmuyum” diyerek, teslimiyetini ifade ediyor ve kendisine yapılan bunca zulümleri birer terbiye unsuru olarak görüyor. Bununla “Kader mahkûmuyum” diyerek kendi nefislerinin hatalarını görmezden gelerek Adil Kadere ve zalimlere karşı kırgınlık besleyen mahkûmlara da doğru düşünme tarzını göstermek suretiyle de güzel bir örnek oluyor ve onlara nasıl düşünmeleri gerektiği konusunda iyi bir rehberlik hizmeti veriyor. (Emirdağ Lahikası, s. 340)
Emirdağ’da ikamete mecbur edildiği sıralarda yani 1959 yılının sonlarına doğru Başbakan Adnan Menderes’i başına büyük bir felaketin gelmekte olduğu hususunda uyarmak için Ankara yollarına düştüğü zaman Gölbaşı’nda Emniyetçiler tarafından yolu kesilir ve dönmesi rica edilir. Bediüzzaman asayişi bozmamak için ricaya inkıyad eder.
O; “Eğer bin müdde-i umumî ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumiyeye hizmet etmemişsem -üç defa- ‘Allah beni kahretsin'.” (Lem’alar, s. 259) der.
Bediüzzaman ve talebeleri manevi asayiş memurlarıdır. Onlar kalplere birer yasaklayıcı koyarak önleyici tedbirler alıyorlar.
Bediüzzaman’ın en son dersi de “Müsbet hareket”tir.
“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet İmân hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
“Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım.” (Emirdağ Lahikası, s. 458)
Risale Akademi’yi ve bu şanlı hizmete iştirak edenleri tebrik etmemek mümkün değil. Gerek Emirdağ’da ve gerekse Adım Adım Said Nursi panellerinde verilmek istenen mesaj “müsbet hareket”tir:
“Biz buraya eskiden Bediüzzaman’a yapılan zulümleri ve işkenceleri tadad edip birilerini suçlamak ya da intikam almak için gelmedik. Üstad zaten hepsini affetmiş, haklarını da helal etmiş. Bunları yapanlar da dünyadan göçüp gitmişler. Bize düşen Bediüzzaman’ın derin fikriyatına ve dünyanın en büyük davası olan imanları kurtarma davasına sahip çıkıp yüceltmektir.”
Bu noktada Risale Akademi’nin mesajları nettir. Kavga, ayrılık ve gayrılık yok. Barış, birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dostluk, ardından maddî ve manevî kalkınma, imanlı ve parlak bir gelecek var.
Risale Akademi’nin adım adım toplumsal barışa katkılarını görmezden gelmek kabil mi? Binler tebrik ey Manevî Asayiş Memurları, binler tebrik ey “insan-ı kâmil ismine lâyık şahs-ı mânevînin âzâları”.