“Çok zahirî musîbetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır. Ve bir kısmı keffaretü’z-zünûbtur. Ve bir kısmı gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nev'î huzur vermektir.” 1
Lem’alar’da yer alan bu satırlar birer musîbet gibi görünen hadiselerin: 1. Birer İlâhî ihtar ve ikaz, 2. Keffaretü’z-zünub, yani günahların affına, 3. Gafleti dağıtıp insanın acz ve za’fını anlamasına vesile olduğunu, Allah’ın kontrolünde, huzurunda bulunduğumuzu hatırlattığını anlıyoruz.
Nasıl bir çoban, koyunlar yasak bir bölgeye girdiklerinde attığı taşlarla onları oradan uzaklaştırır. Yanlış bir hareket içine girdiklerini anlayan sürü ise hemen çark eder ve tehlikesiz yerlerde otlamaya başlarlar. Mesnevî-i Nûriye’de konu şöyle anlatılır: “Merayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirmek için çobanın attığı taşlara musap [hedef] olan bir koyun, lisan-ı haliyle, ‘Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Mâdem onun rızası yoktur; dönelim’ diye kendisi döner, sürü de döner.
“‘Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsî ve dall [isyankâr ve yolunu sapıtmış] değilsin. Kaderden sana atılan bir musîbet taşına maruz kaldığın zaman, ‘Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz’ söyle ve merci-i hakikiye dön, îmana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.” 2
Her şeyin dizgininin Allah’ın elinde, her şeyin anahtarının O'nun yanında, her şeyin hazinelerinin emri altında olduğuna inanan mü’min inancı gereği hiçbir şeyin tesadüfen meydana gelmeyeceğini bilir ve İlâhî canipten gelen herhangi bir musîbet taşına maruz kaldığında da koyundan geri kalmayıp hemen kusurunu anlar, yanlıştan vazgeçip doğruya yönelir. Koyun kadar dahi basiret gösteremeyenler ise bunu şuursuz, ruhsuz, duygusuz, kör, sağır tabiata verip her şeyin boşu boşuna, hebâen mensûr gittiğini düşünüp kendilerini hem ye’se, ümitsizliğe, korkuya atar, hem de daha fecî âkibetlere hazırlarlar.
Şuurlu bir mü’min ise, “Nerede bir kusur işledim?” diye kendini muhasebeye sokar, kusurlarını anlayıp dönüş yapar, nefsini ittiham edip kendini ıslâha çalışır. “Nefsini ittiham eden [suçlayan], kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder. İstiğfar eden istiâze eder [Allah’a sığınır]. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa mazhar olur.” 3
Ne dersiniz özellikle Trakya ve İstanbul’da maruz kaldığımız sel baskınlarını biraz da bu noktadan düşünsek nasıl olur dersiniz?
Dipnotlar:
1. Lem’alar, s. 18.
2. Mesnevî-i Nûriye, s. 102.
3. Lem’alar, s. 138.
Yeni Asya